İşçi sınıfını anlatan sinema yapacağım
Televizyon izleyicisi onu 'Hanımın Çiftliği' ve 'Firar' dizileriyle yakından tanıdı. İranlı yönetmen Bahman Ghobadi’nin ‘Gergedan Mevsimi’ filminde ve Kadir İnanır’lı ‘Elveda Katya’da iki rolde birden yer aldı. Oyuncu Caner Cindoruk ile oyunculuğu ve Çukurova’yı konuştuk. Cindoruk, "Bugün bir y
Çukurova çok karakteristik bir yer. Çok sanatçıyı beslemiş. Çukurova sizi nasıl etkiledi?
Çukurova’da yaşamam ufkumu her açıdan genişletti. Çukurova bir halklar mozaiği. Halkların iç içe yaşadığı bir yer. Birinin diğerini ırkından dolayı dıştaladığı bir durum yok. Biz böyle bir şey görmedik. Halkın bir biriyle bir sıkıntısı yok. Çukurova’da sınıfsal ayrımlar fazla keskin. Zengini çok zengin, fakiri çok fakirdir. Yeni Adana, eski Adana diye ikiye ayrılmış. Bu durumlar sanatımı önemli ölçüde besledi. Farklı kültürler içinde yoğruldum. Çukurova’nın sınıf ayrımları, işçi yaşamı, kentin varoşları, arka sokakları hep beslendiğim ve sanatıma oyunculuğuma yön veren yanlar oldu. Bu bereketli topraklarda düşünürün bu kadar fazla olmasının nedeni, bana göre sınıfsal çatışmanın yoğun olduğu bir yer olmasıdır. Çatışmanın çok olduğu yerde sistemi eleştiren insanlar da muhakkak oluyor.
İŞPORTA TEZGÂHI OYUNCULUĞUMUN İLK ADIMI OLDU
Adanalısınız, çocukluğunuz ve Adana dendiğinde aklınıza neler geliyor?
Adana’nın varoş mahallelerinin birinde doğdum ve büyüdüm. Babam işportacılık yapardı. Biliyorsunuz, öykü yazarlığı bir meslek değil ne yazık ki ülkemizde. Edebiyattan para kazanmak çok güç. Babam bir köşeye geçip yazardı, işporta tezgâhına geçip ben ilgilenirdim insanlarla. Babam öykü yazarlığında ilk ödülünü aldığında gazeteciler yığılmıştı işporta tezgâhımıza. Hayatım boyunca hiç unutamam o günü. İzlemeye küçük yaşta başladım. Sokakları, insanları, Adana’yı... Kısacası, işporta tezgâhı oyunculuğumun ilk adımı oldu, orada piştim. Yani ben alaylıyım.
Gergedan Mevsimi’nde de Bihruz Vusuki’nin gençliğini oynadınız…
Ghobadi hayran olduğum bir yönetmendi. Onunla çalışacağım hiç aklıma gelmezdi. Behrouz Vossoughi benim fotoğrafımı görmüş. Kendisine benzetmiş. Bahman Ghobadi beni görünce hiç deneme çekimi almadı. Baktı, ‘aynı gözler’ dedi ve çekime başladık. Vossoughi, gençliğinde İran’ın en meşhur oyuncusu. İran’ın Yılmaz Güney’i deniliyor. Usta bir yönetmenin ve önemli oyuncuların olduğu Gergedan Mevsimi’nde oynamak beni mutlu etti. Behruz Vusuki, 30 yıl önce ülkesini terk etmek zorunda kalmış. Gobadinin sinemaya başlamasında Behruz Vusukinin etkisi olmuş. Oda Vusuki için bu filmi çekmiş, bir nevi vefa borcu.
BARIŞ SÜRECİNİ DESTEKLİYORUM
Ghobadi, “Kürt sineması da benim gibi sürgünde ve yurtsuz” demişti. Yıllardır çözülmeyen Kürt sorunu konusunda ne düşünüyorsun?
İlk kez barış sürecine bu kadar yaklaşıldığını düşünüyorum. Bence bu sorun çözülecek, çözülmesi gerekiyor. Türkiye’yi her açıdan geriye götürüyor. 30 yıldır bu ülkede bir savaş var. İnsanlar katledilmiş. Bunun son bulması lazım. Kendi kendimizle çatışıyoruz, savaşıyoruz. Türkiye bu tabusunu yıkmalı. Herkesin eşit olduğu medeni bir ülkeye ulaşmak zor değil. Bir sanatçı olarak barış sürecini destekliyorum. Samimiyetle adımlar atılmalıdır.
Elveda Katya’da Kadir İnanır’ın karakterinin gençliğini oynuyorsunuz. Sizin böyle bir hayaliniz de varmış?
Kadir abi, beni kendine benzettiği için gençliğini oynamamı istemiş. Bunu duyduktan sonra koşa koşa gittim. Kadir İnanır’ın hayatını oynayabilirim diye düşünüyordum. Üniversitede de benzetirlerdi. Kadir İnanır ile Yılmaz Güney arasısın derlerdi. Kadir abi olunca senaryoyu okumadım. Sonra yönetmen dedi ki “Oğlunu da oynasan İnanır’ın...” Oğlu başlı başına bir rol. Hem gençliğini hem oğlunu oynadım.
UYARLAMA DİZİLER GERÇEKLİKLE UYUŞMUYOR
Eski sinema büyük oranda edebiyattan beslenirdi. Bu iki şekilde olurdu: Edebiyatçılar ya senaryo yazardı ya da edebi eserler sinemaya uyarlanırdı. Bugün edebiyat ile sinemanın ilişkisinin koparılması sinemada ne tür etki yarattı?
Türkiye topraklarında yetişmiş çok değerli hikâyeciler, öykücü ve roman yazarları var. Çukurova’da Orhan Kemal ve Yaşar Kemal, gerek coğrafyamızı gerek ülkeyi çok iyi anlatan yazarlar arasında. Ama bugün hikâyecilerimizi kullanmıyoruz. Kültürel çeşitliliğin olduğu, emek dünyasının zengin olduğu bir ülkede bunları kullanmazsak hayatın dışında kuru-kısır bir tablo ortaya çıkar. Son zamanlarda yabancı dizilerin uyarlanması dışında bir şey yok. Bunlar gerçeklikle uyuşmuyor. Toplumsallık geride kaldı. Bizim hikâyelerimiz mi yok. Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği yapıldı. Bir haftada kotarılan ve reyting kaygıları taşıyan yanları olsa da son yılların alternatif bir dizisi oldu. En azında hayata dair şeyler izlendi.
TANIŞIKLIĞIMIZ DEDEDEN
Orhan Kemal ile tanışmanız nasıl başladı?
Orhan Kemal’i ilk kez Ortaokulda babamın verdiği kitaplarıyla tanıdım. O zaman başlayan bir ilişki ve halen devam ediyor. Ha sonra babamın Orhan Kemal ödülü alması ve benim Orhan Kemal’in uyarlama dizisinde oynamam. Bugün babam onunla ilgili etkinliklere katılıyor, konferanslar veriyor. Anlattığı coğrafyaya bakış açısına çok yakınım.
Hanımın Çiftliği dizisinde sen fabrikada makine yağcısısın. Sanırım dedende aynı işi yapmış?
Evet, tesadüf bu kadar olur. Dedem Orhan Kemal ile aynı fabrikada çalışmış. Ve o fabrikada makine yağcısıymış. Ben de Hanımın Çiftliği dizisinde aynı fabrikada aynı işi yapıyorum. Dedemin o zamanlar bir bisikleti var, işe onunla gidip geliyor. Ben de dizide aynı şekilde bisikletle gidip geliyorum. Yani Orhan Kemal ile ailemizin tanışıklığı ta dededen dersem yanlış olmaz.
SİSTEMİ ELEŞTİREN SERT BİR FİLM
Başrolünde oynadığınız ve Nisan ayında vizyona girecek ‘Yabancı’ isimli filmden bahseder misiniz?
Yabancı filmi 19 Nisanda gösterime girecek. Sıkı bir film. Sistemi eleştiren sert bir film. 80 darbesinin ülkede yarattığı tahribatı anlatıyor. Ülke dışına çıkmak zorunda kalan ve ülkede yabancı duruma düşenlerin hikayesi. 80 döneminde Fransa’ya gitmiş bir siyasi mültecinin ölürken bıraktığı mektuptan öğreniyoruz ki tek isteği memleketine gömülmek. Fransa’da ülkesine bir yabancı olarak yetişen kızı babasının isteğini yerine getirmek için yola çıkar. Ancak Türkiye’de sistemin bütün çarkları ile karşılaşır. Burada darbenin geleceksiz bıraktığı benim oynadığım Ferhat’la karşılaşır. Önemli bir film, toplumsal mesajlar veriyor. Umarım gerekli ilgiyi görür.
İŞÇİLERDEN BAHSEDEN YOK
Babanız Zafer Doruk, bugünün emek dünyasını, varoşları, bir bütün olarak halkı yazıyor. Siz de oradan gelen biri olarak ve edebiyat ile sinemanın buluşmasına da vesile olacak bir proje düşündünüz mü?
İlk defa sizinle paylaşayım. Adana’da bir film yapma hedefimiz var. Babamın anlattığı, arka taraflarda kalmışların hayatlarını sinemaya aktarmak istiyoruz. Zafer Doruk, yani babamın hikâyelerinden kalkarak Türkiye’de görünmeyeni, dıştalananı anlatacağız. Babam şimdi film senaryosu üzerinde çalışıyor. Önümüzdeki yaz çekimlere başlamayı düşünüyoruz. Adana’nın arka tarafları, varoş kültürü, emek dünyası, tarım işçileri yani zor olanı anlatacağız. Belki kimilerince gereksiz anlatılmaya değmez denileni... Çizilmiş sınırların kaldırılması açısından bu önemli bir çalışma olacak. Bu Adana’ya bir vefa borcumuz. Hep Adana mekân olarak kullanıldı. Biz Adana’yı her yanıyla anlatacağız. Adana’dan kalkarak bütün memlekete bir mesaj vereceğiz. Yılmaz Güney’in Umut filminden sonra doğru dürüst işlenmemiş temel konuya değineceğiz. Buranın sanatçıları olarak, Adana’nın genç oyuncuları olarak bir sorumluluk duygusuyla yaklaşacağız ve iyi bir iş çıkaracağız. Sinemaya bakış açımızı gösteren bir dönemeç olacak. İşçi sınıfını çok iyi biliyorum. Bugün işçi sınıfı dışında bir de işsizler sınıfı var. İşsizlerin durumu büyük sıkıntı ve onların sorunlarından bahseden yok. Benim babam öykü yazarıydı ama işportacılık yaptı. Zabıtalar tezgâhına el koyunca çoğu zaman o da işsiz kalıyordu. Bugün sistem daha katı ve sert hale geldi. İşçinin yerine çalıştıracağı işsiz kapıda bekliyor. Onun için ödün vermeyen bir örgütlenmeye ihtiyaç var. Hakkını bilen ve haklarını arayan bir işçi sınıfına ihtiyaç var. Ben işçi sınıfını anlatan sinema yapacağım. Bugün işçiler gündem olmuyor. Çünkü bir yabancılaşma var. (Adana/EVRENSEL)