04 Nisan 2024 12:45

Kader kapıyı çalınca…

31 Mart seçimlerinde kader bu kez gelip kapıyı olmasa da sandıkları çaldı. Ta, ta, ta, taaa… Bizler de Beethoven gibi bu fırsatı değerlendirip kaderin gırtlağına sarılmalıyız.

John Melhuish Strudwick - Tuval üzerine yağlıboya - 1885

Halis Ulaş
Halis Ulaş

31 Mart 2024 mahalli idareler genel seçimleri tamamlandı. Seçim sonucunda Cumhuriyet Halk Partisinin 47 yıl sonra birinci parti olarak çıkmasının ve Adalet ve Kalkınma Partisinin süngüsünün düşmesinin seçimin en dikkat çekici sonucu olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.

Seçim sonuçları üzerine çok şey söylendi ve daha da söylenecek. Seçim gecesi Recep Tayyip Erdoğan sönük balkon konuşmasının bence en dikkat çekici cümlesi “31 Mart bizim için bir bitiş değil aslında bir dönüm noktasıdır” oldu. AKP’nin dümeni bu dönüm noktasından hangi yöne doğru kıracağını anlamamız için çok da beklemeyeceğimizi düşünüyorum. Bu ay içerisinde gerçekleşecek iki duruşmadan çıkacak sonucun Türkiye’nin önümüzdeki günlerde, aylarda hatta yıllarda kasırga ortasında batmamak için dalgalarla mı boğuşacağının, yoksa süt liman bir denizde şurup gibi havanın tadını mı çıkaracağının habercisi olacağını düşünüyorum. İlk duruşma 15 Nisan’da Kobani davasının karar duruşması, diğer duruşma da 25 Nisan’da Ekrem İmamoğlu’a “ihaleye fesat karıştırma” suçlaması ile hapis cezası ve siyasi yasak istenen davanın üçüncü duruşması.

Ben seçim sonrası böyle düşünürken DEM Parti Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı seçilen Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkının Adalet Bakanlığı’nın mesai bitimine 5 dakika kala yaptığı itiraz üzerine geri alınması ve mazbatanın AKP’nin adayı Abdulahat Arvas’a verilmesi belki de AKP tarafından dümenin nereye kırılacağının işaret fişeğini ateşlemiş oldu.

Seçimin üzerinden henüz dört gün geçmişken kader ağlarını örmeye başladı bile. Aslında kader ağlarını binlerce yıldır örüyor ve örmeye de devam edecek. Bizler de kendi kısacık kader ağlarımızın insanlık tarihi matrisindeki biricikliğine önem atfederek yaşamlarımızı sürdürmeye devam ediyoruz ve edeceğiz.

Aslında kader ile ağın birbirine bağlanması yalnızca bizim kültürümüze özgü bir çaba değildir. Bu bağlantıyı Yunan ve İskandinav mitolojisinde de görüyoruz. Örneğin Yunan mitolojisinde insanları yaşama bağlayan ip “pay veren” anlamına gelen Moiraların elindeymiş.  Moiralar; Klatho, Lakhesis ve Atropos adı verilen üç kız kardeşmiş. Rivayet odur ki bu üç kız kardeş Zeus ve adalet tanrıçası Themis’in çocuklarıymış. Bu üç tanrıça, insanın payına düşen ve asla değiştirilemeyen kaderin belirleyicileriymiş. Klatho elinde örekesi ile insanın ana karnına düşmesinden itibaren yaşam ipini eğirir, Lakhesis elindeki asa ile durup dinlenmeden ipin uzunluğunu ölçer, Atropos ise makasıyla vadesi dolanların ipi kesermiş. Kader tanrıçalarının kararlarına Zeus bile müdahale edemezmiş.

Yunan mitolojisindeki anlatıya benzer bir mit de İskandinav mitolojisinde kendine yer bulmuştur. Olasılıkla Yunan mitlerinden etkilenen İskandinav mitolojisinde kaderin ipini eğirenler Urd, Verdandi ve Skuld adlı Nornlarmış. Bu üç kadından Urd geçmişi, Verdandi şimdiyi, Sculd’da geleceği sembolize ediyormuş. Nornlar tanrılardan ayrı bir ırkmış bu nedenle de tanrıların sözleri Yunan mitolojisinde olduğu gibi bu üç Norna geçmiyormuş. Hatta tanrıların ipi de Nornların elindeymiş.

