14 Aralık 2023 17:44

Sopalı Pankart Fanzin: Taraftara/işçiye karşı uygulanan şiddet sorunun kendisidir

Sopalı Pankart Fanzin*

11 Aralık’ta oynanan MKE Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçında, MKE Ankaragücü Başkanı Faruk Koca ve çevresindekilerin maçın hakemi Halil Umut Meler'e saldırısının bedelinin bütün bir camiaya ödetilmek istenmesini üzülerek takip etmekle birlikte bu süreçte Sopalı Pankart Fanzin olarak Ankaragücü tribünlerinin yanında olduğumuzu belirtmek isteriz.

Yaşanan bu hadise bizlere bir kez daha emniyet güçlerimizin ne kadar cesur olduğunu göstermiştir. Taraftarın fiili bir müdahalede bulunmamasına rağmen defalarca polis tarafından coplandığına, gazlandığına, plastik mermi sıkıldığına, sözlü şiddete uğradığına vb. şahit olduk. Bunların en sonuncusu ve son dönemlerdeki en ağırı Faruk Koca'nın yumruğundan 1 gün önce yaşandı. 10 Aralık tarihinde oynanan Gölcükspor - Gebzespor maçında deplasmana giden Gebze taraftarlarına ve hatta yöneticilerine polis müdürünün talimatı ile gaz yağmuru ve plastik mermi atıldı. Bütün bu vahşilik böylece bitmekle kalmayıp, taraftarın ''çocuğa niye sıkıyorsun'' sorusuna polisin ''çocuğu al'' cevabıyla katlandı. Gebzespor taraftarları 7'den 70'e, taraftarından, yöneticisine, kadınından, erkeğine bir gün önce bunları yaşarken, bir gün sonrasında hakeme saldıran, cvsini yazmaya ihtiyaç duymadığımız, zaten herkeslerce belli olan Faruk Koca'ya yüce gönüllü polisimiz çok ''kibar'' davrandı hatta davranmadı desek yanlış olmaz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin her kurumunda en üst sınıra yaklaşan bu çürümüşlük, adalet terazisinin sadece iktidar partisinin yakınında olanlara bastığı bir hal almıştır. Bu durumun farkında olan Türkiye'nin ''büyük'' diye adlandırdığımız takımlarının tribün grupları, pasifize olmakla kalmayıp adeta tribüncülere karşı yapılan haksız ve hukuksuzluklara destek vererek özellikle Gezi Direnişi'nin hükümet tarafından kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra siyasi pozisyonunu iktidardan yana konumlandırmıştır. Hükümet siyasi ortamı ''doğru'' bir şekilde analiz ederek, arkasına aldığı bu büyük güçle, kendilerine karşı oluşabilecek her türlü protesto ve tepkiyi engellemek, engelleyemediği senaryoda taraftarı fişleyip yıllarca hukuksuz bir biçimde süründürmek, açılan pankartlardan, söylenen bestelere kadar sıkı bir şekilde kontrol etmek amacıyla passolig isimli ''aparat''ı hayatımıza soktu. Tribüncüler için idam fermanından farkı olmayan bu uygulamaya karşı protestolar, direnişler gerçekleşmesi gerekirken, ruhunu şeytana satmış bazı tribün liderleri, liderlik ettikleri tribünlerdeki taraftarların protesto ve direniş eylemlerini bastırmakla kalmayıp, herkese ''passolig'' müşterisi olma zorunluluğu getirdi. Bu noktadan sonra tribünlerde ciddi bir ayrışma yaşanacaktı. Yıllarını tribünlere vermiş insanların bu işlerden uzaklaştığını/uzaklaştırıldığını, bal tutanın ise parmağını yaladığı bir döneme girmiş olduk. Tribün kültürü ve hukuk ile uyuşmayan her türlü ceza ve yasak herhangi bir direniş görmeden kolayca verilebilir hale gelmekle kalmayıp artık normalimiz oldu. Peki soruyoruz, bütün bu süregelen baskıcı yönetim, keyfi cezalar sporda şiddet ve düzensizliği bitirdi mi?

Tabii ki hayır. Sporda şiddet ve düzensizliğin nedeninin kazandığı üç kuruştan kenara koyup maça giden emekçi taraftar olduğunu zannedenlerin ve durumun öyle olmadığını bildiği halde bu durumdan nemalanan sansarların yaşanan son olayla birlikte haksız olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Değerli taraftarlar, sorun hiçbir zaman biz atkılılarda olmadı. Taraftarların model aldığı, büyük sevgi beslediği, kurtarıcı gözüyle gördüğü kravatlılar, sorununun biz atkılılarda olduğuna sizleri inandırdı. Hükümetin en üst kademesinden başlayarak yayılan bu nefret ve şiddet kültürünün, artan ekonomik problemler ile birleştiğinde emekçi halkta yansımasının görülmesini beklememek kelimenin tam anlamıyla aptallık olur. Bu yansıma, sorunların oluşturduğu sonucun ta kendisidir. Sadece spor değil, toplumun her alanında artan şiddet ve düzensizliği bitirmek istiyorsak, sorunların doğurduğu sonuçlarla uğraşmayı bırakıp, sorunun kendisiyle uğraşmamız gerekir. Bugün Büyükekşi gider yarın yine aynı kişinin iki dudağının arasından çıkacak isim göreve gelir, değişen hiçbir şey olmaz. Türkiye'nin aydın ve ilerici camiaları olarak bilinen Galatasaray ve Fenerbahçe, gelecekte arkalarına baktıklarında tarihin karanlık sayfalarında saf tuttuklarını görecekler. Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılında Süper Kupa Finali'nin Arabistan'da oynanacak olmasına en doğru tabirle boyun eğen bu iki camia, kendi maçlarının biletlerini nasıl satacakları konusunda bile yine aynı kişinin iki dudağının arasından çıkacak karara bakıyor. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç dün yaptığı açıklamada ''Yeni bir ihaleden ziyade mümkünse tamamen kaldırılmasını istedik. Passolig mümkünse kaldırılsın.'' dedi.

''Mümkünse'' ???

Yukarıda da bahsettiğimiz Gebzespor taraftarlarının hafta sonu yaşadığı olaylar, Özak Tekstil işçilerine günlerdir yapılan saldırılar üzülerek görüyoruz ki ne iktidar yanlısı mafyatik kulüp başkanı ne de yıllardır eyyamcılığı ile bilinen ancak yediği yumruktan dolayı ''kahraman'' ilan edilen hakem kadar önemsenmiyor. Halbuki Ankaragücü-Rizespor maçında yaşanan olay bir sonuçken, taraftara/işçiye karşı uygulanan şiddet, iktidarın halk düşmanı politikası sorunun kendisidir.

*Yazıyı kalema alan Sopalı Pankart Fanzin sitesine buradan ulaşılabilir.

Evrensel'i Takip Et