12 Haziran 2024 05:20

Çocukları yutan düzen

"Urfalı Ahmet’in yerini Suriyeli Ahmet aldı. Ailesi Ahmet’in cenazesini almak için beklerken adli tıp kurumu önündeki diğer aile de 14 yaşındaki Muhammed’in cenazesini bekliyordu"

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Volkan PEKAL
Adana

Ahmet Haskiro isimli 12 yaşındaki çocuğun atölyedeki ölümü, bundan 11 yıl önce haberini duyurduğumuzda ülke genelinde yankı bulan 13 yaşındaki Ahmet Yıldız’ın ölümü ve sonrasında yaşananları hatırlattı. Ahmet Yıldız, tatilde olması gereken yaz aylarında ailenin yoksulluğunu sırtlamak zorunda kaldığı için atölyede çalışan binlerce çocuktan biriydi. Patronun kâr hırsı yaşamına neden oldu, patron 30 bin lira para cezasını 24 ay taksitle ödedi. Aradan geçen 11 yılda çok şey değişmedi. Çocuk emeğine dayalı sömürü düzeninde Urfalı Ahmet’in yerini Suriyeli Ahmet aldı. Ailesi Ahmet’in cenazesini almak için beklerken adli tıp kurumu önündeki diğer aile de 14 yaşındaki Muhammed’in cenazesini bekliyordu.

"DEVLET DESTEK VERİYOR, DENETLEMİYOR"

Her gün; bölgede bulunan tekstil, ayakkabı atölyeleri ve mağazalara çalışmak üzere sabahın erken saatlerinde yollara düşen işçilerle temmuz zammını konuşmak üzere bulunduğumuz Obalar Caddesi’nde hareketliliği fark edince, gittiğimiz bir atölye önünde bir çocuk işçinin asansörde sıkıştığını öğrendik.

Ücretleri konuştuğumuz işçiler sokak aralarındaki atölyeleri göstererek, “Burada çalışıyoruz. Özellikle kadın ve çocuklardan oluşan ortacılar asgari ücretin yarısına çalışıyor. Sigorta yok. Ömrümüz buralarda tükeniyor” diye yakınmışlardı. Ahmet Haskiro ve annesinin çalıştığı atölye de ‘merdiven altı’ diye tabir edilebilecek, sadece ustaların sigortalı olduğu, büyük markalara fason üretim yapan çevredeki atölyelerden sadece bir tanesiydi. İtfaiye aracının zor sığdığı kalabalık arasında zorla ilerlediğimiz sokak işçilerle doluydu. İtfaiye içeride çocuğu çıkarmaya çalışırken insanları dağıtmaya çalışan ve fotoğraf çeken bize “Ne çekiyorsun? Burada biri ölmüş. Kimse istemez böyle bir şeyi” sözlerini kullanan kişinin de patron yakını olduğu anlaşılmıştı.

Biraz daha yaklaştığımızda ise Dağ Tekstil İş Hanı yazılı girişte “geçici koruma altındaki Suriyeliler ve türk vatandaşları için istihdam desteği projesi” kapsamında işçi çalıştırıldığına dair bir tabela göze çarpıyordu. Patronlar devletten destek alarak mülteci çalıştırırken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkililerinin, atölyeleri denetlemediği dünkü olayla gözler önüne serilmişti.

DEVLETİN TEKİN GÖRMEDİĞİ MAHALLELER

27 Nisan 2020’de kendisi gibi tekstil işçisi olan Ali El Hemdan isimli mülteci gencin sadece kaçtığı için polis kurşunu ile öldürüldüğü yer Ahmet’in hayatını kaybettiği yere sadece birkaç yüz metre uzakta. Adana’ya göçle gelenlere, kentte tutunabilme adına çoluk çocuk merdiven altı atölyeler ve tarlalarda ırgatlık düşüyor. Ali El Hemdan davasında sanık polisin tabancaya mermi sürülmüş şekilde çocuğun peşinden koşmasını polis arkadaşının ifadesinde “Tekinsiz olduğu için güney mahallelerde silaha mermi sürülmüş şekilde gezeriz” minvalinde savunduğu, devletin güvenlik meselesi olarak gördüğü bu mahallelerde yurttaşlar ve mültecilerin canı hiçe sayılıyor. Levent, 19 Mayıs, Hürriyet, Gülbahçe, Mirzaçelebi... Ahmet Yıldız ve Muhammed Salih Levent Mahallesi’nde yaşıyordu. Ahmet Haskiro’nun yaşamını yitirdiği mahalle ise Mirzaçelebi...

ARKADAŞLARI AHMET’İN İŞÇİ OLDUĞUNU DOĞRULUYOR

Atölye önünde konuştuğumuz işçiler Ahmet’in iki kardeşinin de Hatay’da depremde hayatını kaybettiğini anlattılar. Önce savaş, sonra depremin yarattığı yıkımın altından kalkabilmek için baba yurt dışına işçilik yapmaya giderken Ahmet de annesi ile birlikte atölyede işçilik yapmaya başlamıştı. Atölye ve adli tıp önünde konuştuğumuz işçiler Ahmet’in ortacı olarak çalıştığını anlattı. Arapça konuşan anne ile iletişim kurmaya çalıştığımızda etrafında gezinen, onu bir konuda ikna etmeye çalışan şahıs, Ahmet’in atölyede çalışmadığı, bırakacak yeri olmadığı için annesinin yanında getirdiği iddiasında bulundu. Atölye önünde konuşmak istediğimizde tedirginlikle “Tanımıyorum”, “Adını bilmiyorum” diyen işçiler de anneye yakın davranıyor, “Yardıma ihtiyacımız yok. Avukat tuttuk. Birazdan gelecek” demeye başladı.

PATRONLARIN ÇÖZÜMÜ KAN PARASI

Kabul edilemez bir acının ardından teselli bulmaya çalışan yakınlarının dillerinden “Kader”, “Allah’tan geldi” sözleri çaresizlikle birlikte, “Patron kan parası ile olayı kapatacak mı” sorusunu akıllara getiriyor. Bundan 11 yıl önce haberini duyurduğumuzda ülke genelinde yankı bulan 12 yaşındaki Ahmet Yıldız da benzer şekilde ölüme gönderilmişti. Ahmet Haskiro asansör çalışmaya devam etsin diye emniyet kapısı iptal edildiği için sıkışarak hayatını kaybetti. Ahmet Yıldız da bir cep telefonu alabilmek için çalıştığı atölyede çalışma hızı düşmesin, üretilen mal sayısı azalmasın diye plastik enjeksiyon makinesinin emniyet kilidi iptal edildiği için kafası makine içerisinde sıkışarak hayatını kaybetmişti. Ahmet de kente iç göçle gelen bir ailenin çocuğuydu. Patrondan kan parası aldığı iddia edilen Ahmet’in babası şikayetinden vazgeçmiş, cezasını para cezasına çeviren adalet patrona 24 ay taksit kolaylığı da sağlamıştı.

ÇOCUKLARI BOĞULAN AİLE DE SURİYELİ

Ahmet ile ilgili bilgi almaya çalışırken adli tıp kurumu önünde çocuklarının cenazesini almayı bekleyen bir başka aile ile daha karşılaşıyoruz. Serinlemek için girdiği sulama kanalında akıntıya kapılan 14 yaşındaki Muhammed Salih de Suriyeli bir ailenin çocuğu. Ölmek yine mülteci yoksul bir emekçi aileye düşmüştü. Muhammed, okula devam eden bir çocuktu. Ağabeyleri bir yandan “Allah’tan geldi” derken bir yandan da alınmayan önlemlerden, çocukların mahallede vakit geçireceği bir yerin olmamasından şikayet ediyorlardı. Hayallerini sorduğumuzda, “Suriyeli bir çocuğun hayali olabilir mi? Vatan yok, sahipsiz...” diye cevap verdi.

ÖNCEKİ HABER

Dans edenlere saldırılan yerde HÜDA PAR etkinlik düzenleyecek

SONRAKİ HABER

Gerici müfredata karşı yurdun dört bir yanında alanlara çıkıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa