OVP: Krizden çıkma yöntemi olarak halkı yoksullaştırmak
Ücret artışlarının hedef enflasyona göre yapılacağını duyuran Bakan Şimşek’in söyledikleri ücretlerin enflasyon altında daha çok ezilerek azalacağı anlamına geliyor.
![OVP: Krizden çıkma yöntemi olarak halkı yoksullaştırmak](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/196125.jpg)
Görsel: Pixabay
İrem TAÇYILDIZ
ODTÜ
İktidarın 2024-2026 yılları için istihdam, büyüme, kalkınma gibi noktalarda hedeflerini açıkladığı Orta Vadeli Program’ı hem Evrensel’in hem Genç Hayat’ın sayfalarında birçok noktadan ele aldık. Bu yazıda ise iktidarın ekonomik krizin üstesinden gelmek, enflasyonu düşürmek için ortaya koyduğu politikaları ele alacağız.
Orta Vadeli Program, iktidarın dilinden düşürmediği “kemer sıkma politikası”nın bir ürünü olarak şekilleniyor. Ekonomik krizden çıkışın ancak acı bir reçete de olsa kemer sıkmayla mümkün olacağını söyleyen bu programın politika önerileri, bu acı reçeteyi uygulamak üzere ortaya konuyor. Ancak kemer sıkma politikası nüfusun yalnızca bir kısmını kapsıyor. Sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonomik büyümeyi hedef alan, serbest piyasa ve rekabet ortamında verimliliği arttırmayı amaçlayan program servet sahiplerinin kemerinde yeni bir delik açarak onları rahatlatırken “Ekonomik dengeleri bozucu ve enflasyonu besleyen tüketim artışlarını önleyecek tedbirler alınacaktır” maddesiyle halkın kemerini daha da sıkacağını söylüyor. Bu önlemler bizzat halkı tüketemeyecek duruma getirmeyi hedefliyor. Ücret artışlarının gerçek enflasyonun her zaman altında kalan hedef enflasyona göre yapılacağını duyuran Bakan Şimşek’in söyledikleri aslında ücretlerin enflasyon altında daha çok ezilerek azalacağı anlamına geliyor. Ücretler azalsın ki, halk tüketemesin ve tüketim azalsın. Tüketim azalsın ki ekonomi de istikrar kazansın. Program, resmen halkı yoksullaştırarak ekonomiyi düzeltmeyi hedefliyor.
SORUN GERÇEKTEN TÜKETİMİN ARTIŞI MI?
Ekonominin bugünkü halini tüketimdeki artışın bir sonucu olarak açıklayan program, aslında tam da kapitalist sistemin sırtını dayadığı ortodoks ekonomiye yaslanıyor. Ortodoks ekonomi enflasyonun sebebi olarak tam da tüketimin artışına işaret ediyor. Günümüz iktisat öğretisi de burjuva iktisatçıları da kapitalist sistemin ortaya çıkardığı sorunları sistemin kendi yapısından kopararak ele alıyor. Kapitalist sistemin devamlılığını sağlamak için kurulan dünya düzeni, sistemin çok iyi çalıştığını fakat çeşitli sistem dışı etkenlerin sorun çıkardığını söylüyor. Sorunu başka yerde aramayı öğütlüyor, halkın artık temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığı bir ortamda sorun olarak halkın tüketimini işaret ediyor.
Ancak servet sahiplerinin karına kar katan kapitalist sistem, aşırı tüketime değil tam aksine aşırı üretime dayanıyor. Servete doymayan sermaye sahipleri, toplumun ihtiyacını gözetmeden üretimi sürdürmeye, üretime katılan işçi ve emekçi kesimin emeğini sömürerek yoksullaştırmaya devam ediyor. Halk kesimleri açısından yoksulluğun günbegün arttığı bu dünyada -aşırısını bırakın, tüketimin dahi mümkün olmaktan çıktığı bu dünyada- sorunu aşırı tüketim olarak tanımlamak gerçekleri yok sayarak delüzyon yaratmak oluyor. Peki gerçekler ne söylüyor?
HALK YOKSULLAŞIRKEN ARTAN REFAH KİMİN REFAHI?
2010’da 66,61 trilyon dolar olan dünya üretimi 2021’de 96.51 trilyon dolara yükseliyor. Dünyadaki bu “refah” artışına karşın yoksul nüfus ise oransal olarak sürekli artıyor. 2019’da Dünya nüfusunun %23’üne denk gelen bir milyar üç milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşarken 2022 tahminleri ise 2019'a kıyasla 46 milyon daha fazla insanın 3,65 dolarlık yoksulluk sınırının altında yaşadığını gösteriyor.
Yoksulluğun artışı bu verilerle de sınırlı kalmıyor, Dünya Bankası bizzat kendi çalışmalarıyla bu yoksulluğun büyüyeceğini söylüyor. Yoksulluk ve Paylaşılan Refah Raporu'nun 2022 sayısında '2030'a kadar çoğu Afrika'da olmak üzere yaklaşık 600 milyon kişi hala günlük 2.15 dolardan az parayla yaşıyor olacak.” ifadesine yer veriyor. Durum Türkiye açısından da farklılaşmıyor. Türkiye’de çalışanların çok büyük bir kısmının aldığı asgari ücret, açlık sınırı olarak açıklanan 13.334,13 liranın altında 11.402,32 olarak açıklanıyor. Sözde “toplumun tüketimi” için yapıldığı iddia edilen ve durmadan artan üretim, topluma yarar sağlamıyor, üretileni tüketecek olan toplumu da aynı hızda yoksullaştırıyor.
AÇLIKTAN ÖLDÜĞÜMÜZDE Mİ DURACAK KRİZLER?
İşte tam da bu çelişkinin kendisi kapitalist sistem içinde ortaya çıkan krizlerin bu sisteme içkin olduğunu gösteriyor. Tarihi krizlerle dolu kapitalist sistem içerisinde yoksullaşan halk artık tüketemez hale gelmesine rağmen nasıl oluyorsa krizler bir türlü durmak bilmiyor. Gerçekten tüketimse krizlerin sebebi, soralım burjuva iktisatçılarına da onların çanak tuttuğu bu programı hazırlayan iktidara da: Açlıktan öldüğümüzde mi duracak krizler? Daha ne kadar azaltalım tüketimi? Evine ekmek götüremeyen halk, daha ne kadar sıksın kemeri? Enflasyonla uçan fiyatlardan sonra öğün atlayan bizler, kalan tek öğünümüzden de mi vazgeçelim? Peki servet sahipleri ne zaman vazgeçecek kendi ceplerini doldurmaktan? Halktan aldığı vergiyi arttırmayı hedefleyen bu program, neden o ceplere dokunmuyor?
Halkı resmen aç bırakmayı hedefleyen bu program, bizlere yine servet sahipleri ve dünyanın gerçek kurucusu olan emeğin sahipleri olarak ikiye ayrılan bu dünyada iktidarın hangi safta olduğunu ayan beyan gösteriyor. Ancak sunduğumuz veriler de yaşadığımız hayat da bizlere hangi safta yer almamız gerektiğini ortaya koyuyor.
Evrensel'i Takip Et