21 Haziran 2024 04:15

Türk sinemasından otel manzarası 3. bölüm: 90’lardan günümüze katran odalar

Seyircinin yerli sinemaya yeniden kazanıldığı Eşkiya filminden itibaren otel odaklı birçok film ülkenin siyaset ürettiği iklime dair de fikir vermektedir.

Masumiyet filminden bir sahne

Paylaş

Haydar Ali Albayrak

Türk sinemasında otel odaları, 2000'lerde izleyeceğimiz seri nitelikli ve geniş kadrolu komedi filmlerini bir kenara ayırırsak 90'lardan itibaren izolasyon vasfı kazanmış ve sosyal anlamda karanlık, ideolojik açıdan ise arabesk, aydın bunalımlı anlatılara mekân olmuştur. Aynı zamanda toplumsal çatışmaların, kimlik gerilimlerinin ve kültürel aykırılıkların bir tür katalizörüne dönüşmüştür.

Seyircinin yerli sinemaya yeniden kazanıldığı Eşkiya filminden itibaren otel odaklı birçok film ülkenin siyaset ürettiği iklime dair de fikir vermektedir. Oteller karşılaşılan fakat kaynaşılamayan, acı çekilen yerlerdir.

Otellerin, istisnaları dışarıda tutarsak 80'lerden itibaren daha karanlık betimlendiği gözden kaçmaz. Darbe sonrası acıların, işkencehanelerden çıkışların, haksız yere işten atılmaların, sürgün cezalarının bastırılmış acısını haykırır otel odaları ve 60'lardaki o eğlence atmosferinden çok uzağa düşmüştür artık. Koyu mu koyu bir tona bürünmüştür, hiçliği ve kayboluşu temsil eder. Arabeskidir, kurşunidir.

EŞKİYA (1996) 

80'lerin ikinci yarısı ve 90'lar ilk yarısı boyunca sanatsal iş birliğini sürekli geliştiren Yavuz Turgul-Şener Şen ikilisi için Eşkiya devrim niteliği taşıyor. Filmde yönetmen Turgul duayen oyuncumuz Şen'i bir eşkiyaya dönüştürüyor. Sevdiği kadın Keje çocukluk arkadaşı Berfo tarafından çalınan Baran uzun yıllar hapis yattıktan sonra tahliye olmuştur. Gençliğinde eşkiyalık yapan Baran şehre indiğinde kuralların da değerlerin de değiştiğini görür. Müthiş bir yozlaşmanın ortasına düşen Baran'a torbacılık gibi küçük işler yaparak yolunu bulmaya çalışan Cumali (Uğur Yücel) yetişir. Şehir kovboyu olarak ifade edebileceğimiz Cumali başta Baran'ı yadırgasa da kısa sürede kanı kaynar. Baran'a şehirde yaşadığı maceralara Cumali ve küçük çetesinin yanı sıra hep bir otel eşlik eder. 

Resepsiyonist rolünde bir diğer usta Settar Tanrıöğen'i izlediğimiz film birçok otel sahnesi barındırmakta. Baran şehrin büyüklüğü ve acımasızlığı karşısında hep bu otelden bakarak şaşkınlığa kapılır. Burada bir hayat kadınıyla birlikte olur. Yine burada, bu kadını döven belalısını vurup öldürür. İki buçuk milyonu aşkın seyirciyi salonlara çeken ve Türk sinemasının ticari bağlamda dirilişine denk düşen film Masumiyet'le birlikte bir dönüşümün de habercisidir. Oteller artık acının ve yoksulluğun paylaşıldığı yerlerdir. Bu acılar odalardan lobilere, merdivenlere taşar, silahları konuşturur.

MASUMİYET (1997) 

Zeki Demirkubuz'un ikinci uzun metraj çalışması… Yönetmenin adını duyurduğu bu film “en iyi Demirkubuz filmi” olarak anılıyor. Bunda şüphesiz 90'ların çorak sinema ikliminde orta üst sınıf çaresizliklerden halk tabakasına indirme gayreti rol oynamakta. Kendisi de C Blok'ta orta üst bir parçalanmışlığı alt sınıflarla desteklemeye çalışan Demirkubuz Masumiyet'te sanatsal bir arabeske kayıyor. Üslubundaki ısrarın temalardan kapanmayan kapılar gibi metaforik sahnelere değin Demirkubuz sinemasını başlatan Masumiyet baştan sona bir otelde geçiyor. “Ortağım mısın lan puşt!” repliği hafızalara kazınan filmde Derya Alabora konsomatris Uğur'u canlandırırken etrafındaki erkeklerle acısı bol bir aşk üçgeni kuruyor. Ona tutkun Bekir kafasına sıktığı kurşunla hayata veda ediyor, yeni âşığı Yusuf ise acıları kabullenerek uzun bir yola çıkıyor. Lobisinde sürekli Yeşilçam filmlerinin izlendiği ya da otel sahibi dışında pek izleyicisi bulunmayan bu otel tüm olaylara ev sahipliği yapmakta. İntiharlar, sinir krizleri... İzmir'de geçen filmde sahneler iç mekân ağırlıklı. Film her ne kadar piknikte esrar içip dertleşme sekansıyla hatırlansa da oteli çıkardığımızda anlamını yitireceği aşikâr.

RECEP İVEDİK (2007)

Recep İvedik gişe efsanesini başlatan ilk filmin Antalya'da lüks bir otelde geçmesi tesadüf sayılamaz. Recep İvedik Güngören'de genellikle evinin penceresinde sosyalleşen bir berduştur ve yerde bulunan cüzdana sahibine ulaştırmak maksadıyla otele doğru çıkılan yolculuk 90'lar boyunca varoşlar hedef alınarak "zonta" diye aşağılanan bir kesimin kabuğunu kırmasını ifade eder. 

Filmin büyük kısmı otelde geçerken. Otel sahneleri havuz başına ve türlü aktivitelere sahne olan çeşitli alanlara dağılmıştır. Recep'in kaldığı oda da Yeşilçam'ın otel odalarındaki kaotik güldürü koşullarını anımsatır. Elbette İvedik daha kaba bir çizgidedir. Burada gönlünce eğlenen, selam verenleri borçlu çıkartıp çevresine âdeta zulüm çektiren Recep çocukluk aşkı Sibel’i etkilemek için her yolu dener. Otelin anlatıdaki varlığı aynı zamanda yoksulların tatil yapma, dinlenme hakkını hatırlatması bakımından anlamlıdır. Zampara Seyfettin'den on iki yıl sonra gelen İvedik'te kahraman Seyfi'den farklı olarak zengin bir babadan da yoksundur ve Seyfi'deki saflık onda sınıf yönü uyandırılıp örgütlenmemiş bir öfkeye dönüşmüştür. 

KIŞ UYKUSU (2014) 

Türk sinemasını son dönemde sürükleyen, çalışmalarıyla ulusal uluslararası birçok ödül kazanan yönetmenlerimizden Nuri Bilge Ceylan öyküsü ve dinamikleri bakımından filmografisinde ayrı bir yer tutan ve belki bir kırılmaya denk düşen Bir Zamanlar Anadolu'da filminin peşi sıra yeniden iç bölgelere yönelmiş, Ürgüp'te bir mağara otelde geçen Kış Uykusu'nu yönetmişti. Kış Uykusu, Ceylan'ın daha konuşkan bir sinemaya yönelişinin altını da kalınca çiziyor, düşünsel yönden gelişkin diyaloglar izletiyordu. İşlettiği otelde inzivaya çekilmiş, tiyatro tarihi yazan Aydın Bey, kendisinden genç eşiyle, kız kardeşiyle, köy öğretmeniyle, el kadar çocukla kısacası kimseyle geçinemiyor. Bir anlamda aydın kavramının pratikteki karşılığını, entelektüel bilinci ve topluma karşı sorumlulukları tartışan filmde Aydın'ın içe çöküş esnasında son kıpırdanışları kayda alınıyor. Bir zamanlar bir otelde bir aydın ölüyor! Otel 90'lar boyunca sinemamızda ilmek ilmek örülmüş karamsarlığın, atıllığın bir tekrarı... Bazen odaları değil, otelin tamamını terk etmek gerekiyor. Aydın Bey'in finalde niyetlendiği gibi...

ÖNCEKİ HABER

Aközbekler'de işçiler işten atılıyor, TEKSİF işçilere sahip çıkmıyor

SONRAKİ HABER

Sinan Ateş cinayeti: Tolgahan Demirbaş ve Mustafa Ensar Aykal cinayetten bir gün önce ve cinayetten sonra görüşmüş

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa