15 Şubat 2024 04:15

Adalet mücadelesinin kitabı: Hep 9 Yaşında

Biz bu kitapla üst düzey mavi yakalı, sıradan bir hayat süren annenin evlat acısıyla nasıl bir adalet mücadelesi neferine dönüştüğüne tanıklık ediyoruz aslında.

Adalet mücadelesinin kitabı: Hep 9 Yaşında

Kitap kapağı | Kırmızı Kedi Yayınevi

Selma GÜRKAN

Mısra Öz’ün “Hep 9 Yaşında - Bir Melek Masalı” kitabını ilk 7 Şubat tarihinde yaptığı sosyal medya paylaşımında gördüm. Kitap, Çorlu Katliamı’ndan bugüne, hayatını kaybeden 25 kişi için adalet mücadelesi veren yazar tarafından mahkeme heyetine gönderilmiş ama iade edilmiş. Kitap Kırmızı Kedi Yayınlarından çıktı.

Mısra Öz, oğlu Oğuz Arda Sel’i bu tren kazasında kaybetti. 1983 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Öz, Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünden mezun olduktan sonra çeşitli sigorta şirketlerinde yönetici olarak çalışmış. Biz onu oğlunu yitirdiği Çorlu Tren Katliamı’ndan sonra verdiği adalet mücadelesinde tanıdık. Ancak biz onu Soma aileleri, Gezi aileleri, Hendek aileleri gibi adalet arayışında mücadele edenlerin ya yanı başında ya da adalet arayışlarına sosyal medya paylaşımlarıyla verdiği destekleri ile de tanıdık.

Mısra Öz, oğlu Oğuz Arda Sel'i öperken

Fotoğraf: @misra_oz/Twitter

ACISINI TOPLUMDAKİ ACILARLA BİRLEŞTİRİYOR

Mısra Öz “İnsanın evladını kaybetmesini nasıl anlatabilirim ki? Söyleyince dile kolay geliyor. Ölüyor, öldürülüyoruz her gün yok yere. Satır aralarında, reklam aralarında, haber başlıklarında kalıyor giden canlar” diye yazıyor ve kendi acısını toplumda yaşanan diğer acılarla birleştiriyor.

Kitap Oğuz Arda’nın ana rahmine düştüğünde hissettirdiği duygularla başlıyor. Bir yaşamın içine daha ilk sayfalarla giriyor okur. Bir çocuğun dünyaya gelmesiyle birlikte anne ve babanın değişimini, kaygılarını, endişelerini, geleceğe dair planlarını, günlük sorunlarla baş etme yollarını tanıyor böylece. Kendi halinde yaşayan bir aile bu. Hayatlarına bir çocuğun girmesiyle epey bir değişim meydana geliyor.

ÇOCUĞUN TÜM SORUMLULUĞU AİLEYE YÜKLENİYOR

Mısra Öz’ün içten ve sıcak anlatımında, bir çocuğun dünyaya gelmesiyle birlikte bir ailedeki ilişkilerin nasıl boyutlandığını görüyoruz. Ama şunu da sorduruyor; dünyaya getirilen evladın yaşamı ve geleceği neden tek başına ailenin sorunu olsun? Onun eğitiminden sağlığına, toplumsal yaşama dahil olmasına kadar düzen bütün sorumlulukları aileye yüklüyor çünkü. Sistem anne baba olmayı bir keyif haline getirmiyor. Oysa bu bir ütopya değil; çocuk toplumsal bir varlık ve onun yetişkin bir yurttaş haline gelmesinin sorumluluğunu devlet çekirdek aileye yükleyemez. Tarihte bunun örnekleri de var. Sosyalizmin nimetlerini yaşayan her ebeveyn bunun mümkün olduğunu gördü ve bu deneyim bize rehber olmaya devam ediyor.

ÜLKEMİZDE YAŞAM, HAYATTA KALMA MÜCADELESİ

Oysa ülkemizde yaşam bir ayakta kalma ve hayatta kalma mücadelesi olarak sürüyor. İktidarların rant, sömürü, yağma politikalarının, siyasal alanda baskı, ezme, tekçi politikalarının sonucu olarak, ailelerin günlük akan hayatları ölümlerle, kayıplarla, hastalıklarla kesintiye uğruyor. Annelere yaşatılan acının bir ölçüsü olamıyor doğal olarak. Sel baskınları, depremler, Çorlu, Pamukova Tren Katliamları, Ankara Gar, Diyarbakır, Suruç Katliamları, işçi cinayetleri, kadın cinayetleri ve Cumartesi Anneleri, Roboski anneleri… Ermenek madeninde meydana gelen işçi cinayetinde hayatını yitiren Tezcan Gökçe’nin annesi Ayşe Gökçe’nin “Benim oğlum suda yüzme bilmez ki” kaygısı ve bu kaygının yarattığı duygu başka nasıl ifade edilebilir ki?

Kitabın ikinci bölümü siyah bir sayfayla başlıyor. Olağan olmayan ölümlerle hayattan koparılanların geride bıraktığı boşluğun karanlığı bu. Kaza olarak duyurulan Çorlu Tren Katliamı’nın ilk dakikalarından itibaren başlıyor felaket. Kazazedelerin yakınları bilgi alacakları bir yetkili bulamadıkları için, yağmurlu havada, çamur içindeki tarlaları yolları aşarak kendileri bilgi almaya çalışıyor. Hastane, hastane dolaşarak bilgi alma çabasının kendisi bile tek başına bir skandal ve rezalet. Bu skandalın ve rezaletin Çorlu ailelerine de yaşatıldığını görüyoruz yazılanlardan. Bize o kadar tanıdık geliyor ki, aradan geçen 1 yılın sonunda ülkenin dört bir yanından hâlâ “Depremde refakatsiz çocuklar nerede? Depremde kaybolan çocuklar nerede?​” sorularının soruluyor olması mesnetsiz değil elbet. Aynı bilgi kirliliğine, yetkililerin aynı müdahalesizliğine Soma ve Ermenek İşçi Katliamlarında tanıklık etmiştik.

ADALET MÜCADELESİNDEN VAZGEÇMEYENLER…

Bu bölümde yaşanan skandalların yanı sıra adalet mücadelesinin ilmik ilmik örülüşüne de tanıklık ediyoruz. Ailelerin bir araya gelerek yaşadıklarını, duygularını paylaşma ve sorumlulardan hesap sorma çabaları satırlara dökülüyor ve yazılı tarihe geçmiş oluyor. Hesap sormak için muhatap görülenler ise TCDD üst düzey yöneticilerinden, Ulaştırma Bakanlığına, üst düzey yöneticilerden ilgili bürokratlara kadar her düzeyde sorumluluğu olanları kapsıyor. Delil karartma girişimlerine, mahkemelerin zamana yayma tutumuna, sorumlularla ilgili takipsizlik kararlarına rağmen adalet arayışından vazgeçmeyenlerin mücadelesinin kitabı yazılmış bir yanıyla da. Davaya hazırlanırken skandal bir tercihle bilirkişi olarak atananlar başta olmak üzere katliamda sorumluluğu olanların, bu sorumluluğun üzerini kapatmaya çalışanların suç şecereleri bir bir dökülmüş, suç kayıtları yapılmış kitapla yani.  

“Mülkün temelinin derinden sarsıldığı dönemlerden geçerken acılarımızın ve değerlerimizin çiğnendiğine şahit oluyoruz” derken yazar aslında yetkililerin, bürokratların hoyratlığına ve pişkinliğine de işaret ediyor. Bazen de satır aralarında sorumlularla birlikte vurdumduymazlıklara isyanı görüyoruz: “Bugün ardından ağladığımız, sona eren tüm hayatlar insanoğlunun hırsları yüzünden. Vicdanımızı unuttuk. Hayatlarımızı yaşıyoruz, çok kıymetli, gösterişli hayatlarımızı. Vazgeçmedikleri, vazgeçemediğimiz bu hayat yüzünden düşüyoruz bu acıya. Ateş düştüğü yeri yakıyor.” Bu duruma karşı bir isyan, kararlılık ve çağrı da var elbette. Hakkında açılan davalara, yaşadığı zorluklara ve zorbalıklara rağmen “Ben sabrediyorum. Korkmuyorum. Susmuyorum. İtaat etmiyorum. Gerçek sorumlular yargılanana dek! Korkmayacağım. Susmayacağım. İtaat etmeyeceğim” kararlılığını görüyoruz satırlarda.

Biz bu kitapla üst düzey mavi yakalı, sıradan bir hayat süren annenin evlat acısıyla nasıl bir adalet mücadelesi neferine dönüştüğüne tanıklık ediyoruz aslında. “Demokrasi sistemin sınırlarına kadardır” gerçeğini Çorlu aileleri, grup olarak başvuru yapmak istedikleri AYM önünde uğradıkları polis şiddetiyle deneyimlemişler. Biz de tanıklıklarımıza bir yenisini ekliyoruz böylece. Fadime Göktepe, Emine Ocak, Emel Korkmaz, Emsal Atakan, Gülsüm Elvan, Emine Çağırga, Gülsüm Çolak, Bedriye Doku gibi oğlundan, kızından doğan anneler az değil bu acıların coğrafyasında.

Coğrafya kader değildir, değiştirmek elimizdedir. Bu nedenle hep aynı yaşta kalacaklara, Oğuz Arda Sel, Beren Kurtuluş, Bihter Bilgin, Ömer Alperen Can, Mavi Nur Tiflizden, Gülce Dikmen,  Cemile Çağırga, Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz, Veysel Atılgan, Berkin Elvan, Ahmet Yıldız, Veli Can Çelik, Murat Can Eryılmaz, Ula Kerem ve daha nicelerine, hayatları yarım bırakılan tüm çocuklara mücadele sözümüz olsun.  

Evrensel'i Takip Et