Cam işçisi: İnsanca koşullarda ‘pişmek’ istiyoruz
“Maaş yetmiyor diye nereye kadar fazla mesaiye kalabilirsin ki? 4-5 maaş alan AKP’liler varken yıllarca döktüğümüz alın terinin karşılığı olan 10-15 bin lira mı kurtaracak bizi?"
Fotoğraf: Pixabay
Sincan’da çalışan bir cam işçisi
Ankara
Merhaba. Ben, Sincan’da bir cam fabrikasında çalışıyorum. Haftanın 5 günü sabah 8 akşam 6 çalışan bir fabrika. Ancak fırın bölümündekiler fırının kapanmaması için 3 saat fazla ve vardiyalı çalışıyorlar. Beni de meslek bilmediğimden buraya verdiler, ‘pişmem’ için.
650 derecede çalışan 16 vagonlu bir fırında günde 400 tane otomobil camı büküyoruz. Camların tanesi 10 bin TL civarında. Başlangıç maaşı ise 18 bin, yani asgari ücretin bir tık üstü. Fırını kapatmak şirketin zararına olduğu için diğer işçilerin aksine 12 saat çalışıyoruz. 3 saat fazla mesai yazılıyor böylece, bire bir buçuk ödeniyor o saatler de. Yani 23-24 bin TL kazanırsın fazla mesaiye düzenli kalırsan. Öğle molası ise yok fırıncılara. Servis bir saat sürüyor benim bindiğim yerden ama bir buçuk, iki saatlik yerden gelenler de yok değil. Eve gitmek 10’u 11’i buluyor hâl böyle olunca.
ÇALIŞMA MOTİVASYONU
Benim gibi genç olan işçilerin sayısı az, bir elin parmaklarını geçmez. 55-60 kişilik bir fabrikaya göre anlaşılamaz değil ama ustalardan da işin zorluğundan dolayı gençlerin dayanamayıp ayrıldığı hikayelerini dinliyoruz. Bir bu kadar da nasihat tabii. ‘Şu an bir meslek öğrendiğimiz, maaşımızın hep böyle kalmayacağı; onlar gibi 6-7 sene çalışırsak 30-35 bin lira kazanabileceğimiz, mesailerle bunun 45-50 bin TL’yi bulacağı ve fabrikada sağlanan sosyal haklar’ bir çalışma motivasyonuna dönüştürülse de burada çalışıyor olmamızın sebebi ortak: Şu an boşta olmamız ve attığımız her adımda cepten harcıyor olmamız. Daha iyi bir fabrika bulsak oraya geçeriz gözümüzü kırpmadan. KPSS ve diğer sınavlar da genelde üniversite okumuş bizler için bir umut olarak kenarda duruyor. Yoksa 650 derece sıcağın etrafında meydancılık yapmak pek akıl kârı değil. Bunu diğer bölümlerdeki kalfalardan da duyuyoruz. Onlar da başlangıçta bizim gibi fırında başlamış oluyorlar. Daha fazla para kazanacağız diye öğle yemeğinden dahi feragat etmenin ve eve akşam 10’da varmanın ne kadar mantıksız bir şey olduğunu zamanla kavrıyorlar. Ancak başlangıçta maaşın yetmediğinden dolayı da hepsi uzunca süre bu bölümde çalışmaya mecbur kalmışlar. Ustalar ise deyim yerindeyse hayatını vermiş bu işe. Çoğunun vücudunda cam kesikleri ve dikiş izleri var. Birçoğu emekli olmuş ancak çalışmaya devam ediyor. Kimisi de yaşa takılmış.
FABRİKANIN GÜNDEMİ
Bütün bu insanların şu sıralar yürüttüğü en önemli tartışma ise Süper Lig şampiyonluğu. Galatasaraylı işçiler aldıkları şampiyonlukla birlikte dönüş servisinde ve mesai esnasındaki kaçamaklarda yaşadıkları mutluluğu çeşitli esprilerle Fenerbahçelilere gösteriyorlar. Fenerliler ise yıllardır şampiyon olamamanın getirdiği sinir ve öfkeyi mesai ve serviste birçok şekilde belli ediyorlar. İşçilerin tartışmaları şu anlık spor ve hafta sonu ne yapacaklarına yoğunlaşsa da bir sonraki ay değişme sinyalini de veriyor. Örneğin cam sektörüne yıllarını vermiş ustaların bazı büyük cam fabrikalarında temmuz ayında yüzde 15 ek zam verileceğini öğrenmesi çay molalarında açıldığı ölçüde ilgi çekici bir konu olabiliyor. Ancak şimdilik bu bilgiler yalnızca çoğu işçinin yüz ifadeleriyle karşılık verdiği, yorum yapmaktan ve tartışmaları ileri götürmekten geri durduğu bir işlevi görüyor.
Başka bir örnek verecek olursak, patronun yeni almış olduğu Tesla da işçilerin konuştuğu konular arasında. Tüm hafta asbest gibi birçok zararlı maddenin içinde çalışan ve kimi zaman erken öleceğinden endişe duyduğunu ifade eden işçiler patronun yeni elektrikli arabasına hayret ve kimi yerde de kibirle bakıyorlar. Bununla beraber patronun cimriliğine dair geçmişe dayanan örnekler ve yaklaşan bayramın 9 günlük bir tatile mahal verdiği durumda patronun ikramiye verip vermeyeceği gibi ortaya atılan çeşitli sorular da kafaları karıştırıyor.
"MAAŞ YETMİYOR DİYE DAHA NE KADAR MESAİYE KALINIR Kİ"
Bence bunların sorgulanması güzel ancak çalışanların birbirine güven duymaması ve daha önce herhangi bir mücadele deneyimleri olmaması bu sorunlara dair ne yapabileceğimizi tartışmamızı engelleyen en büyük etken. Çoğu işçinin emekli veya yaş bekliyor olması, maaşı yetmeyenlere fazla mesai yazılabilmesi, işçi ve yönetici kadro arasında ‘aile’ ortamını yaratmaya çalışan fırıldaklar ise hep ikincil sebepler. Hepsi birbiriyle bağlantılı tabii. Bütün bu engelleri aşmaksa imkansız değil. Maaş yetmiyor diye nereye kadar fazla mesaiye kalabilirsin ki ya da hiçbir iş yapmadan 4-5 maaş alan yığınla AKP’li varken bazılarımızın yıllarca döktüğü alın terinin karşılığı olan 10-15 bin lira mı kurtaracak ustaları? Erdoğan’ın bile ‘Dar gelirliden zenginlere doğru giden bir servet akışı var’ dediği bir ülkede sırtını patrona yaslayıp işçilere ‘Biz bir aileyiz’ demek gerçekçi mi? Adında IMF olmasa da uygulanan kemer sıkma programı ile her geçen gün bu soruların cevapları daha da berraklaşacak. Bu cevapları bulanların fabrikalarında çıkan hoşnutsuzlukları, eylemleri, grevleri yine bu gazetede göreceğimizi biliyorum...