"Kızamık çocukluk çağı hastalığı olarak geçirilmediğinde ileri yaşta riskli"
Artan kızamık vakalarıyla ilgili konuştuğumuz Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak “Kızamık çocukluk hastalığı olarak geçirilmediğinde ileri yaşlarda hastalanma ve ölümle sonuçlanma riski var" dedi.
Fotoğraf: Mike Blyth/Wikimedia Commons
Kübra KIRIMLI
ANKARA
Pandemi ile birlikte ertelenen koruyucu sağlık çalışmaları 2010 yılından bugüne Türkiye'de dolaşımda olan Kızamık vakalarının artmasına neden oldu.
1985’den bugüne aşı üzerine çalışan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak; En son 1985 düzenlenen kampanya ile 1980 ve sonra doğanların aşılandığını hatırlatarak; “Türkiye’de Kızamık beş yaşından küçüklerde ve çocukluk hastalığı olarak geçirilmediğinde ileri yaşlarda hastalanma, ağır bir hastalık olarak süreci geçirme ve ölümle sonuçlanma riski var” diye konuştu.
VİRÜS 2010 YILINDAN BUGÜNE DOLAŞIMDA
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün 2000’li yılların başında Avrupa’da Kızamık’ın elimine edilebileceğini açıklaması ve yaygın aşılama ile birlikte 2005’ten 2010 yılına kadar Türkiye'de kızamık vakalarının iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar azaldığı ifade eden Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak, yeniden artışın 2010 yılında yaşandığını anlattı. “2010 yılında Avrupa’dan İstanbul’a yanılmıyorsam Kasım-Aralık tarihlerinde Kızamık girişi oldu. Ve orada yayılma başladı. Hemen ardından da Suriye'de iç savaş başlayınca; Türkiye bunu yanlış etiketleyerek Suriye’den kaynaklı olduğu düşünüldü. Hatta o vakit Sağlık Bakanı virüs için ‘güney kökenli’ söylemini kullandı. Ancak şimdi de kullanılan Moleküler Epidemiyoloji ile bakteri ve virüslerin hangi coğrafyada dolaştığı bilinebiliyor. Bu yöntemle virüsün güneyden değil; kuzeyden geldiği anlaşıldı. İşte o tarihten bugüne yani 2010 Kasımı yahut Aralığından bugüne kızamık virüsü Türkiye’de dolaşıyor.”
DSÖ: 1400 VAKA VAR, 242’Sİ HASTANEYE YATIRILDI
Bulaşıcı hastalıklar yönetmeliğinde değişiklik yaşandığını sözlerine ekleyen Dr. Eskiocak, “Eskiden (2004'ten önce) doktor laboratuvarsız kızamık dediğinde, o vaka kızamık diye kayıtlara geçerdi. Şimdi ise kızamık diyebilmek için laboratuvar incelemesi gerekiyor. Kızamığa özgü belirteçlerin gösterilmesi gerekiyor. Tanı artık afaki olmaktan çıktı, kanıta dayalı oldu” dedi.
DSÖ’nün Kızamık ile ilgili izleme grubunun Türkiye'deki durumu sürekli endemik (varlığını sürdüren, dolaşan) olarak tanımladığı da sözlerine ekleyen Dr. Eskiocak, “Kızamıkla ilgili kontrol yitimi Pandemi ile birlikte sadece Türkiye'de değil tüm dünyada yaşandı. Kontrolde zafiyet oluştu. Bu zafiyetin nedeni aşılama oranlarının düşmesiydi” dedi.
“Biz pandemiye girerken ayda 150-200 vaka vardı. Pandemi ile evlere kapanınca dolaşım durdu. Okullar yeniden açılıp, sosyal yaşam yeniden hareketlenince aşılanmamanın yahut aşıları yaptırmamanın da etkisiyle tekrar görünür oldu” diyen Dr. Muzaffer Eskiocak; 2022’de ayda 10’lu 20’li vaka sayıları olduğunu şimdi ise sayının 3 haneli rakamları bulduğunu söyledi. Dr. Eskiocak, "Dünya Sağlık Örgütü bildirimlerine göre şu anda laboratuvarca doğrulanmış 1400 dolayında vaka var. 240’ın üzerinde hastaneye de yatırılan var; ilk dört ayda” dedi.
ULUSAL AŞI KAMPANYASI 1985’TE YAPILDI
Kızamığın bulaşıcı bir virüs olduğunu hatırlatan Dr. Eskiocak, “Bir kişi karşısındaki kişiler duyarlı (aşılı değiller yahut çocukluğunda hastalığı geçirmemişler) ise bu virüsü 15-17 kişiye kadar bulaştırabilir. Aşısız dönemde, aşının olmadığı dönemde bir kişinin beş yaşına gelmeden kızamık mikrobu ile karşılaşacağı ve hastalığı geçireceğine dair varsayıma ilişkin Türkiye’de dahil pek çok saha araştırması yapıldı. 1985 yılında düzenlenen bir kampanya ile 80 ve sonrası doğumluların aşılandığı bir program ile aşılama yaklaşık yüzde 95 dolayında gerçekleşti. Sonraki uzun yıllarda aşılama yüzde 80 dolayında gerçekleşti. Aşılama yüzde 80-90 dolayında koruyucudur. Bunların bir kısmı duyarlı kaldı, bir kısmı ise hastalandı. Bu durum bizim açımızdan şöyle bir tehlikeyi beraberinde getiriyor; erişkinlerin, hamilelerin, kanser tedavisi görenlerin ya da bağışıklık sistemini baskılayan bir hastalığı olanların kızamık virüsü ile karşılaşması durumunda ölme olasılıkları yüksek. Türkiye'de kızamık virüsü çocukluk hastalığı olarak geçmediği, geçirilmediği durumda ileri yaşlarda da görülme, ağır bir hastalık olarak süreci geçirme ve ölümle sonuçlanma riski var” diye uyardı.
“AŞILANMAYANLAR DA MAĞDUR”
“Gerçekliğin, bilimin değer olmaktan çıktığı bir çağda yaşıyoruz” diye devam eden Dr. Eskiocak şöyle devam etti; “Bir algı ve şüphe yaratılıyor. Kurumlara, kurumsal yapılara güven duygusu ciddi bir şekilde sarsıldı. Bu durum bilim için bir tehdit oluşturmaya başladı. Pandemi ile birlikte yaşanan belirsizlik, beraberinde aşı kararsızlığı arttırdı. Aşının önemine dair daha önce yazdık. Aşı karasızlarının aşıyı yaptırmak istemeyişleri üzerinden suçlanmaları da arttı. Ben 1985’den bugüne aşı çalışırım. Bu sürecin içerisindeyim. Aşılanmayanları mağdur olarak görüyorum. Hastalık riski ile karşı karşıya kalan ve hastalanan mağdurlar olarak… Bebekleri ölen, çocukları ölen mağdurlar olarak…”
AŞILANMAYAN KESİM YOKSULLAR VE EĞİTİMİ DÜŞÜK OLANLAR
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER)’nin 2020 yılında çıkardığı 'Türkiye Sağlık Raporu’ kitabında katkı sağladığı bölümden aşılanmayan kesimin genellikle yoksullar ve eğitimi düşük olanlar olduğunu aktaran Dr. Eskiocak, “Yoksullar ve eğitimi düşük olanların aşılanmamalarının bir nedeni, onların birinci basamakta aşı yapmakla görevli olan aile hekimlerinin listesinde olmayışları olabilir. Çünkü biliyoruz ki Türkiye’de birçok insanın T.C kimlik numarası yok. Oraya kayıt için buna ihtiyaç var. İkincisi sığınmacılar ve düzensiz göçmenler olabilir. Çünkü bunlar aşı için takip edilmiyorlar. Üçüncüsü ise listede mevcuttur ama bir şekilde aşılanmayan o kişilere erişilememiştir. Ya da o kişiler aile hekimlerine erişememiştir” dedi.
“AŞIYA ERİŞMEMEK AŞI REDDİNİ DOĞURUYOR"
Kimi zaman da aşı yokluğu nedeniyle de aşıya erişilemediğini ifade eden Dr. Eskiocak, “Kızamık aşısına dair yokluğu anımsamıyorum. Ancak çocukluk dönemi aşılarını bir bütün olarak düşündüğümüzde yapılması gereken suların bir kısmı yok ise şayet aşıya erişimle ile ilgili isteksizlik de olabiliyor” dedi. Aşı kararsızlığı ile aşı reddinin aşı yaptırmanın olası nedenlerinden biri olduğunu da belirten Dr. Eskiocak, “Burada kararsızlık daha çoktur. ‘Yaptırsam mı? Yaptırmasam mı? diye akla gelir. Ancak bu tüm aşılara karşı gelişen bir tutum değildir. Bu kişiler ile konuşulduğunda aile hekimleri, kronik hastalıkları izleyen diğer hekimler ile diyalogları sağlanırsa, kısaca güven ilişkisi kurulmuşsa; doktor ‘aşılanın’ dediğin de, en güçlü uyaranın da bu olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
DSÖ: TOPLUM BAĞIŞIKLIĞININ SAĞLANDIĞI İL VE YERLEŞİM SAYISI AZ
Kızamık aşılamasının yüzde 95 ve üzerinde tutulması gereken bir aşı olduğunu hatırlatan Dr. Muzaffer Eskiocak, “Yani toplumdaki her 100 kişiden 95’ini aşılayacaksınız. Ve aşılanmamış o beş kişide bir arada olmayacak. Eğer bir arada olursa onlarda hastalanırlar. O beş kişi birbirlerinden uzakta olacaklar ve birbirlerini tanımayacaklar. Böyle bir durumu sağlama gerekiyor. DSÖ göstergelerine göre illerin, yerleşim yerlerinin durumu iç açıcı değil. Şunu söylemek istiyorum bir ve ikinci aşılama ile kızamıkta bağışıklamayı sağladığımız il sayısı çok az, yerleşim yeri çok az…” dedi.
“VERİLER AÇIKLANSIN Kİ TOPLUMUN HASTALIKLA İLGİLİ DUYARLILIĞI ARTSIN”
Aşıya yeniden güvenin artması için bilimsel bilginin ve gerçek bilginin paylaşılması gerektiğini ifade eden Dr. Eskiocak, “Bunu paylaşacak adres; Sağlık Bakanlığıdır. Türkiye'de Kızamık hastalığı var mı? Hangi illerde var? Bakanlığın hastalığı hangi yerleşim yerinde görüldüğünü söylememesi; hastalığın artık tarihe karıştığı düşüncesinde olan hekimlerin ayırıcı tanıda kızamığı düşünmemesine neden oluyor. Şöyle ki; hekim hastada döküntü görür. ‘Kızamık da kalmadı’ diye düşünerek alerji ya da başka bir şekilde hastalığı ele alarak ayırıcı tanıda üzerine koyarak bunu çalışmayabilir. Bu açıdan bunun varlığının bilinmesi hem hekimlerin teşhis koyabilme kapasitesini arttıracak hem de halkın toplumun bu hastalıkla ilgili duyarlılığını artıracak korunmaya ilişkin istekliliğini arttıracaktır. Çünkü insanlar aşı yaptırma isteklerini bir tehdidin gerçekten var olup olmadığına göre değerlendirir. Bir de yaptırırsam şayet, bu benim için yararlı olacak mı sorusuna ardından, aşı yaptırsam şayet yan etkileri bana hastalığa kıyasla ne durumdadır diye sorarak ona göre süreci değerlendirir” dedi.
“AŞIYA GÜVENİYORUZ”
“Kural olarak tüm dünyada aşı sonrası istenmeyen etkiyi izlemeye yönelik bir sistem vardır” diyen Dr. Eskiocak, “Bu sistem bizde de mevcut. Ama bu sistemin çalışması gerekiyor. Çünkü aşılar da tüm ilaçlar ve tıbbi müdahaleler gibi genellikle çok hafif ve bir iki gün içerisinde sonlanan ve yaşamı tehdit etmeyen rahatsızlıklara yol açarlar. Kimi zaman da kimi aşılarda çok seyrek de olsa olumsuz sonuçları görürüz. Aşıyı yapma nedenimiz bu. Aşıları yapmaz isek bu olumsuz sonuçları görme olasılığımız ciddi oranlarda artar. Aşıya bu nedenle razı oluyoruz. Aşılar şimdiye dek milyarlarca doz yapıldı ve aşıların güvenlikleri ile ilgili bir kaygımız yok. Hele ki kızamık aşısı 1960’lardan bugüne yapılıyor. Neredeyse 60 yıldır bebekleri, çocukları, yaşlıları, herkesi koruyor. 1980’den sonra doğanların en az yüzde 80’ini aşılandı. Böyle güvenli bir deneyimimiz var”
“AŞIYA DAİR HABERCİLİKTE ÖZENLİ DAVRANILMALI”
Belirsizlik olunca ve bilgi paylaşılmayınca yanlış ve yayılan bilgiler ile karşı karşıya kalındığını sözlerine ekleyen Dr. Eskiocak, “Pandemide aşı haberciliği ile ilgili kurallar yayımlandı. Gazeteci örgütleri ile birlikte aşı haberciliği bildirgesi hazırladık. Özenli davranılması gerektiğini ifade ettik. Tüm bu gerekliliğe rağmen Sağlık Bakanlığı, aşı sonrası istenmeyen etki bilgilerini yayımlamadı.Halk Sağlığı Uzmanlık Derneğinden bakanlığa bu manada çok uyarı gitti. ‘Bu belirsizliği beslenmeyin, bu belirsizlik kararsızlığı arttırıyor’, ’Kararsızlık aşı reddine yol açar’ denildi. Bu önlenebilir bir durum iken önlemediler. Bu yüzden ben, aşıyı reddeden yurttaşlarımızın, yurttaş olmayıp ülkemizde bulunan sığınmacıların mağdur olduğunu söylüyorum. Çünkü kimse kendine zarar vermek istemez. Kimse çocuğuna zarar vermek istemez. Biz doktorlar da kimseye zarar vermeyeceğimize dair yemin ettik. Ve bu yemini tutmak için üzerimizdeki baskıya rağmen geri adım atmıyoruz.Bu anlamda Kızamıkla ilgili Sağlık Bakanlığının görevini yeniden hatırlatmak gerekiyor. Bu belirsizlik ortamında mağdurları suçlamak hem çözüme katkı sağlamaz hem de insafsızlık olur diye düşünüyorum” diye konuştu.