06 Temmuz 2024 04:30

"Artık boyunduruklarını kabul etmeyiz efendi"

"Babamın sözleri geldi aklıma 'Sen ne kadar haklı olursan ol, er ya da geç patron haklıdır', 'Bu sefer değil, ben izin vermem' dedim."

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

KLS’den bir işçi
İzmir

Bu hayatta böylesi bir mücadelenin içinde olmak da varmış. Yıllarca emeği, bedeni, alın teri sömürülen bir babanın evladıyım. Yıllarca ırkından dolayı hor görülmüş, işi, emeği, mesleği görülmemiş, tüm haksızlığa rağmen pes de etmemiş birinin eşiyim. Hayatın gerçek yüzünü erken yaşlarda tanımış, ekmek kavgasının içinde büyüyen iki evladın annesiyim. Şimdilerde ise emeğinin karşılığını alamayan, sosyal hakları bile çok görülen işverenler tarafından belki de en zayıf halka seçilen bir kadın işçiyim.

Çalışma saatleri içerisinde adım söylendi. Önce bir görev için seslenildi sandım. Meğer yine kandırılmışım. “Seni insan kaynakları çağırıyor, gidelim” denildi. Sanki ben tek başıma yolu bulamazmışım gibi. Ne de olsa iki dakikalık mesafede birçok söz işçiye söylenebilir değil mi? “Olur” dedim yine olur. Korku elbette vardı. Ama mücadele arkadaşlarımın endişeli, telaşlı bakışları da korkmamam gerektiğini öğretti o anda. Sadece kendinizi değil omuz omuza verdiğiniz arkadaşlarınızı da düşünmelisiniz.

Odaya girdim, bana eşlik eden yolda “Ne olacak bu işler, nereye kadar sürecek” diyerek baskı oluşturan beyaz yakalıyı arkamda bırakarak. O anlarda hissettiklerimi anlatmaya kelimeler yetersiz kalır. Panik, korku, merak “Hata yaptım, bedel mi ödüyorum” sorgusu… Diğer beyaz yakalının komutuyla sandalyeye oturdum. Endişe baskındı ama çocuklarım, eşim, açlık sınırının altında maaşımla geçim derdi tek tek gözümün önüne geldi o kısacık zamanda.

"BU SEFER İZİN VERMEM"

Önüme tutanak koyup savunmamı istediler. İyi de ben zaten fazladan saatlerce çalışarak görevimi yerine getirmiştim. Gelmediğim tek bir mesai gününe dair neden gelmedim sorgusu... Haksızlık bu. Babamın sözleri geldi aklıma “Sen ne kadar haklı olursan ol, er ya da geç patron haklıdır”, “Bu sefer değil, ben izin vermem” dedim. Yasal hakkımı kullandım ve “Üç gün sonra yazar, imzalar, getiririm. Şu an yazacak psikolojiye sahip değilim” ifadelerinde bulundum. Gerçekten de değildim. Çünkü yol boyu ve çalışırken zihnimi bulandırdılar ve hata yapacağımdan emindiler. Kağıdı alıp kapıdan çıkarken yine eşlik eden beyaz yakalının kapıda olması tesadüf olamaz. Gerginlik, el titremeleri, tepeden tırnağa inen hızlı kan akışı kalbimi durdurabilirdi. Kim bilir öfke, nefretle arkadan “hadi” diyordu belki de. Baskıyı iliklerine kadar hissetme bu olsa gerek.

Benimle konuşmak için sıraya girmişler. Tüm hafta o dakikaları beklemişler. Ne için? Bu kadar korkutma çabası benden korktukları ya da en zayıf halka olarak gördükleri kadın emekçi onlar için kolay avmış.

"YETER ADALETSİZLİĞİNİZ"

Birkaç dakika daha sayısını bilmediğim hemen cevaplamam istenen sorular. İhanetle suçlanmam. Yasal hakkımı kullanarak sendikalı oldum. Önceden işlerini yürütürken, işleri bitene kadar değerli sonrasında ezilmesi gereken insancık parçasıydım. Şimdi değişen ben örgütlenen, birleşen, kocaman yüreklerin “Yeter adaletsizliğiniz” diyerek haykırdığı insanların parçasıyım.

Kadın olmak, kadın olarak ağır işlerde çalışmak, daha fazla çalışmak ve karşılığını görememek, dozu giderek arttırılan, “Haklı davandan vazgeç” diyen üstü kapalı mobbingler...

Çalışma alanıma giderken güldüm. Tüm bu olup bitenleri düşünerek güldüm. Hatta içimden kahkaha atmak geldi. Çünkü artık korkutamazsınız, yıldıramazsınız. Dışarıda beni telaşla bekleyen, o dakikalarda organize olan arkadaşlarıma, çorba olan duygularımı aktarmak yerine her şey yolunda hissini vermeliydim.

Harriet’in söyleminde olduğu gibi “Artık boyunduruklarını kabul etmeyiz efendi. Ya özgürlük ya ölüm.”

ÖNCEKİ HABER

Balıkesir 5. Aromaterapi Festivali kapılarını araladı

SONRAKİ HABER

31. ölüm yıl dönümünde bir direncin simgesi: Rıfat Ilgaz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa