Şair ve Yazar Dolunay Aker: Düşüncelerin kağıtta kalmaması daha önemli
"Dada Provokasyon, ansiklopedik bilgiden öte yeni mühimmat arayanları, patikayı özleyenleri bir araya getiriyor. Gerçek, provokatiftir."
Fotoğraf, Dolunay Aker'in kişisel arşivinden alınmıştır
Önder KARATAŞ
Dolunay Aker ve Ferit Sürmeli’nin hazırladığı “Dada Provokasyon” okuruyla buluştu. Yeni kitaplarını anlatan Aker “Dadaist metinler değil Dadacıları takip eden metinler de değil yapmaya çalıştığımız. Zihinsel eylemsel bir ortaklığın dışavurumu Dada Provokasyon. Bugün Dada bize ne anlatıyorun, Dada’dan biz ne anlıyoruzun cevabı” diyor.
Öncelikle kitabınızın adından başlayalım. “Provokasyon” sözcüğünü düşündüğümüzde; bir kişi veya grubu kışkırtarak eylemi saptırma amacı Dada deneyiminde ne anlama geliyor?
Doğru bir saptama. Dada Provokasyon tam da bu içerikle Dada’nın resmi sanat tarihi tarafından paranteze alınan yönünü göstermek için Dada’ya ve avangarda meyilli yazarlara çağrıda bulundu. Hayatımızda hiçbir şey yolunda gitmiyor. Hayatımız sapmalarla, kırılmalarla ilerliyor ve ne yazık ki Türkiye’de donuk bir edebiyat ortamına sahibiz. Herkesin bildiğini tekrar etmeye gerek yok. Edebiyat bir sınır çizgisi çekmeyecekse neden var? Sanatçı, bulunduğu alanı, evi, darmaduman etmeyecekse neden var? Provoke etmek, rahat olma çünkü rahat bir dünyada değilsin demek Dada’nın tarihsel geçmişinde mevcuttu, bugün de yaşadığımız şeyler bir çağrışım toplamından ibaret değil. Dada Provokasyon, ansiklopedik bilgiden öte yeni mühimmat arayanları, patikayı özleyenleri bir araya getiriyor. Gerçek, provokatiftir.
"HERKES BİR GÜN DADA’YLA BULUŞACAK"
Sanayi devriminden dijital çağa uzanan süreçte “akımların doğuşu” sanatsal kuram alanlarının ötesinde büyük kırılmaların da yaşandığı (paylaşım savaşları, ekonomik krizler vs.) dönemlere denk gelir. Dada akımı da Birinci Paylaşım Savaşı koşullarında Paris, Berlin, New York gibi ileri kapitalist kentleşmenin yaşandığı yerlerde gelişiyor. Akım olarak Dadacılık, sonrasını kapsayan bir etki alanına sahiptir. Bu etkiyi nasıl görmeliyiz?
Evet, Dada’nın doğuşu rastlantısal değildir. Dadacılar kendilerine büyük acılar yaşatan o iktisadi aklı kırmak, yeni bir akıl ve anlam dünyası yaratmak amacıyla rastlantıyı önemserler. Aklın yerine hayal gücünü koyarlar. Planlı programlı bir rutinden ziyade şaşırtmayı, şaşırmayı, birbirlerini sarsmayı amaçlayan sanatçılardan bahsediyoruz ve bugün Tzara’nın adı sadece kötü çeviri şiirler aracılığıyla biliniyor. Dada hakkında kapsamlı önemli birkaç referans çalışma dışında güncel bir Dada çalışması mevcut değil Dada Provokasyon’u saymazsak. Dadacılar hem politik görüşleriyle, hem gündelik hayatlarıyla, hem de sanatı sorgulama biçimleriyle bu dünyayı yaşadılar. Bu dünyanın içindeydiler. Bugün sormamız gereken soru şudur; Dada bundan 100 yıl önce bu kadar etkili, yeni, radikal, hayatla iç içe başlıklar açabiliyorken, biz bugün ne yapıyoruz?
Dada’yı klişe tanımlara hapsettiğimizden dolayı bugün Dada’nın gerisindeyiz. Hayatla, sokakla, kendisine yaşatılanın hesabını sormakla meşgul bunu gerek ironik gerek saldırgan bir tonla gerçekleştiren bu yüzden sevilmeyen her şey gibi unutulsun diye kategorizasyona mahkum edilen bir Dada hareketinden bahsediyoruz. Anarşist ve komünistlerden oluşan Dadacılardan bahsediyoruz. Teorileri ve eylemleri tutarlı olan 100 yıl önce birçok sanat yönünü o günden belirleyen, “çağdaş sanat” merhalesini çok kısa sürede arşınlayan performans sanatından tutun da kavramsal sanata kadar birçok sanat pratiğinin ön müfrezesi yani tam anlamıyla avangard Dada’dan bahsediyoruz. Dada bu eylemleri yaparken hayatın etkisi altındaydı. Bu etkiye sahip olan herkes bir gün Dada’yla buluşacak.
Kitapta faklı duran görüşler mevcut. Ancak hemfikir olunan bir nokta var ki; Dada akımı alışılagelmiş bütün estetik kural bütünlerini reddederek genel geçer sanatsal durum ve biçimleri yıkmaya çağrı yapıyor. Dadacılığın bu çağrısını güncel görüyor musunuz?
Eğer üzerine düşünülmüş bir biçim varsa yapılan müdahaleler sadece biçimsel bir çatlama olarak kalmıyor, yayılıyor, biçimi anlamla buluşturuyor ve hayata dahil oluyor. Metinde kalan biçim bir noktada önemli fakat biçimle sınırlı kalan metin daha sonra ilerleyemiyor. Anlık bir alarm gibi çalıp duruyor. Bu tarz müdahalelerin artık bir işlevinin kaldığını düşünmüyorum. En dikkatli olunması gereken nokta: Metin biçime yenilirse, biçimsel bir oyundan ibaret kalırsa yani mevzu bahis poz kesmekse pozun alasını Dada kesti. Okur bence daha öte bir şeyler arıyor. Kendisini de dahil edeceği bir oyun arıyor. İzlemek yerine dahil olmayı tercih ediyor. Dada Provokasyon’da biraz bunu yapmaya çalıştık. Dadaist metinler değil Dadacıları takip eden metinler de değil yapmaya çalıştığımız. Zihinsel eylemsel bir ortaklığın dışavurumu Dada Provokasyon. Bugün Dada bize ne anlatıyorun, Dada’dan biz ne anlıyoruzun cevabı.
"KAPIYI ZORLAMAKTI AMACIMIZ"
Kitabın kimi yazarları Dadacılık ile postmodernizmi birbirinin devamı olarak görüyor. Günümüzde postmodern sanat Dadacılığın dert edindiği meselelerden çok da dert edinmiyor. Bu konuya dair ne dersiniz?
Dada Provokasyon’da birbirine benzeyen metinlerden ziyade yahut Dada dendiğinde akla ilk gelecek şeylerden çok, farklı türleri yan yana getiren ortak bir norm elde etmeye çalıştık. Şiir, öykü, teorik metinler, görsel çalışmalar... hepsi aynı kapıya çıkıyordu: kapıyı zorlamaktı amacımız. Dada sıkıştırılması kolay gibi gözüken fakat doğru anlamlandırılmazsa dağılmaya çok açık bir kavram. Avangardın karşı çıktığı her şeyin kapitalist dünya tarafından nasıl birer tüketim nesnesine dönüştürüldüğünü, dönüştürüleceğini Guy Debord çok öncelerden söylemişti. Debord’un uyarısı gerçeğin kendisi oldu ve güncelliğini koruyor. Postmodernizm, Dada Provokasyon’da bütün metinleri kapsayan bir çıkarım olarak yer almıyor. Yazar, postmodernde gördüğü kapitalizm aracılığıyla hiç edilmeyen isyanı Dada’yla örtüştürüyor. Her kavramın içinde kendi celladını besleyen bir kaynak mevcuttur. Postmodernizm bir dönemin revaçta olan kavramlar listesinde ilk sıradaydı. Kavramın kapsadığı yeri bilen bilmeyen herkes postmodern olmaya kalktı. Postmoderni alternatif bir kurtuluş, hoş bir tını, sosyalizme karşı yeni konformist teorik zemin olarak değerlendiren yazarlar, filozoflar, siyasetçiler bugün düştükleri çukurun içinde debelenip duruyorlar. Dada onlara nanik yapıyor.
Yazınızda Dadacılığın sanatsal tavrının yaşamsal tavra da dönüştüğü görülebiliyor. Dadacılık aktüel yaşama doğru genişleyen bir tutum olarak da görülebilir mi?
Hayata bakmayan, hayata dahil olmayan Dada sadece süpermarkette bir işe yarayabilir. Onu da biz almayız. Kendi metnimde ve aslında Dada Provokasyon’un içinde yer alan şiir ve öykülerde örneğin Ferit Sürmeli’nin öyküsü, Barış Acar’ın politik çatıyla donattığı görsel çalışması, Erkut Tokman’ın görsel şiirinde Dada’nın gündelik hayatımıza nasıl eklemlendiğini görebiliriz. Dada Provokasyon, politik, teorik ve asla taviz vermeyeceğimiz pratik çıkarımıyla bir yerlere varmak istiyor. Bundan kaynaklı yazdığımız metinlerin, o metinlerde anlattığımız düşüncelerin sadece kağıtta kalmaması her şeyden daha önemli.