13 Mart 2024 05:20
Son Güncellenme Tarihi: 13 Mart 2024 15:28

Emeğin mücadelesinden emeğin adaylığına: Funda Bakış

"Eskiden seçimlerin anlamı sadece oy vermekti, başka bir seçenek de yoktu. EMEP ile tanıştıktan sonra öğrendim ki varmış. Yerel yönetimler emekten yana anlayışla yönetilirse anlam kazanabilirmiş."

Fotoğraf: Evrensel

İlin detaylı sonuçları için tıklayın...
Paylaş

Merve KARATAŞ
Urfa

Funda Bakış. Özak Tekstil işçilerinin temsilcisi, EMEP (Emek Partisi) Haliliye Belediye Başkan Adayı. Biz kendisini Özak direnişinde sermayeye karşı verdiği mücadeleyle tanıdık. Şimdi ise emeğin mücadelesinden emeğin adaylığına doğru yürüyor bu yolu. Bu direnişin yaşamı için bir kırılma noktası olduğunu belirterek ‘‘Asıl hikayem bu direnişle başladı. Hem kendimi hem de sınıfımı tanıdım. Şimdi sınıfımın adayıyım’’ diyor ancak hikayesini bu noktaya getiren yığınla birikmiş nüveler var hayatının içerisinde.

MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLİĞİ İLE BAŞLAYAN YOLCULUK

1996’da Haliliye’de doğduktan sonra Eyyübiye’ye taşınmış ailesiyle birlikte. 7 kişi, üstlerine ‘‘Ha yıkıldı ha yıkılacak’’ diye bekledikleri, çatısından su damlayan iki göz odada kalmışlar uzun bir süre. Ailenin tamamı mevsimlik tarım işçisi. AKP Urfa İl Başkanı Ali İhsan Delioğlu’nun geçtiğimiz günlerde dalga geçerek bahsettiği gibi ‘‘yaşam tarzı’’ ya da ‘‘tatil’’ niyetine değil; elbette geçinebilmek, yaşayabilmek için mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmışlar. O zamanları şöyle anlatıyor Funda Bakış: ‘‘Bir servise 35-40 kişi doluşur, Konya’ya buğday, Kırşehir’e şeker pancarı, Samsun’a fındık toplamaya giderdik ailecek. Yaz-kış, soğuk-sıcak demeden nerede iş varsa gittiğimiz yerlerde yaşamın zorlukları vururdu yüzümüze. Elde olan malzemelerle çadırı kurup başlardık çalışmaya. Bazen öyle eğimli yerlerde çalışırdık ki yemek için koyduğumuz tabaklar bile durmaz, yuvarlanırdı. Taş koyardık altına düz dursun diye.’’

"EMEK VE SERMAYENİN SAVAŞIYLA TANIŞTIM"

Mevsimlik tarım işçiliği dışında da pek çok yerde çalışmış. ‘‘Okul çıkışı, okul tatili demek benim için çalışmak demekti. Siirt’te üniversite kazandım ama ailem gitmeme izin vermedi. Ek tercihle Harran Üniversitesi Gıda Teknolojisi Bölümü geldi. İkinci senemde maddi zorluklar sebebiyle okulu bırakmak zorunda kaldım. Mağaza, lokanta, kafe gibi yerlerde çalıştım bir süre. O sıralarda ağabeyim Özak Tekstil’de çalışıyordu, ‘Gel benim yanımda çalış’ deyince oraya geçtim’’ diyor Bakış. 5 yıl burada çalıştıktan sonra bir direnişle beraber hayatın asıl yüzüyle tanıştığını söylüyor: Emek ve sermayenin savaşı.

“Bu ilk savaştan elbette kazançlı çıktık. Tüm baskılara ve şiddete rağmen vazgeçmedik, meğerse güçlüymüşüz biz dedim. Eskiden olsa bir şey söylemeye çekinirdim, asıl güç hakkın olan için birlikte ses çıkarmakmış. En büyük kazanımım da her şeye artık daha farklı bakıyor olmamdı. Yıllarca oy verdiğimiz partilerin, belediyelerin, valiliğin, müftülüğün nasıl da patronun yanında saf tuttuğunu gördük, insanca bir yaşam için mücadele ederken nasıl da yaşamı bize dar ettiklerini. Kısacası tanıdık düşmanımızı. Düşününce bu insanların bizim yanımızda durması da saçmalık olurdu zaten” sözleriyle anlatıyor direniş sürecini ve onda bıraktığı etkileri.

Siyasetin patrondan yana saf tutanlarını tanırken dostlarını da tanımışlar elbette. Onlarla beraber yürüyenleri, tazyikli suyu-biber gazını yiyenleri. Dostlarını da şöyle anlatıyor Bakış: “Bir gün Antep’ten bir vekil geliyor dediler, Emek Partisinin Milletvekili Sevda Karaca. Ya dedim Urfa’nın vekilleri ortada yok Antep’teki mi gelecek? Vekillik bizim için ulaşılamaz bir yer gibi, üst bir makam. İlk dedik herhalde kendini göstermek için geliyor, sonra baktık ki hiç ayrılmadılar yanımızdan. Emek Partisiyle daha önce tanışmamıştım. Ama gördüm ki işçiden emekçiden yana bir siyaset de başka bir seçeneğimiz de varmış, şimdi ise onların yoldaşı oldum. Direnişi beraber üstlendik, siyasette de beraber yürüyoruz.”

Emeğin mücadelesinden emeğin adaylığına doğru olan hikayeniz, direnişe başlama koşulları ve burada gördüklerinizle bağlantılı görünüyor. Siyasetin ve yerel yönetimin rolünü ne şekilde gördünüz?

Seçimlerde oy verdiğimiz, bizim üstümüzden geçinen ensesi kalın, cepleri doluları karşımızda görünce artık bunlarla yol yürünmeyeceği gerçeği çarptı yüzümüze. Milletime hizmet için buradayım diyorlardı, biz bu memleketin insanı değil miydik? Biz değil miydik bu fabrikalarda çalışan, üreten? 500’e yakın işçi hakları için iş bırakıyor, ağır çalışma koşulları var diyor ama bu memleketin seçim zamanı kapıları dolaşıp ‘Oy verin her şeyi halledeceğiz’ diyen belediye başkanı bir defa gelip ‘Derdiniz ne?​’ diye sormuyor bile. Görüşmeye çalışıyoruz, ulaşamıyoruz. Anladım ki derdimiz bir değilmiş. Tek dertleri kendi çıkarları, koltukları. Eskiden yerel seçimler benim için oy vermek dışında pek bir şey ifade etmezdi. Çünkü hiçbiri oy istemek dışında bir şey yapmıyordu, başka bir seçenek de yoktu. Emek Partisi ile tanıştıktan sonra öğrendim ki varmış. İlk başta çok uzak geliyordu bana, bir işçi nasıl yönetsin koskoca belediyeyi diyordum ama sonra anladım ki yerel yönetimler emekten yana bir anlayışla yönetilirse anlam kazanabilirmiş. Bu da tek bir kişiyle değil halkın tamamı söz ve yetki sahibi olursa olabilir. ‘Madem öyle üreten biziz, biz yönetelim’ diyerek çıktık yola. Emek Partisinin Haliliye Belediyesi Başkan Adayı oldum.

Peki neyi temsil ediyorsunuz, hedeflediğiniz tek şey seçimi kazanmak mı sadece?

Temsil ettiğimiz şey emekten yana bir yerel yönetimdir. Halkın söz, yetki ve karar sahibi olduğu; halkın ihtiyaçlarını gözeten, kaynaklarını buna göre düzenleyen ve emekçilerin her türlü ekonomik ve sosyal haklara erişimini kolaylaştırıcı hizmetler sunacak bir anlayıştır. Kapısını çaldığımız her evde de bunları anlatıyoruz. Çünkü bizim her yere boy boy pankartlar asacak, Urfa’nın tüm yollarını dolaşacak seçim araçları için bütçemiz yok. Emek Partisi sırtını işçi sınıfına dayıyor, gönül rahatlığıyla onların kapısını çalıyor ve gelin beraber kazanalım, beraber yönetelim diyor. Hedefimize gelince, elbette kazanmakla sınırlı bir şey değil. Asıl derdim Urfa işçi-emekçilerini partimle ve onun fikriyle tanıştırmak. Belediyeyi kazanmak, halkla yönetmek yaşadığımız sorunların çözümü konusunda önemli bir araç ama yaşam bunun çok ötesinde. Urfalı işçiler kendi partilerinin olduğunu, başka bir yaşamın mümkün olabileceğini görmeli ve bunlar için örgütlenmeli.

Kadın işçi aday olmak sizin için ne ifade ediyor? Urfa gibi bir yerde kadın aday olmanın zorlukları da elbette vardır. Çevrenizden, ailenizden nasıl tepkiler alıyorsunuz? Ayrıca işçi bir adayla da ilk defa karşılaşıyorlar…

Aileme adaylık durumumu anlattığımda ağabeyim destek verse de annem ve babam ilk başta karşı çıktılar, uğraşma dediler. Ailenin onayını almadan da olmaz, yoldaşım Sevda Karaca yine yetişti bana. En sonunda ailemi ikna ettik, şimdi de en büyük destekçim onlar. Annem seçim afişlerini gördüğü her yerde beni arayıp buraya da yapmışsınız diyerek seviniyor. Geçenlerde birinin yırtıldığını görmüş, ‘Kızımın niye fotoğrafını yırtıyorlar, afişin size ne zararı var?​’ diyerek hüzünlendi. Ailem, seçim çalışmasına da elinden geldiğince dahil oluyor, komşuları akrabaları arıyorlar, ‘Buraya da gittiniz mi, şurada da bir ev toplantısı yapın, şu caddede de broşür dağıtılması lazım’ diye fikir bile veriyorlar. Onların da bu süreçte fikirleri değişti. Hem bana hem de hayata karşı. Emek Partisine ‘Bizim sınıfın partisi’ diyorlar. Ailemin bu dönüşümü beni daha da güçlendiriyor.

Urfa’da kadın aday olmak benim için çok önemli. Çünkü buradaki kadınlar hep ikinci sınıf muamele görüyor. Baskı, yok sayılmak, dört duvar arasına sıkışan hayatlar… Bir de sabahtan akşama kadar evin işleri, çocuk bakımı, geçim derdi derken kendi hayatlarını bir kenara bırakarak yaşıyorlar. Buradaki kadınların çok büyük bir kısmı şiddet gördüğünde bir yere başvurmaktan bile çekiniyor çünkü korkuyorlar, yalnız hissediyorlar. En çok da yalnız ve çaresiz olmadıklarını gösterebilmek için adaylığımı önemli buluyorum. Çalışmamızı sürdürürken onlar da bunun farkında. Genelde olumlu tepkiler alıyorum ama özellikle kadınlar çok mutlu oluyor karşılarında bir kadın aday gördükleri için. Kadın dayanışmasının önemini biz söylemeden onlar vurguluyor. İlle de gelin kahvemi için diye içeri buyur ediyorlar. Sorunlarımızı konuşuyoruz, memnuniyetsizliklerini anlatıyorlar, ‘Biz ne yapabiliriz?​’ diye soruyorlar. Kimileri komşularına anlatmak için fazla alıyor broşürlerden. Onlarla konuştukça aslında ne kadar çok olduğumuzu görüyorum. Çaldığım her kapı, konuştuğum her kadın bana ayrıca güç veriyor.

Bir defasında kapısını çaldığım birisi ‘Niye akşam vakti beni rahatsız ediyorsunuz?​’ diyerek hiddetlendi. Tam arkamızı dönmüştük ki yandaki broşürü görüp ‘Aaa Özak işçisi mi? Abla kusura bakma gel hele bir konuşalım’ deyince döndüm ve başladık sohbete. Yine broşür dağıtırken bir işçi ‘Vay, bizim Funda aday olmuş’, bir diğeri ‘İşte bu, bizim partimiz bu’ dedi. Bu cümleleri duymak bile doğru bir şey yaptığımın kanıtıdır. Urfa’nın işçi ve emekçileri kendi partileriyle tanışıyor bu sayede.

Funda Bakış'ın kadınlarla kahvaltı etkinliği

Kapı kapı dolaştığınızı, evlere davet edildiğinizi söylediniz. Yönetim anlayışınızdan bahsedince hangi sorularla karşılaşıyorsunuz, verdiğiniz cevaplar nasıl karşılık buluyor?

Aslında en çok şaşırdıkları iki şey de işçi bir aday olmam ve beraber yönetme fikri. Bu zamana kadar kapılarına sadece seçimden seçime gelen patron/müteahhit vb. işlerle ilgilenen adaylar ve bir başkanın iki dudağı arasından çıkan sözlerle hareket edilen bir belediye anlayışıyla karşılaşmışlar, şaşırmaları çok normal. Özak direnişini takip edenler adaylığım konusunda çok memnun ve onlardan daha çok Emek Partisinin kimler olduğunu, ne yaptığını ve neyi savunduğuna dair sorular alıyorum. Direnişteki rollerini anlatarak ‘sen, ben, biziz işte’ diyorum, işçilerin partisi. Adaylığımın Emek Partisinden olmasının başka ne sebebi olabilir? Sohbet ilerledikçe de bu sorunun cevabını beraber vermiş oluyoruz.

‘Halk beraber nasıl yönetecek?​’, ‘… mahallesinde altyapı problemi var, … mahallesinde yeşil alan eksik, ilk projelerin ne olacak?​’ gibi sorular da alıyorum. Evet, ben mahallelerin altyapı-yeşil alan problemini ya da bu kentte başka nelere ihtiyaç duyulup duyulmadığını tam olarak bilmiyorum ancak bunları ben yapacağım, şöyle projelerimiz var gibi altı boş vaatlerde de bulunmuyorum. Bu kentin mahallelerinde yaşayanlar, meslek odaları, akademisyenler, sendikalar, dernekler de var. Bu planlamaları sadece ben değil, bu sorunu yaşayanlar ve çözümü üretenler beraber yapacak. Bu sorulara karşılık halkçı, emekten yana bir belediyeciliğin, sorunlarımıza çözüm üretilebilmesinin ancak halkın yönetimde söz yetki ve karar sahibi olmasıyla mümkün olabileceğini, bu şekilde belediye kaynaklarının da ranta ve kâra kurban edilmeyeceğini halka geri döneceğini anlatıyorum. Bu fikre ikna etmek çok zamanımızı da almıyor açıkçası çünkü şu anki belediyelerin nasıl rant ve çıkar kapısına döndüğünün de doğrusunun bu olduğunun da pek çok insan farkında. Mesele bu farkındalığın karşısında bir seçenek oluşturabilmek. Bu seçeneği de üreten bizsek yöneten de biz olacağız diyerek oluşturduk.

Özak direnişi benim için bir kırılma noktası oldu. Haksızlık karşısında dik durmayı, mücadeleyi ve örgütlülüğü burada öğrendim. Emeğimin arkasında durdum. Mücadelem bununla sınırlı kalmamalıydı. İşte bu hikayeyi yerel seçimle beraber emekçi mahallelerinde birer birer anlatıyoruz: Değişimin birlikte mümkün olabileceğini. Haliliye’de de temsil edeceğimiz şey çok açık. Emeğin safındayız, bu kenti yaratanlar, fabrikalarında tarlalarında üretenleriz. Bir avuç patrona ve ağalara karşı burada yaşayan, işçiyiz, emekçiyiz, kadınız, genciz. Artık rant, kâr ve çıkarların hüküm sürdüğü bir yer değil; emekçilerin yöneteceği bir Haliliye için buradayız.

ÖNCEKİ HABER

AKP’li başkandan arıtma yetersizliği itirafı: Aday olamayınca dili çözüldü

SONRAKİ HABER

DEM Parti'nin Batman adayı partiden ihraç edildi: Adayımız değil

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa