Hatay’ın arayışı, emekçilerin tercihi
Ekinciler fabrikası çıkışında, işçi duraklarında Emek Partisi broşürünü alan ve ‘İşçiler yönetsin’ sloganıyla karşılaşan farklı birkaç işçinin sözü: “Arayış içindeyiz, bu iyi oldu.”
Tugay Demir
EMEP Hatay İl Başkanı
Türkiye, pazar günü gerçekleşecek yerel seçimler ile bir süreci daha geride bırakmış olacak. Hatay, kuşkusuz bu seçimin en öne çıkan illerinden biri oldu. Depremin ardından kentin yeniden inşası söz konusuyken adaylık tartışmaları vb. ile ülke sathında ön plana çıkan iller arasında oldu.
Şehirde Emek Partisi’nin sürdürdüğü çalışma ise ayrı bir parantez açmayı hak ediyor. Zira hem ortaya koyduğu program ile hem de sürdürdüğü çalışma ile şehirde halkçı belediyecilik programını tartışan tek parti konumunda. Seçim sürecinde adayların belirlenmesi, emekten yana güçlerin ortak adayla girmesi çabası ve programlarına ilişkin pek çok şeyi partinin Büyükşehir Belediye Adayı Halil İmrek, katıldığı pek çok programda ve gazetelere verdiği demeçlerle açıkladı.
Biz bu yazıda esas olarak yapılan çalışma ile birlikte emekçilerdeki eğilimlerin bir kısmına değinmek için çabalayalım. Öncelikle Emek Partisi’nin sürdürdüğü çalışma bir yanıyla devasa bütçelere karşı mütevazı bir çalışma olarak göze çarpsa bile temas ettiği kesimler açısından diğer partilerin yapamadığını yapabiliyor. Örneğin Emek Partisi, İskenderun Organize Sanayi’nde fabrika işçilerine de seslenebiliyor, Arsuz’da Karahüseyinli köyünde de emekçilerle bir araya gelebiliyor. Defne Harbiye’de mahallelilerle de bir araya gelebilen parti, Antakya Serinyol’da da kendini anlatabiliyor. Temas ettiği kesimler ve bölgelerin sayısı artırılabilir elbette ancak burada öne çıkan durum, daha önce AKP, CHP, MHP, İYİ Parti vs. dahil partilere oy vermiş emekçilerle bir araya gelinebiliyor olması.
Mütevazılık burada yerini yetkinliğe ve halkın çıkarlarından başka çıkar gözetmeme tutumuna bırakıyor. Buna ek olarak partinin uzun yıllar sonra ilk kez tek başına seçimlere giriyor olması geniş kesimler tarafından partinin dinlenebilir/tanınması gereken yanını ortaya çıkarırken başka faktörlerde göze çarpıyor. Örneğin daha önce sendikalaşma mücadelesi veren işçiler Emek Partisi’ni tanıyor ve güveniyorken depremin ardından sürdürdüğü çalışmalarda partinin bölgede bilinmesini sağlıyor. Aynı şekilde Dörtyol’dan İskenderun’a kadar geniş bir bölgede yıllardır sürdürülen faaliyetler azımsanmayacak ölçüde işçinin Emek Partisi’ni ve aday Halil İmrek’i tanınmasını sağlayan faktörlerden.
Keza Samandağ, Defne gibi ilçelerde de buna benzer örnekler verilebilir. Kısacası Emek Partisi, şehrin bağrında yer etmiş en yerel örgütlerden. Bu durum ve seçim sürecindeki çalışmaların ne kadar oya dönüşeceğinden bağımsız olarak geniş emekçi yığınlar rant politikalarına karşı ‘desteklenmesi’, ‘içerisinde örgütlenilmesi gereken’ bir parti ile çoktan tanışmış durumda. Deprem sonrası tepkilerinde etkisiyle birlikte ‘Belediyeyi birlikte yönetelim’ söylemi hemen hemen her parti tarafından ifade edilirken bu söylemin içeriği ise Emek Partisi dışında doldurulmuyor. Öyle ki, Emek Partisi emekçilere ‘birlikte karar alıp birlikte uygulayalım’ derken diğer sağdan sola pek çok parti bunu sadece ‘halktan talep almak’ olarak ifade ediyor. Birlikte yönetme mekanizmasının nasıl olacağına ilişkin bir tartışma sürdürmüyorlar.
SEÇİM SÜRECİNDE ORTAYA ÇIKAN EĞİLİMLER
Emekçilerdeki eğilimlere geçecek olursak ilk göze çarpan etken elbette deprem tartışmaları. Yakınını kaybeden, evinden olan, bir yıldan fazla süredir konteynerde yaşayarak her türlü zorlukla baş etmek zorunda kalan kesimler için oy pusulasının bir tarafı çoktan kapanmış durumda. Burada Erdoğan rejimi ve mevcut başkan ve aday Lütfü Savaş bu kesimler için asla oy verilmemesi ve nefret kusulan iki ana unsur. Serinyol’da konteynerde yaşayan bir depremzede kadın hem Erdoğan’ın deprem yıl dönümünde yaptığı çalışmaları ve hem de kendilerine yardım etmediğini söyleyen Lütfü Savaş’a isyan ederek yaşadıklarını anlattığında bu durum daha net anlaşılıyordu.
Örneğin depremin diğer yerler kadar etkilemediği Defne Harbiyeli bir seyyar satıcı ise Erdoğan karşısında Lütfü Savaş’ı neden desteklemediğimizi soruyordu. Buna benzer bir yaklaşım yine depremin daha az etkilediği Dörtyol içinde geçerli sayılabilir. Örneğin, Ekinciler fabrikasında çalışan bir işçi de Lütfü Savaş’ın depremler konusunda bu kadar sorumlu tutulmaması gerektiğini ifade etmişti. Buna benzer örnekler çoğaltılabilir ancak deprem sonrası ortaya çıkan dayanışmanın örgütlü bir biçimde devam etmemiş olması, politik bir içeriğe bürünmemiş olması bu kesimler arasında ortaya çıkan eğilim farklarının sebebi olabilir.
Bu açıdan Emek Partisi’nin sadece oy isteyen değil aynı zamanda örgütlenme çağrısı yapması gelecek için daha değerli bir noktada duruyor. Muhalif kesimlerde ortaya çıkan tablolardan biri buyken elbette Emek Partisi başta fabrikalar olmak üzere AKP-MHP’ye oy vermiş pek çok kesimlerle de buluşuyor. Örneğin Arsuz’a bağlı Karahüseyinli köyü yüzde 75 oranında Cumhur İttifakı’na oy çıkarmış bir mahalle. Emek Partisi burada da iki farklı noktada halk buluşmaları yaparken hem deprem tartışmaları hem de kendi programları üzerine emekçilere seslendi. Aday Halil İmrek’e buralarda pek çok sorular gelirken başta hayat pahalılığı, emeklilerin durumu gibi konular burada da olduğu gibi en çok kafa karıştıran konular arasındaydı.
Genel tabloda da ortaya çıkan durum gibi yüzde 75 oy alan bölgede bile hükümetin politikaları yüksek sesle desteklenmekten uzaktı. İşçiler ise bu tartışmaların dışında Cumhur ya da Millet İttifakının partilerinin politikalarına sıkı sıkıya bağlanmış değil. Bunda hem yerel seçim olması hem de hayat pahalılığı karşısında burjuva partilere güvenmemesi faktörleri etkili. Yine Ekinciler, Yazıcılar fabrikaları çıkışında, işçi duraklarında Emek Partisi broşürünü alan ve ‘İşçiler yönetsin’ sloganıyla karşılaşan farklı birkaç işçinin sözüyle noktalayalım: “Arayış içindeyiz, bu iyi oldu."
Evrensel'i Takip Et