Nornlar, Moiralardan farklı olarak tek tek insanların yaşam iplerini eğirip, ölçüp kesmiyormuş. Nornlar insanların ve tanrıların kaderlerini ilmek ilmek birbirine bağlıyormuş. Nornlar eğirdikleri iplerle kaderi simgeleyen bir kilim dokuyormuş. Her ip bir insanın ya da bir tanrının yaşamını sembolize ettiği için de iplerin rengi, uzunluğu ve yapısı birbirinden farklıymış. Dolayısı ile kilimde dokunacak her rengi her deseni oluşturmak için atılan ilmek, bir diğer insanın ya da tanrının ilmeğine muhtaçmış.

Özetle Yunan mitolojisinde her insanın kader ipi tek tek ölçülüp biçilirken, İskandinav anlatısında insanların ve tanrıların kaderleri bir kilimin ilmekleri ile ortaklaştırılıyormuş. Öyle ya da böyle her iki anlatıda da insanın kader ipi apansız kesiliyor ve her nefis ölümü tadıyormuş. Peki Moiralar ya da Nornlar kader ipimizi kesmeden önce gelip de bir gün kapımızı çalsa fena olmaz mı? Bence gayet güzel olur. Güzel olur olmasına da biz kaderin kapımızı çaldığını nasıl anlayacağız?

Cevap veriyorum: Ta, ta, ta, taaa… Ya da sol, sol, sol, miii mi demeliydim. Bu notalar Beethoven’in ünlü 5. Senfonisinin başlangıç notalarıdır. Beethoven’ın, 5. Senfonisinin ilk dört notasını arkadaşı Anton Schindler'e şöyle açıkladığı anlatılır: "Kader kapıyı böyle çalar!"

5. Senfoni, Beethoven'ın 1789 yılında başlayarak yavaş yavaş artan sağırlığına karşı, daha doğrusu kaderine karşı bir başkaldırı olarak görülür. İşitme azlığına karşın Beethoven vazgeçmez ve senfonisini 1808 yılında tamamlar. Kader Senfonisi olarak da bilinen bu eser ile kaderin gırtlağına sarılan Beethoven kulaklarının gittikçe az duymasına hatta yaşamının son yıllarında sağır olmasına karşın geri kalan ömrüne dört senfoni ve sayısız konçerto ve sonat sığdırmıştır.

Bu arada senfoninin ilk dört notası Mors alfabesinde üç nokta ve bir çizgi ile ifade edilen “V” harfine denk gelmektedir. “V” harfi birçok dilde zafer anlamına gelen Latince kökenli victoria kelimesinin baş harfini simgelemektedir. Bu nedenle de 5. Senfoninin Beethoven'ın kadere başkaldırışını ve sonunda zafere ulaşmasını simgelediği ve senfoninin Kader Senfonisi yerine Zafer Senfonisi olarak adlandırılması gerektiği de tevatürler arasındadır.

31 Mart seçimlerinde kader bu kez gelip kapıyı olmasa da sandıkları çaldı. Ta, ta, ta, taaa… Bizler de Beethoven gibi bu fırsatı değerlendirip kaderin gırtlağına sarılmalıyız. Belki Beethoven gibi senfoniler, konçertolar ya da sonatlar besteleyemeyebiliriz ancak en azından İskandinav mitolojisindeki Nornlar gibi her birimizin farklı uzunlukta, farklı renkte ve farklı dokuda olan kaderlerimizi ilmek ilmek düğümleyip bir kilim dokuyabiliriz.

Meraklısına not: Bu yazı yayımlanmak için gazeteye gönderildiğinde Yüksek Seçim Kurulu henüz mazbatanın Abdullah Zeydan’a verilmesine karar vermemişti. Bu karar belki de kader kilimimize Inti Illimani’den “El Pueblo Unido Jamás Será Vencido” eşliğinde atılmış fiyakalı bir ilmektir. Bu arada yazıyı okuduktan sonra Beethoven’ın 5. Senfonisini dinlemek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI