Ek iş yapan işçiler anlatıyor: "Bizimkisi yaşamak değil"
Bugün binlerce işçi enflasyonun, 'tabana yayılan' verginin altında ezilen ücretlerini telafi etmek için ek işlere koşuyor. Kimi üç iş birden yapıyor, kimi hafta sonları dolmuşa çıkıyor...
Fotoğraf: Unsplash
Hilal TOK
“Çok çalışmaktan yorulduk
Yaşamaya ancak yetecek kadar para
Düşünmeye ise zaman yok
Güneş ışığını hissetmek istiyoruz
Çiçekleri koklamak istiyoruz
Tanrının bunu istediğinden eminiz
Ve sekiz saati alacağız...”
Bu dizeler 150 yıl önce 8 saatlik iş günü için mücadele veren işçilerin anısına dilden dile yayılan, ülke ülke dolaşan bir şarkıya ait... 1800’lü yıllarda ağır çalışma koşulları ve 16 saate varan çalışma sürelerine karşı işçilerin mücadelesi sonucu 8 saat çalışma yasal bir hak oldu. Ancak bugün, fabrika ve iş yerlerinde koşullar, hani neredeyse 1800’lü yılları aratmıyor. “8 saat çalışma, 8 saat dinlenme, 8 saat canımız ne isterse!” hakkı tarumar edilmiş durumda. Şimdi bir işçiye 8 saatlik iş gününü sorduğumuzda, düştükçe düşen ücretler nedeniyle fazla mesai veya ek iş yapmak zorunda kaldıklarını anlatıyorlar.
Hükümetin ve patronların, ek zam ve ücret artışı taleplerine kulaklarını tıkaması ek iş yapan, ek iş arayan sayısını daha da artırıyor günden güne. Kamudan özele binlerce işçi, geçinebilmek için uykusundan, ailesiyle geçireceği vakitten, dinlenmesinden, tatilinden feragat edip kirasını, gıdasını, çocuklarının servisini karşılamak için ek işe koşuyor…
KAMU FABRİKASINDAN ÇIKIP ORGANİZE SANAYİYE GİDİYOR…
İstanbul’da çalışan bir başka savunma işçisinin temmuz ayında aldığı son ücret 29 bin lira. Hafta sonları kamudan izinli ancak çalışmak onun için bitmiyor. Sabahın 5’inde kalkıyor, 6’da yola çıkıyor, Pendik’ten İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’ne ek işi için 3 saat yol alıyor.
“Ben kamudan önce özelde çalışıyordum. Kamuya geçmemin bir anlamı vardı, ücreti çok daha iyiydi. O zaman kiram aldığımın beşte biriydi. Şimdi kiram aldığım ücretin yarısı. 3 çocuğum var. 3’ü de okula gidiyor. Servis çok pahalı, veremedik. Hanımla çocuklar günde iki kilometre yokuş çıkıp iniyor. Ek işe hafta sonları gidiyorum, hafta sonu 8-6 arası çalışıyorum, akşam 9-10 gibi evde oluyorum. 2 bin lira yevmiye alıyorum, yolu da ben veriyorum. Kirayı bile çıkaramıyorum aslında. Çok yorgun düşüyorum. Çocuklara vakit ayıramıyorum. Çocuklara hep mahcup oluyorum. Benim yakın zamanda sağlık problemim oldu, hastaneye gitmek zorunda kaldım hanımın yüzüğünü bozdurmak zorunda kaldım. İnsanın zoruna gidiyor bu durum. Geçen çamaşır makinem bozuldu, duman çıktı, değişmesi lazım ama para yok. Açtım ben tamir etmeye çalıştım. Şimdilik geçici bir çözüm bulduk ama bakalım nereye kadar götürecek bizi. Bir de vergi kesintisi de oluyor, ek işle onun açığını da kapatmaya çalışıyoruz. Elektrik işi de tehlikeli, yorgun oluyorum, bu ekstra risk demek ama yapacak bir şeyim de yok. Biz vasıflı işçileriz, hak ettiğimiz ücret bu değil. Birçok arkadaşımız işi bırakıp özele geçmeye başlıyor. Kamuda çalışmanın hiçbir kıymeti kalmadı. Sürekli bu ayı nasıl çıkaracağım diye düşünüyorum. Sonra bu düşük maaşlar yetmiyormuş gibi bazen dış görevlere gidiyoruz. Bize verilen otel harcırahı 600 TL civarı. 1000 lira altı otel yok. Otel sahipleri ile yalvar yakar pazarlık yapıyoruz, ne kadar düşürebilirsek. Kışın biraz kolaylık yapıyorlar ama yaz aylarında kesinlikle 1 kuruş düşmüyorlar. Eee ne oluyor? Üstünü biz cebimizden tamamlıyoruz. Zaten yetmiyordu, alın bir delik de buradan açılıyor. Yıllık izne çıkacağım ama izin, tatil falan yapmayacağım. Komple başka yerde çalışacağım. Bu İş Kanunu’na göre yasak ama ne yapalım? Sürekli fedakarlık yapıyoruz ailemizi göremiyoruz.”
SAVUNMA İŞÇİSİ DOLMUŞ ŞOFÖRLÜĞÜ YAPIYOR
Kamuda savunma işçisi olan Harb-İş Üyesi Kadir, Ankara’da yaşıyor. Kamudan aldığı 30 bin lira ücretle geçinemediği için hafta sonları dolmuş şoförlüğü yapıyor. İki çocuğunun ihtiyaçlarını ancak böyle karşılayabildiğini söyleyen Kadir, hafta sonu hiç izin yapmadan pazartesi yeniden işe başlıyor.
“Ben kendi mahallemde dolmuşa çıkıyorum, hafta sonları günde 12 saat. Bizim iş yerinde garsonluk, taksicilik yapan çok arkadaşımız var. Hepimiz geçinebilmek için istirahat saatimizden feda edip çalışıyoruz. Yıllık iznimin de yarısında çalıştım. Bu hafta sonları çalışmamdan da anca elime 8 bin lira geçiyor. Yine de ihtiyaçlara yetişemiyorum. Her şeyden kısmak zorunda kalıyoruz, tatil planı yapamıyoruz. Ek iş yapmamak için en az 50 bin lira ücret almam gerekiyor. Evi kira olan herkes ek iş yapmak zorunda. Diğer türlüsü mümkün değil. Ücretimizin istediğimiz seviyeye gelmemesi bizi ek işe mecbur etti. Yorgunluğu, dinlenmeyi geçtik, çocuklarla vakit geçiremiyoruz, bu da psikolojik olarak bizi yıpratıyor.”
HAFTA SONU BİN LİRA YEVMİYE İLE PAZARA GİDİYOR
Kamu işçileri birbirleri ile haberleşmek için Telegram kanallarından iletişim kuruyor. Bazen bu kanallara ek iş yapan işçilerin duyuruları da düşüyor. Bir işçi Pimapen işi yaptığını söyleyerek, arkadaşlarına çağrı yapıyor, “Ek iş olarak Pimapen tamir onarım yapıyorum, ihtiyacınız olursa arayın”, Sonra bir anket yapıyor işçiler aralarında. Soru, “Aldığınız ücretle geçinebiliyor musunuz?”. 2 bine yakın işçi yanıt veriyor. Yüzde 68’i “Geçinmek ne mümkün, ek iş arıyorum” derken, yüzde 12’si “Ek iş yaparak geçinebiliyorum” diyor.
Aynı işçi grubuna “Ustam biber kaç para” başlıklı bir post düşüyor, bir pazarcı fotoğrafı paylaşılıyor, altında ise şunlar yazıyor: “Semt pazarında bir MSB işçisi arkadaşımızla denk geldik. İki çocuk babası ustamız geçinebilmek için hafta sonları pazarcılık yapmaya başlamış. Geçim derdi nedeniyle sıcak soğuk demeden; sabah 6 akşam 8 arası bin lira yevmiye ile biber, domates, patlıcan satarak ailesini geçindirmeye çalışıyormuş. Arkadaşımız diyor ki ‘5 yıllık Milli Savunma Bakanlığı personeli savunma sanayisi işçisi olarak çalışıyorum. Aldığımız maaşın son dönemlerde kamu işçileri arasında en düşük ücret olması geçim konusunda bizleri çok zor durumda bıraktı. Bizler vasıflı, teknisyen, tekniker düzeyinde, çok tehlikeli işler sınıfında, soğuk sıcak demeden birebir çalışma sahalarında ter döken personelleriz. Bu ay temmuz maaşı olarak 29 bin lira alacağım. Ay sonunu getirmek bizler için artık çok zorlaşmaya başladı.’”
"SADECE KÖLE GİBİ ÇALIŞIYORUZ"
Özelde de durum farklı değil. Esenyurt’ta bir depoda çalışan Atılgan, ek iş olarak motokuryelik yapıyor. Ancak o da yetmiyor ki bazen fırsat bulunca düğün salonlarına da garsonluk yapmaya gidiyor. Vaziyet öyle ki ek işin, ek işi olmuş... Çalıştığı depoda ücreti 21 bin lira olan işçi, motokuryelikte saatlik 130 lira ücret kazanıyor: “Dinlenemiyoruz. Zaten depoda 12 saat çalışıyorum. 4-5 saat de motokuryelik yapınca benim günde çalışmam 16 saati geçiyor. Bir çocuğum var, evin kredisi var. Günde 40 ton ürün taşıyor benim vücudum, ona rağmen iş yerinde düzgün yemek bile vermiyorlar. Ek işle kazandığımla eve gıda alıyorum. Bu kadar yorgunluğun üstüne yaptığım ek iş de tehlikeli. Bizim hayatımız yok bu memlekette. Biz sadece köle gibi çalışıyoruz. Mecburen yaşıyoruz. Haftada bir gün iznimiz var, onda da zorunlu fazla mesaiye kalıyoruz. Kimse ay sonunu getiremiyor. Çok ek iş yapan var bizim fabrikada; garsonluk, komilik, balıkçıda çalışan, karton toplayan, simit satan arkadaşlarımız var. Evine gelemediği, ek iş yaptığı için boşanan, eşi terk eden arkadaşlarım var. Ben de çok yaşadım sıkıntı eşimle. Görüşemiyoruz, vakit geçiremiyoruz. Benim canım zaten ipin ucunda, fabrikada iş kazası riski yüksek. Kaç defa paletler devrildi, ürünler düşüyor insanın üstüne; bir de motokuryelik…”
"BİTİK HALDEYİM"
Fatma İkitelli’de bir tekstil atölyesinde çalışıyor. Günde 10 saat çalıştığı atölye dışında fason iş alarak yine ek olarak tekstil işçiliği yapıyor. Bir çocuk sahibi Fatma kirasını ödeyemediği için tekstil işçisi eşiyle ailesinin evine yerleşmiş, eşyalarını ikinci el olarak satmış, şimdi anne babasıyla eşi ve çocuğuyla aynı çatı altında çalışıyor.
“Günde 10 saat atölyede çalıştıktan sonra fasondan aldığım ek işle devam ediyorum. Yine bu atölyede devam ediyorum bir grup kadınla. Burayı kullanmanın karşılığı olarak payıma düşen elektriği de ödüyorum. Akşam 12’ye kadar ve hafta sonu iş bitene kadar çalışıyorum, eşim de benimle birlikte çalışıyor. Normalde tekstilden aldığım ücret 22 bin lira. Ek iş aldığımda eşimle birlikte 15 bin lira daha ücret giriyor evimize. Fason iş olmazsa başka atölyelere gidiyorum çalışmaya. Çocuğumu doğru dürüst göremiyorum, benim bu tempomda onun da uyku düzeni bozuluyor. Benimle birlikte sabah 6’da kalkıyor, gece 12’ye kadar ayakta kalıyor. Bitik haldeyim, hiç dinlenemiyorum. Mutsuzuz. Eşime, çocuğuma, kendime, hiçbir şeye zaman ayıramıyorum.”
"VERGİ İÇİN EK İŞ YAPIYORUZ"
Maltepe Belediyesinde çalışan bir işçi de ek iş olarak servis şoförlüğü yapıyor. Ek işten kazandığı ile kendi ücretinden kesilen vergiler nedeniyle açılan açığı kapatma derdinde.
“Aldığım ücret 34 bin lira ama bunun yüzde 20’den fazlası vergi kesintisine gidiyor. Ek iş de yapsak ancak vergi kesintilerini kurtarmaya çalışıyoruz. İki çocuk babasıyım, faturalar yüksek, ev ihtiyaçları var. Mecburen yaşamak için ek iş yapmak zorunda kalıyoruz. Bugün bir okul servisinin fiyatı 4 bin lira olmuş. Çocukların servisine sadece 8 bin lira veriyorum. Bu ay su faturası gelmiş bin lira. Hayat çok pahalı mecburen ek iş yapıyorsun. Ben de uykumdan fedakarlık yapıyorum. Gecem gündüzüm yok. Akşam 9’la sabah 4 arası belediyede çalışıyorum. İki saat uyuyup servise çıkıyorum, sonra gelip 3-4 saat daha uyuyup tekrar servise çıkıyorum. Ailemle vakit geçiremiyorum, çok yorgun oluyorum. Şu vergileri biraz düşürsünler artık. İşçiden emekçiden hiç vergi kesilmemeli. Biz çöpte, zehrin içinde çalışıyoruz. Bizden emekli olan arkadaşlarımız en fazla bir iki sene yaşıyor. İşçiden neden vergi kesilir ben bunu anlayamıyorum. Emekliliğimi yaşayamadan ben ölüp gideceğim zaten, e şimdi de gençliğimizi yaşayamıyoruz.”
HÜKÜMETE, PATRONLARA VE SENDİKACILARA TEPKİ
Sayıları her geçen gün artan ek iş yapan işçiler, kendilerini sefalet ücretine mahkum edenlere ve bu sefalet ücretine sessiz kalan sendikacılara tepkili.
Kamu İşçisi Kadir, “Bence ücretlerimizin düzelmesi için iş bırakmalı, eylemler, grevler yapmalıyız” derken, İstanbul’dan savunma işçisi, MSB’deki yetkili sendika Harb-İş’e öfkeli olduğunu dile getiriyor. İşçilerin önünde önce sendikal bürokrasinin durduğunu ifade eden işçi, “Bizi görmezden gelmesinler. Sesimizi duysunlar. Hükümet aradaki şakşakçı sarı sendikaları bırakıp direkt işçilerin sorunlarını işçilerden dinlesinler. Devlet sendikaların mali durumunu da denetlesin. O zaman bir dünya usulsüzlük çıkacağına eminim. Sendikalar da özlerine dönsün. Maaşlarını kimden aldıklarının bilincine varsınlar. Bu dünyanın üstü olduğu gibi altı da var unutmasınlar” diyor.
Ek iş olarak motokuryelik yapan Atılgan ise “Bu bizim suçumuz, biz birlik olup ses çıkarmıyoruz, yanımızdaki arkadaşı yalakalık olsun diye satıyoruz. İşçi işçiye sahip çıkmıyor, patron niye sahip çıksın?” diye sitem ediyor ve sesleniyor: “Sendikalar bu duruma, düşük ücretlere karşı mücadelelere öncülük etmeli. Harekete geçmeli. Sendikalar mücadele vermiyor. Herkes kendi koltuğunu cebini düşünür olmuş. Bugün Hak-İş de Türk-İş de DİSK de böyle!”