43. İstanbul Film Festivali'nden | ‘Dirsek toplumu’nda geleceğini inşa etmek
Dirsek, Hazal’ın sınıfın ve onunla birlikte ilişkilenen kadın ve göçmen olmanın baskısının çerçevelediği maddi gerçekliğin dirseklerine çarptığı bir toplumsal düzene kafa tutuyor.
![43. İstanbul Film Festivali'nden | ‘Dirsek toplumu’nda geleceğini inşa etmek](https://www.evrensel.net/upload/dosya/260562.jpg)
Dirsek filminden bir sahne
Hazan İLİK
Yönetmen Aslı Özarslan’ın ilk uzun kurmacası olarak Fatma Aydemir’in aynı adlı romanından uyarladığı Ellbogen (Dirsek), dünya prömiyerini çalkantılı 74. Berlin Film Festivali’nin Generation K14plus bölümünde; Türkiye’de ise 43. İstanbul Film Festivali’nin Çiçek İstemez bölümünde yaptı. Aynı yılda Almanya’da doğmuş Türkiye kökenli iki kadının yaşamı, tıpkı onlar gibi ikinci kuşak göçmen bir kadın olan ana karakter Hazal’la birlikte bir kez daha ortaklaşıyor Dirsek’te.
18 yaşına sayılı günler kala, yeni bir yaşam için sesini arayan Hazal’ın büyüme sancılarını; göçmen, kadın ve yoksul olarak düşman dolu bir dünyada geleceğini inşa etme gayretini izliyoruz. Emekçi sınıfların daha doğarken belirlenmiş ‘‘kader’’ini paylaşıyor o da tıpkı diğerleri gibi: İş başvuruları sonuç vermiyor, kabullenmek haysiyetine dokunsa da güvencesiz ve görünmez bir yaşamdan başka çare görünmüyor. Tüm yaşama arzusuyla 18. yaşını arkadaşlarıyla bir kulüpte eğlenerek geçirmek istediği gün, geri çevrildiği kapıdan dönerken en olağan arzuları da gençliğine yaraşan havailiği de kendi gerçekliğine yeniden çarpıyor. Hazal’ın hevesleri dikiş tutmuyor, gücünü toplayıp doğrulduğu anda başka bir yerden patlak veriyor yaşamı. İşte böyle böyle birikmiş öfkesiyle eve dönmeye niyetlenmişken metro istasyonunda genç bir Alman’ın tacizine ve cüretkar (Karşısında 3 kadın olmasına rağmen karşılık vermekten hiç vazgeçmiyor.) saldırısına uğruyor. Ve bir dirsek darbesiyle zaten çok da yolunda olmayan hayatı tepetaklak oluyor.
Almanya’da işlediği suçun ardından kaçtığı ana vatanında ayakta kalmaya çalışırken kendisi gibi “Alamancı” olan, en az kendisi kadar gündelik yaşayan call center (çağrı merkezi) çalışanı sevgilisi Mehmet’in evinde kalmaktan başka şansı olmayan Hazal’ın, Mehmet’in ev arkadaşı Halil vesilesiyle Türkiye’nin sosyolojisi ve politik atmosferi hakkında oldukça ‘‘naif’’ olduğunu görüyoruz. Aynı vesile, bir Kürt olarak Türkiye’de ezilen Halil ile filmin ezen ve ezilen ulusun milliyetçiliğine dair ikili bir tartışma yürütmesine de kapı aralıyor.
Hazal gibiler için hiçbir yere tam anlamıyla ait olamama, bir tür ceza gibi arafta sıkışmışlık durumu bildiğimiz bir konu. Bu kimliksizlik halini tesciller gibi, kendi kimliğini yok edip bir başkasının kimliğiyle yaşamaya başlayan Hazal’ın hayatında absürt sayılabilecek, olumsuz anlamda hiçbir değişiklik olmuyor.
Paylaştığı yaşamsal kaderin dışına çıkmayı başarmış, bir tür sapma diyebileceğimiz teyzesi, düzenin sınırlarına ve kurallarına riayet ettiği, kaderine boyun eğdiği bir yaşamın onun için çok da kötü olmayan bir seçenek olduğunu söyler Hazal’a. Teyzesi onu kendi fikrine ikna etme arzusuyla “Çocukken hep doktor olmak isterdin.” diyerek uyumlu ve idealleri olan biri olduğunu hatırlatma yolunu seçer. Hazal ise film boyunca gördüğümüz haliyle (Hiçbir zaman beklenildiği gibi saf bir mağdur olmayan, gerektiğinde dişlerini gösterebilen…) uyumlu olarak bunun doğru olmadığını, çocukken hep pop star olmak istediğini söyleyerek filmin sonuna göz kırpıyor.
Romanın başlığı, Almanca’da “Ellbogengesellschaft” denen ve “dirsek toplumu” anlamına gelen bir ifadeye gönderme yapıyor. Güçlü olanın ayakta kaldığı, insanların birbirine dirsek atarak yükseldiği bir toplum anlamına geliyor. Dirsek, Hazal’ın en sade hayallerinin dahi ait olduğu sınıfın ve onunla birlikte ilişkilenen kadın ve göçmen olmanın baskısının çerçevelediği maddi gerçekliğin dirseklerine çarptığı bir toplumsal düzene genç bir kadının kafa tutma ısrarını gösteriyor bize.
Evrensel'i Takip Et