8 Mayıs 2024 05:20

‘Bizim Deniz’

"Yaşamlarını yitirirken en büyük kaygılarından biri, zaferi ve zaferin getirdiklerini görmelerine vaktin yetmemesi değil miydi?"

‘Bizim Deniz’

Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel

Onlar ki hayatı sevdiler, ölümü elbette yeni bir hayat için göze aldılar. Darağacına öyle hiç tınmadan, eğilip bükülmeden gidişleri, canlarına beş paralık değer vermediklerinden değildi, tam tersine o değerin tüm insanlık adına ödenecek bir bedel olduğunu bilmeleriydi.

En kararlı devrimciler olarak, özgürlüğe, sosyalizme ve insan onuruna olan mücadele azimleri Denizler ve yoldaşları için ödenecek her bedele değerdi. Öyle de oldu. İdam sehpasında, sokak ortasında, işkencede can vermeye giderken her biri, neyi niçin feda ettiğini biliyordu. Yaşamlarını yitirirken en büyük kaygılarından biri, zaferi ve zaferin getirdiklerini görmelerine vaktin yetmemesi değil miydi?

Kişisel mutluluk düşlerini bir kenara bırakıp, devrimci fedakarlığa, halka bağlılığa heyecanla sarılmaları, kavgayı inşa ederken hayatın öylesine içindeydiler ki, yakınları ve yoldaşları için, davaları için onca değer taşıyan canlarını feda etmekten çekinmediler.

Hiçbiri ölüme kurbanlık koyun sessizliğinde gitmedi. Onların yaşamları sömürü düzenine karşı bedeli canla ödenmiş, bir yiğitlik beyanı ve bir meydan okumaydı.

Ama bir de idam sehpasını kuranlar, kurşuna dizenler, tetiği çekenler, emri verenler, idama götürdükleri gencecik devrimcilerin ayaklarının dibine tabutlarını koyanlar, radyo ve televizyonlarda ölüm fermanlarını okuyanlar, idamlara onay verenlere kadar...

O kadar da değil, fabrikalarda köle işçi çalıştırıp kasalarını dolduranlar, her daim kâr için kan döken asalak sermaye sınıfının bu gencecik ölümlerdeki payını kim unutabilir? Sermaye sınıfının sömürü düzenine ve o düzenin zulmüne seyirci kalmış ve daha hâlâ nice zulme ve sömürüye karşı dünyanın her köşesinde seyirci kalmaya devam eden herkesin de...

Evrensel'i Takip Et