23 Mayıs 2024 05:08

Acıları umuda çeviren bir simyacı: Neruda

​​​​​​​Bir demir yolu işçisinin oğludur Neruda. Yoksulluğun demir pençesiyle yüzleşen insanlarla beraberdir. Kendine bir görev edinir; halkının acılarını, bir simyacı gibi umuda çevirme.

Pablo Neruda, Kongre Kütüphanesi’nde kayıt alırken, 1966 | Fotoğraf: Wikimedia Commons

Paylaş

Tarık ÖZYILDIRIM

Gabriel Garcia Marquez, “Neruda, Kral Midas gibidir. Dokunduğu her şeyi şiire dönüştürür.” der. Pablo Neruda, her şeyi şiire dönüştüren bir şiir yaratıcısıdır. Hiçbir konuyu yörüngesinin dışında bırakmaz, kendi deyimiyle yürüyen ve uçan her şeye şiiriyle dokunmak ister. Neruda,  İlhan Berk’in deyimiyle şiir yazma cehennemini yaşar. Bu cehennem, Şili’nin uçsuz bucaksız bir güney kasabasında başlar. Ormanıyla, yağmuruyla, nehirleriyle, kuşlarıyla içinde yaşadığı bütün doğa onun şiirinin amadesi olur. Neruda, yaşadıklarını şöyle ifade eder: “Orada, doğa bana bir türlü sarhoşluk veriyordu. On yaşlarındaydım ama çoktan şair olmuştum. Bir tek dizem bile yoktu henüz ama kuşlar, böcekler, keklik yumurtaları ilgimi çekiyordu ve bu bana yeterdi.”

“Çocukluğum istasyonlarda geçti./ yaş odun yığınları, / sığır sürüleri ve elmalıkların…/ Boş ormanlar ve ambarlarla sırılsıklam cılız çocuk.” (Evrensel Şarkı)

Pablo Neruda, Şili’nin Yaşar Kemal’iydi. Yaşar Kemal gibi ilk şiirleri doğaydı, doğanın ta kendisiydi. Çocukluğu da Yaşar Kemal’in çocukluğu gibi yoksul ve yoksunlukla iç içedir. Bir demir yolu işçisinin oğludur Neruda. Yoksulluğun demir pençesiyle yüzleşen insanlarla beraberdir. Yitik dediği halkının acılarıyla beraberdir. Hâl böyle olunca Neruda, henüz çocuk yaşlarda kendine bir görev edinir; halkının acılarını, bir simyacı gibi umuda çevirme. Beklediği o gün geldiğinde bilir ki Neruda, artık insan ışığı karanlıktan ayıracaktır.

DÜŞMANLARIM EMPERYALİZM, KAPİTALİZMDİR

1904’te Şili’nin Parral kasabasında doğan Pablo Neruda, ilk şiirini 11 yaşında 30 Haziran 1915 tarihli bir kartpostalın altına yazar ve ölüm tarihi 23 eylül 1973’e dek bu şiir yazma serüvenine devam eder. Ailesi, Neruda’nın şairliğini bir heves olarak görür ve onaylamaz. Bu durumu bir söyleşide şöyle dile getirir Neruda, “Gerçekten iyi anımsıyorum. O sıralarda 13-14 yaşlarındayım. Babamın yazar olmama karşı çıktığını anımsıyorum. Sanırım, yazar olmamın benim için de ailem için de iyi olmayacağını, sonunda hiçbir işe yaramayan biri olup çıkacağımı düşünüyorlardı.”  Asıl ismi Ricardo Reyes Basoalto olan Neruda, ailesinden yazarlığını gizlemek için şiirlerini yayımlarken okuyup etkilendiği Çek Yazar Jan Neruda’dan esinlenerek takma isim olarak Neruda’yı kullanır.

Daha sonra lisede okul müdiresinin verdiği kitaplarla Rus edebiyatıyla tanışır Neruda ve kendi deyimiyle Rus edebiyatına hayran kalır, bu hayranlık hem yaşamını hem edebiyatını etkiler. Bu etkilenmeyle birlikte henüz 17’sinde ilk şiir kitabı olan “Festival Şarkısı”nı yayımlar.  Neruda, ilk şiirinden son şiirine kadar şiiriyle beraber yaşar, nefes alıp verir. “Şiirlerim organiktir ve benim bedenimden çıkar. Çocukken şiirim çocuksuydu, gençliğimde gençti. Acı çektiğim dönemlerde umarsız, toplumsal savaşlara katıldığım zamanda saldırgan oldu.”

Erdal Alova da Neruda’nın şiirlerini Türkçeye çevirirken şöyle bir tespitte bulunur: “Bu şiirler anlaşılmaktan çok yaşanmak için.” Nasıl ki Neruda şiiriyle yaşıyorsa okuyucuya da bunu yaşatmak ister. Onun şiirinin her bir dizesi Güney Amerika’nın bir kasabasından, bir şehrinden, bir ülkesinden çıksa da bir süre sonra herkesin şiiri olur ve evrensel bir şarkıya dönüşür. Devrimci bir şiirin sınırları çizilemez poetikası, Neruda’nın şiirinde bir çiçek gibi açar. 1949’da başlayan sürgün yıllarında kaleme aldığı Evrensel Şarkı’da yer alan “Buğdayın Türküsü” bir Anadolu şiiridir, bir Anadolu şairinin deyişidir desek kim karşı çıkabilir ki buna. “Yalnızlık çekmiyorum gecede,/ Toprağın karanlığında./ Halkım ben, Parmakla sayılmayan…/ Sesimde pırıl pırıl bir güç var/ Sessizliği delip geçmeye/ Ve karanlıklarda yeşermeye/ Ölü,şehit, gölge,buz/ Kapatırlar hemen tohumun üstünü./ Sanırsın toprağa gömülüdür Halk./ … Yeniden doğarız ölümlerden.” (Evrensel Şarkı)

Neruda’nın, Evrensel Şarkısı Latin Amerika’nın destanıdır, Latin Amerika halkının destanıdır, sömürülen halkların destanıdır. Şili’de maden işçilerini desteklemesiyle başlayan muhalif tavrı, üyesi olduğu Komünist Partinin Şili’de yasaklanmasıyla sürgün yolculuğu başlar Neruda’nın. Nâzım Hikmet, Bertolt Brecht, Lorca gibi Neruda da dünyadaki emek şiirinin bütün dikenli yollarını dizeleriyle arşınlar.

“Vatan, ey vatanım, işte sana dönük kanım ,/ Sana sesleniyorum, yüreği hıçkırıklarla dolu / Bir çocuğun anasına seslenmesi gibi” (Evrensel Şarkı)

Sürgünler, yasaklar, ölümler, savaşlar, yoksulluklar ve özlemler dizelerinin başköşesine oturur Neruda’nın istemese de. Bu zulmü görmeyen şairlere de diyecekleri vardır Neruda’nın“Onların şiirinde/ Kimse açlıktan ölmez/ ya da öfkeden kimse üzülmez/ Evinin kirasını ödeyemedi diye / Şiirde kimse/ Yorgan döşek/ Atılmaz sokağa. “ (Sıradan Şeylere Övgü)

1971 Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmada da belirttiği gibi tek derdi dilsiz bir kıtanın, şiirleriyle dili olmaktı. Acılarla delik deşik olmuş insanlığın dili olmaktı. Neruda’nın şiirlerini okuduğumuzda savaşa, greve, madenlere giriveririz. Çünkü Neruda’nın şiiri, zulme meydan okumaktı, haksızın karşısında olmaktı. Kendisini bu nedenle “ Tüm insanlarla birlikte şarkı söyleyen görünmez bir adam” olarak niteler. (Sıradan Şeylere Övgü)

Bir söyleşide, Luis Borges düşmanınız mı? diye sorduklarında “Benim düşmanlarım emperyalizm, kapitalizm ve Vietnam’a Napalm bombası atanlardır” der. İnsana düşman olan her şeye düşmandır Neruda. 1936 İspanya İç Savaşı’nda da faşizme karşı cumhuriyetçilerin yanındadır. Savaşın en çok insanı kirlettiğini görür. Yakın dostu Şair Federico Garcia Lorca’nın bu iç savaşta öldürülmesini faşizmin ve savaşın bağışlanmaz en büyük günahı olarak görür. “Sonra savaş başladı/ kanayan bir volkan gibi/ öldü çocuklar ve evler.” (Kuruntular Kitabı)

ÜZÜLME, ÇÜNKÜ KAZANACAĞIZ

Pablo Neruda, sürgün hayatı sona erince yurdu Şili’ye döner. Artık umudun en dirisini yaşar nefesi, özlemini duyduğu yurdunda. “Unutalım karanlığı/ Unutalım hazırlanın/ Türlü karanlık işini / Yeryüzü olsun işimiz / Ruhumuz değsin toprağa.” (Kuruntular Kitabı)

1973’te Şili’de Faşist General Pinochet darbesiyle her şey değişir. Bu darbe, gelecek karanlık günlerin habercisidir. Darbeden kısa bir süre sonra Neruda’nın prostat kanseri sebebiyle öldüğü halka duyurulur. (Ölümü hâlâ aydınlatılmaz. Darbe yönetimi tarafından zehirlendiği iddiasıyla mezarı açılsa da bir sonuç alınmaz.)

Neruda için, ölüm dahi bir umuttur. En güzel şiirleri eşliğinde ölümü karşılayacağını aktarırken geride kalan halkına umudunu aşılar. “Hiç şüphe yok ki / Ama şarkı söyleyerek öleceğim/ Üzülme/ Çünkü kazanacağız/ Kazanacağız biz,/ En basit olanlar/ Kazanacağız/ Sen inanmasan bile/ Kazanacağız.” (Sıradan Şeylere Övgü)

Pinochet’nin darbe yönetimi, Neruda’nın cenaze töreninin halk tarafından kaldırılmasını yasaklar ve sokağa çıkma yasağını uygular. Tüm bu baskılara, yasaklara karşın binlerce Şilili, Neruda’yı son yolculuğuna uğurlar. Tam da Neruda’nın “yoksullarla olayım, istiyorum ölümümde de” dediği gibi bir yolculuk olur. Neruda, vasiyetinde istediği gibi Isla Negra’da, evinin önüne defnedilir. “Yoldaşlar,/ Isla Negra’ya gömün beni/ Tanıdığım denize karşı.” (Evrensel Şarkı)

Gabriel Garcia Marquez’le başladığım Pablo Neruda yolculuğunu yine Marquez’in sözüyle bitireyim: “Neruda, o bütün dillerde 20. yüzyılın en büyük şairi.” Ve bu büyük şair hava gibi yaşıyor dizeleriyle yoksul mahallelerde, grev alanlarında ve devrimin kavgasında…

*Pablo Neruda, Evrensel Şarkı, Can Yayınları 2. baskı İstanbul 2022

*Pablo Neruda, Sıradan Şeylere Övgüler, Can Yayınları İstanbul 1.baskı 2024

*Pablo Neruda, Kuruntular Kitabı, Can Yayınları İstanbul 14. baskı 2022

ÖNCEKİ HABER

Erenli Kauçuk fabrikasında Lastik İş'e üye olan 5 işçi işten atıldı: Anayasal hakkımızı tanıyın

SONRAKİ HABER

AOÇ'yi besleyen tarihi su kaynağı ve çeşme hafriyatın altında kaldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa