3 Mayıs 2024 05:15

‘Alacakaranlık’ ile yeni bir doğum arasında gazetecilik

Güventürk Görgülü’nün kitabı, neoliberal dönüşüm sürecinde medyanın toplumdan kopuşuna odaklanırken, gazeteci kimliğindeki aşınmanın izlerini sürüyor.

‘Alacakaranlık’ ile yeni bir doğum arasında gazetecilik

Fotoğraf: Özcan Yaman/Evrensel

Fatih POLAT

Gazeteci, Yazar ve Akademisyen Güventürk Görgülü’nün, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlarından çıkan “Alacakaranlıkta Gazetecilik, Türkiye’de Neoliberal Medya Düzeninin Kuruluşu” adlı kitabı, medya ve gazeteciliğin son 35-40 yıllık serüvenine odaklanırken, geleceğe dair de ucu açık bir tartışma yapıyor.

“Doktora tezimde 1990’larda Türkiye medyasını ele almaya karar verdikten sonra, bu değişim yıllarını gazeteci olarak yaşamış olmam benim için bir kolaylık bir de zorluk yarattı. Bir yanda, yaşadığım ve gözlemlediğim olayları kavramamda ve anlamlandırmamda büyük kolaylık sağladı. Diğer yandan ise bilimsel bir çalışmada gereken objektifliği korumamı zaman zaman güçleştirdi.”

MEDYA VE GAZETECİLİĞİN DÖNÜŞÜM HİKAYESİ

Güventürk Görgülü’nün ‘teşekkür’ bölümünde kitaba dair ilk sözleri böyle. Ön sözdeki ilk paragraf ise kitabın toplamına dair temel çerçeveye ilişkin: “Bu kitabın yazılma amaçlarından biri, Türkiye’de gazeteciliğin 2000’lerde, 2010’larda bitirildiğini söyleyenlere; bunun, şimdilerde çok sevilen, hatta özlenen patronlar ve yöneticiler eliyle, 1990’larda yapılan mıntıka temizliğinin sonucu olduğunu hatırlatmaktır…”Neoliberal dönüşüm sürecinin Türkiye’de medya düzenine yansıması, Turgut Özallı yıllar, Londra merkezli uluslararası bir holdingin sahibi olan Kıbrıs doğumlu Asil Nadir’in Türkiye’de basın sektörüne hızlı girişi, promosyon savaşları, aldıkları ücretler sır gibi saklanan Güneri Civaoğlu bir ‘markalaştırılan’ isimler dünyasında muhabirin düşüşüne uzanan süreç kitapta detaylı biçimde anlatılıyor.

Kitapta, haberci emeğinin değersizleştirilmesinden haberin toplumdan kopmasına ve neoliberal değişim sürecinin mesleki alanda yol açtığı çürüme, gazeteci kimliğinin aşınması ve borsa manipülasyonlarının parçası haline gelen ‘gazetecilere’ kadar uzanan bir tabloyu görüyoruz.

Sektörün çeşitli alanlarında görev yapmış olan 12 gazetecinin deneyimlerine ve gözlemlerine yer verilmiş olmasının, sektörün son 30-35 yılının içeriden izlenmesi imkan tanıdığını da vurgulamak gerekiyor.

NEOLİBERALİZM SONRASI DÖNEMDE MEDYA NASIL YAPILANACAK?

Görgülü, kitabının sonuç bölümünde şöyle bir saptamaya yer veriyor: “Bugün geldiği nokta itibarıyla neoliberal ideolojinin ciddi bir tıkanıklık yaşadığı, tarihsel olarak ömrünü tamamladığı bellidir. Ancak tahminen önümüzdeki on yıllık dönem ‘post-neoliberalizm’ tartışmalarıyla geçecektir. Bu yüzden neoliberalizm sonrası dönemde toplum-siyaset ilişkisinde medyanın nasıl bir rolünün olacağı, medyanın nasıl yapılanacağı, nasıl bir sahiplik yapısının ortaya çıkacağı tartışılmalı, bunun için yeni sistemler ve modeller geliştirilmelidir.”

Ve kitap şu cümle ile bağlanıyor: “Sonuç olarak, son 40 yılda ortaya çıkan neoliberal topluma alternatif olabilecek yeni bir toplum inşa edebilmek için, önümüzdeki 10 yılda öncelikle özgürlüklerin tartışılması ve bu özgürlüklerin yaşayabilmesi için de yeni bir ‘toplumcu politika’nın tartışılıp geliştirilmesi gerekiyor.”

Güventürk Görgülü, Türkiye’de basın özgürlüğü mücadelesine omuz vermiş sayılı gazeteci ve akademisyenden biridir. Bizim yolumuz da orada kesişmişti.

Görgülü’nün burada belirli ölçülerde atıflar yapabildiğimiz kitabı, teorik çerçeve ile pratik deneyimleri birlikçe içeren 353 sayfalık hacimli bir çalışma ve hem mesleğin içinde olanlar hem de mesleğe hazırlanan gazeteci adayları açısından kıymetli bir başvuru kaynağı oluşturuyor.

NEOLİBERALİZME KARŞI GELİŞEN YENİ GAZETECİLİK ÇABALARI DA ÖNEMLİ

Ancak ele alınan neoliberal dönem içinde, bize göre her biri bir okul değerinde olan bazı deneyimlerin kitapta yer almıyor oluşu, kanımızca bir boşluk oluşturuyor.30 Mayıs 1992 yılında Özgür Gündem gazetesi olarak yayın hayatına başlayan, ardından başka isimlerle devam eden ve aynı zamanda Mezopotamya Ajansına uzanan ajans geleneğine de kaynaklı eden gelenek, 7 Haziran 1995 tarihinde yayın hayatına başlayan ve yoluna devam eden Evrensel’de temsilini bulan gazetecilik geleneği, 14 Nisan 2004’te yayın hayatına başlayan ve devam eden Birgün gazetesi geleneği, 1 Ekim 2012’de yayın hayatına başlayan ve 4 Haziran 2014’te son günlük sayısını çıkaran soL gazetesi… Şu anda da yoluna soL haber portalı olarak devam ediyor. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından uydurma gerekçelerle kapatılan İMC ve Hayatın Sesi Televizyonunun aralarında bulunduğu televizyonlar ve giderek güçlenen, işini profesyonel yapan internet gazeteciliği pratikleri…

Dışarıdan bakanlar, bu alandaki basın organlarını genellikle ‘muhalif basın’ gibi bir kategorileşme içinde tarif ediyorlar. Bu tanımı kullanan birçok kişinin belki dışlayıcı bir kastı olmasa da doğru bir tarif değil. Çünkü hem bu alanda yayın yapan basın organları ve çalışan gazetecileri muhalefet etmek üzere sınırlıyor hem de basın emekçileri arasında ‘bölen’, mesafelendiren bir tarif yapıyor. ‘Alternatif basın’ belki, çeşitli rezervlerden uzak yapısıyla görece daha makul. Ancak her basın organını anlatmaya kendi adı yeter.

Bu alanda yayın yapan basın organları, iletişim fakültelerinden mezun olan birçok gazetecinin de mesleğe ilk adımını attığı yerler arasındadır. Bunun yanında, sınırlı bütçe imkanları nedeniyle, istihdam ihtiyacına gerektiği düzeyde yanıt verebilecek potansiyellerden uzaklar.

Birçok başka sınırlılıkla boğuşuyorlar. Ancak tüm bu tabloya rağmen, sadece Türkiye’de değil, aslında tüm dünyadaki neoliberal dönüşüm sürecinde sesleri kısılan, görünmez hale getirilen toplum kesimlerinin taleplerini yansıtmak, onları görünür kılmak bakımından hayati bir ihtiyaca da yanıt vermeye çalışıyorlar. Diğer yandan da birer okul haline geldikleri yadsınamaz.Finansal model bakımından, çöken sermaye medyasından farklı olarak siyasal, örgütlü bir arka planın desteğiyle hayat bulabildikleri gerçeği de biliniyor. Ancak bu onları, bazı meslektaşların zaman zaman zikrettiği gibi, ‘parti gazeteciliği’ parantezine alarak uzak ya da en fazla ‘dayanışma’ mesafesinde bir yere koymayı haklı kılabilir mi?

Aslolan haber ise basın meslek örgütlerinin gazetecilik yarışmalarında sayısız ödüle de değer görülmüş olan bu basın organlarındaki gazetecilerin emeği ve yaptığı işler de bu gerçeklik üzerinden değerlendirilmeli.Epey bir çabanın sonucu olarak, bir ölçüde kırılan bu blokaj, umarız zaman içinde tamamen ortadan kalkar.   

Neoliberalizmle birlikte, nasıl ki siyasal alanda ‘merkez sağ’ ve ‘merkez sol’ olarak anılan kutuplaşma eski zeminini kaybettiyse, Güventürk Görgülü’nün kitabında da altını çizdiği gibi ‘merkez medya’ da tedrici bir çöküş yaşadı.

Siyasal alandaki yeni yönelimler ve yeni yol arayışları gibi, basın alanındaki yeni süreçler de kuşkusuz, iletişim teknolojisi, toplumsal güçlerin mücadelesinin yol açtığı yeni dengeler gibi bir dizi değişken tarafından şekillendirilecek.

Basının ilk doğuş süreci de nasıl ki gazetecilerin ‘Hadi şöyle bir gazete çıkaralım’ niyetinden değil de sınıflar mücadelesinin o anki ihtiyaçları tarafından belirlendi ise yeni dönem de bir dizi değişkenin etkileriyle şekillenecek.

BELKİ DE DOĞUYOR DOĞMAKTA OLAN

Marks ve Engels’in Alman İdeolojisi’ndeki “Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda zihinsel üretim araçlarını da kontrol eder” sözü eğer neoliberalizmin öncesini olduğu gibi sonrasını da tarif ediyorsa, mülksüzlerin sesi olmak için, halkın haber alma ve doğru bilgilenme hakkı için çaba gösteren gazetecilik de varlığını sürdürecektir ve sürdürüyor da.Güventürk Görgülü’nün kitabına ad olarak seçtiği “Alacakaranlıkta Gazetecilik” vurgusu, İtalyan Marksist Gramsci’nin, kriz durumunu tarif ederken kullandığı ‘Eskinin öldüğü ve yeninin henüz doğamadığı’ sözünü akla getiriyor. Kim bilir, belki de doğuyor doğmakta olan.

Evrensel'i Takip Et