30 Mayıs 2024 04:15

Kar Fırtınası: Nuh tufanı ile Ağrı Dağı arasında…

Sibel Köklü’nün dördüncü kitabı olan son romanı ‘Kar Fırtınası’, birbirine paralel ikili bir kurguyla bizi eski ve yeni Türkiye arasında yolculuğa çıkarıyor; Nuh Köklü’ye selamla açılıyor.

Sibel Köklü | Fotoğraf: Kişisel arşiv

Paylaş

Fatih POLAT

Türkiye Polisiye Yazarları Birliği Üyesi Yazar Sibel Köklü’nün, ‘müptela’ yayınlarından okurla buluşan son kitabı ‘Kar Fırtınası’, kapağına yerleştirilmiş olan ‘Keşke Rüya Olsa’ ifadesiyle, ‘kartopu cinayeti’ ile aramızdan alınan eski eşi, meslektaşımız Nuh Köklü’ye selamla açılıyor.

Kitabın hemen girişinde yer alan Yüzbaşı Volkan’ın rüyasına dair notların ardından, “Taksim Meydanı’nı kuşbakışı gören bir terasta manzarayı seyreden Rüya, bir yandan arkadaşı Ertekin’in basılması için yardımcı olmasını rica ettiği kitabın notlarını okuyor” diyerek, dikkatli okur için daha en başta bir işaret bırakıyor. Yazarın daha önceki kitaplarından da tanıdığımız Gazeteci Rüya Keskin, paralel giden ikili bir kurguya bizi hazırlıyor.

NUH KÖKLÜ’NÜN ROMAN HALİNE DÖNÜŞEN NOTLARI…

Meslekten tanıştığımız Sibel Köklü ile kitabına dair bir araya gelip sohbet ettiğimizde, önümüzde o işareti doğrulayan bir sayfa açılıyor. Sibel, kitabın Nuh Köklü’nün yarım kalan romanının notlarını içerdiğini ve yıllar sonra kendisi tarafından tamamlandığını söylüyor. Romanın yazılma sürecini ise şöyle anlatıyor: “Nuh’la birlikte Hürriyet grubunda çalışırken, bilim kurgu adı altında milliyetçi saiklerle yazılan ve piyasada çok satan bir kitabın parodisini yazma fikri doğmuştu. Yakın arkadaşımız Ertekin’in de katıldığı uzun sohbetler ve neşeli kahkahalar eşliğinde yazılmaya başlanan kitap; başına tarih ile saat notları düşülen bölümlerle birbirinden ayrılıyor, farklı karakterlerin farklı hayatlarla ilerlediği notlardan oluşuyordu. Türkiye’nin yakın dönem siyasi panoramasının toplumun farklı kesimlerinde yer alan karakterler üzerinden akıp gittiği siyasal bir polisiye roman notları… Ancak kitap Nuh Köklü’nün Latin Amerika macerasına çıkması ile yarım kaldı. Bu sırada eve giren hırsız, bilgisayarla birlikte kitabın notlarının da kaybolmasına sebep olmuş, arkadaşımız Ertekin ise İzmir’e taşınmıştı.

Sonrasında Nuh Köklü Kadıköy'de arkadaşlarıyla kar topu oynarken, kar topunun bir esnafın dükkanının camına denk gelmesi sonucu 2015 yılının şubat ayında katledilerek aramızdan alındı. Bu cinayetin üzerinden üç yıl geçtikten sonra Ertekin eski maillerinin arasında bu kitabın notlarını bulunca bana gönderdi. Nuh’un hikayesinin yarım kalmasını istemediğini ancak kendisinin de tamamlayacak durumda olmadığını belirterek, ‘Abla senin yayımlanmış kitapların var, bu işi ancak sen yaparsın. Bu kitabı tamamla’ dedi.”

‘BİRBİRİNE PARALEL, İKİLİ BİR KURGU YAPTIM’

Sibel Köklü hikayenin devamını şöyle anlatıyor: “Ben de kendime görev edinip, ‘Ben bunu acaba nasıl tamamlayabilirim’ diye düşünmeye başladım. ‘Kar Fırtınası’nın Rüya’dan sonra ikinci sıraya koyabileceğimiz kahramanına Ertekin ismini verdim ve onun da bir şekilde romanın içinde olmasını istedim.

Ama o dönem benim de çok problemlerim oldu. Hayat beni bırakmadı o dönem. Yurt gazetesinde çalışıyoruz, maaşlar alınmıyor. Ben emekli oldum, babam hastalandı. Babamı kaybettim. Annem yalnız kaldı. Anneme komşularımızdan Özlem yardımcı oluyor, yemeklerini, alışverişini yapıyordu. Derken Özlem kocasından ayrılmaya karar verdi ve bunu kabul etmeyen kocası tarafından öldürüldü…”

Bir anda duraklıyor Sibel, gözleri doluyor. Ardından zorlanarak devam ediyor: “Hâlâ inanamıyorum, gencecik kadındı, 42 yaşındaydı. Üç çocuğu vardı. Bu olaydan annem de çok etkilendi. Zaten kanser tedavisi görüyordu. Bir süre sonra annemi de kaybettik. 2020’nin nisan ayında. Henüz pandemi yeni başlamıştı. Kapanma ve sokağa çıkma yasakları başladı. Bu dönemde zaten hep elimde olan ama bir türlü bitiremediğim kitap notlarına geri döndüm.

Kitap öyle bir kitap ki, çok fazla karakter var. Bir de kitabı nasıl finalize edeceğim? Yarattığı karakterler çok canlı, çok gerçek, çok bizden. O karakterler yaşasın diye düşünerek bazı karakterlere hiç dokunmadım, onlar kitapta kaldı. Ondan sonra ikili bir kurgu yaptım. Sanki bir kitap varmış, yazılmış, bitmiş gibi bir kurgu yaptım. Bir yandan da bunu kim ortaya çıkaracak diye düşündüm. Benim polisiye romanlardaki bir karakterim vardı, Gazeteci Rüya Keskin. Ona bağladım. İkisi paralel olsun, kitap iki paralel hikaye olarak aksın istedim. Bunu ne kadar başardım bilemiyorum ama iki ayrı hikayeyi ortak bir paydada birleştirmeye çalıştım.”

Üzerinde üç yıl çalışarak geçtiğimiz yıl kitabı tamamlıyor. Bir yıl da bastırabileceği yayınevini bulmak için çabalıyor.

Kitabı okuyanlar, yakın dönem Türkiye siyasal tarihi akışı içindeki önemli olayları fark edecektir. Örneğin, 19 Aralık 2016 günü Ankara’da, dönemin Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un Ankara Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli Mevlüt Mert Altıntaş tarafından öldürülmesi, bu romanın kurgusu içinde Rusya Konsolosunun İstanbul’da Yüzbaşı Volkan tarafından öldürülmesi şeklinde karşımıza çıkıyor. Bu olay Amerika ve Rusya’yı Türkiye üzerinden karşı karşıya getiriyor ve üçüncü dünya savaşı çıkıyor. Romanın siyasal fonu içinde bir darbe kalkışması da yaşanıyor ve işler, gerçeküstü bir biçimde Boğaz Köprüsü’nün bombalanarak ikiye ayrılmasına kadar varıyor.

Okurken hissettiğimiz bir duygu da şu oldu: Bazı bölümlerde casuslar, bazı bölümlerde bir istihbaratçı ‘dayı’ ve onunla üniversite yıllarından itibaren bağlantı halinde olduğu Hicran, bazı yerlerde sınırdaki bir gümrük görevlisi üzerinden önümüze çıkan eski ve yeni Türkiye hallerini okurken, kitap bir siyasal panorama zinciri olarak mı devam edecek?

Sohbetimizde, kendisine, bu kadar yoğun bir siyasal arka plan akışının, edebiyattan götürme riski olabileceğini düşünüp düşünmediğini de sordum. O da açık yürekli bir biçimde, günlük siyasal gelişmeleri takip eden bir gazeteci olarak ilk romanını yazdığında, Ömer Türkeş’in, gazeteciliğin dezavantajlarının etkisinin kitapta hissedildiğini bir eleştiri olarak yazdığını hatırlatarak, “Katılmamak mümkün değil. Ben kendimi edebi olarak geliştirmeye çalışıyorum” dedi.

Ancak, kitabın ilerleyen bölümlerinde bu kaygı ortadan kalkmaya başlıyor. Farklı karakterler ve dünyalar üzerinde akıp giden kitap, ortaya saldığı farklı hayatları, Rüya Keskin etrafında polisiye bir kurgu içinde birleştiriyor.

Rüya Keskin sürükleyici karakter, Ertekin de ikinci önemli karakter olarak öne çıkarken, 1000. haftasını geçtiğimiz günlerde geride bırakan Cumartesi Anneleri gibi sembolik yönü de güçlü özneler kitapta yer buluyor.

Nuh Köklü’ye selamla açılan ve ona selamla bağlanan ‘Kar Fırtınası’, okuru sonuna kadar bırakmayan sürükleyici bir akışla ilerliyor.

‘Keşke rüya olsa ama rüya değil, ne yazık ki kâbus bu!’ cümlesiyle, başladığımız yere dönerken, Nuh tufanı ile Ağrı Dağı arasındaki imgesel ilişki artık yeni bir anlam da kazanıyor.

ÖNCEKİ HABER

Zerin Kılınç’ın ölümünde erkek arkadaşına verilen beraat kararı, istinafta onandı

SONRAKİ HABER

Amasya’da bir kadın ayrıldığı erkek tarafından darbedilip ayağından vuruldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa