21 Aralık 2023 14:58
/
Güncelleme: 16:22

Gayrı döner oldum

Geçen bunca günün ardından ne ben o günkü benim, ne de ayrıldığım üniversite o günkü üniversite. Resmi akademiden giderken barıştı sözümüz. Dönerken de barış olacak sözümüz.

Gayrı döner oldum

'Bu suça ortak olmayacağız' yazılı pankart | Fotoğraf: İzmir Dayanışma Akademisi

11 Ocak 2016 tarihinde aralarında benim de bulunduğum 1128 akademisyen tarafından imzalanan “Bu suça ortak olmayacağız! Em ê nebin hevparênvîsûcî!” başlıklı bildiri kamuoyuna açıklanmıştı. Bildirinin açıklanması ile isimlerimiz, fotoğraflarımız ve çalıştığımız kurumlar gazetelerde, internet haber kanallarında, sosyal medyada paylaşılmaya başlandı. Ardından devletimizin devletlileri tarafından bizler için “sözde akademisyen”, "müsvedde", "karanlık", "zalim", "alçak", “mankurt” gibi ifadeler kullanıldı ve "ilgili kurumlar gereğini yapmaya" çağrıldı.

Resmi ve “gayrı resmi” kurumlar gereğini yapmakta elbette geç kalmadılar. Bir yanda bizlerin kanı ile duş almak isteyenlerin tehditleri, diğer yanda gücünü sarı zarftan alanların usulsüz soruşturmaları ile karşı karşıya kaldık.

Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğünün 13 Haziran 2017 tarihli sarı zarf içerisinde gelen yazısı ile yaşamımda önemli bir dönemece girdim. Çünkü Dokuz Eylül Üniversitesindeki tüm imzacı akademisyenlerle birlikte görevden uzaklaştırıldım ve 8 Temmuz 2018 tarihinde 701 sayılı son Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilene kadar da açıkta kaldım.

Sonra ver elini ağır ceza mahkemeleri. Yetki tartışmaları nedeniyle İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi ile İzmir 21. Ağır Ceza Mahkemesi arasında mekik dokurken hakkımızda hazırlanan iddianameyi bizzat savcıların ağzından dinleme şans(sızlığ)ım oldu. İnsana “şapka çıkartacak” delillerle dolu olan bu iddianamenin hukuki temelleri neredeyse kendimden şüphe etmeme neden olacaktı (!).

16.07.2019 tarihinde Anayasa Mahkemesi hakkımızda ifade özgürlüğümüzün ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvuruda 8’e karşı 8 olmak üzere başkanın oyu ile burun farkı ile ihlal kararı verdi. Her ne kadar bazı mahkemeler Anayasa Mahkemesi’nin kararına dirense de takatleri uzun sürmedi ve peyderpey beraat ettik.

Benim beraat kararım İzmir 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26.09.2019 tarihinde gerçekleştirilen duruşma sonrasında verildi. Bu duruşmada bana esas hakkındaki savunmam ve son sözlerim mahkeme heyeti tarafından soruldu. Kendi meşrebimce o imzayı neden attığımı anlatmaya çalıştım. İnsan dedim yani “human”, Latince “humandos” kelimesinden köken alır dedim. “Humandos” ölüsünü gömen demektir dedim, yani insan ölüsünü gömen bir türdür dedim. Sonra Cemile Çağırga dedim, sonra Taybet Ana (İnan) dedim, sonra Miray Bebek (İnce) dedim. İnsanım diyemedim, gücüm sadece o imzayı atmaya yetti dedim. Ya da dediğimi sandım. Çünkü mahkemenin 02.10.2019 tarihli gerekçeli kararında esas hakkındaki savunmamın şu şekilde yazıldığını gördüm: “Avukatımın beyanlarına aynen iştirak ederim. Ben daha önce DEÜ psikiyatri bölümünde öğretim görevlisi olarak görev yapmaktaydım. Mevcut bildiriden dolayı ihraç oldum. Mevcut bildiriyi imzalamamdaki amaç terör örgütü propagandası yapmak değildir. Tamamen insani amaçlarla yapılmış olan bir bildiridir. Anayasa Mahkemesi’nin kararı gereğince de suç teşkil etmeyen eylemden dolayı hakkımda beraat kararı verilmesini talep ederim" demiştir.” 

Beraat kararları akademiye dönmemize yetti mi? Elbette yetmedi. Çünkü Olağanüstü Hal Komisyonu hakkımızdaki hak ihlali ve beraat kararlarına rağmen bizim devlete karşı sadakatimizden şüphe duyduğu için görevlerimize iade edilmemizi reddetti.     

Sonra mı? Sonra ver elini idari yargı. Yereliydi, bölgesiydi, istinafıydı derken kimimizin üniversiteye dönüşüne hükmedildi, kimimizin dönüşünün reddine. Hatta bazılarımızın dönüş kararı sonrası yürütmeyi durdurma ile yeniden akademiden ihracı gerçekleştirildi.

Barış talep eden bir metin ve aynı metnin altına atılan imzalar... Sonuç mu? Ölen, tehdit edilen, yerinden yurdundan edilen, soruşturulan, ihraç edilen, gözaltına alınan, tutuklanan, akademiye dönen, dönemeyen, dönüp de atılan akademisyenler.

Ankara 22. İdare Mahkemesinin 30.10.2023 tarihli kararı ile Dokuz Eylül Üniversitesine dönüş yolum açıldı. Şimdilik. Halan göreve başlayamadım ama eli kulağındadır. Açığa alındığım 13 Haziran 2017 gününden bugüne 2382 gün geçmiş. Akademiden uzak geçen bunca günde iyisiyle kötüsüyle çok şey oldu. En başta bunca gün neredeyse açığa alınmamla yaşıt oğluma ömür oldu.

Geçen bunca gün aslında Çentik adlı bu köşeye de bir ömür oldu. 29.01.2020 günü “Başlarken” adlı yazıyla başlamıştı bu köşenin serüveni. Bugün 100. yazımı okuyorsunuz. Köşelerin ömrü olur mu bilmiyorum. Ancak ben kendi kendime bu yazı yerine “Sayıyla ve yazıyla 100” başlıklı bir yazı yazarak yenilenerek yeniden dönmek üzere sizlerden bir süre müsaade istemeyi planlamıştım ama kısmet değilmiş. Çünkü tam da üniversiteye dönüş arifesine denk gelecek böyle bir ara söylenecek yeni sözleri öksüz bırakacaktı.     

Geçen bunca günün ardından ne ben o günkü benim, ne de ayrıldığım üniversite o günkü üniversite. Resmi akademiden giderken barıştı sözümüz. Dönerken de barış olacak sözümüz. Sözümüzü çoğaltmak için nice yüzlerle nice yüzlere…    

Meraklısına not: Resmi akademiden öteye itelendiğim 2382 gün boyunca bana yoldaşlık eden bir şarkıya atıfla bu yazının başlığını koydum. Bu şarkı Ahmet Kaya’nın Enver Gökçe’nin şiirinden bestelediği Gayrı gider oldum adlı şarkıdır. Dinlemek isteyenler için şarkının linkini buraya bırakıyorum.  

Evrensel'i Takip Et