12 Eylül 2024 12:41

Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya…

"Eski Türkçe'de koparmak anlamına gelen üz fiilinden türeyen üzüm kelimesi zamanla uzoya dönüşmüş. O gün bugündür karşı kıyının uzosu kimi zaman sevince, kimi zaman da hüzne esrikliğiyle katık olur."

Görsel: Ayşe Çetintaş

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Günümüzden yaklaşık 3000 yıl önce Kenan bölgesinde yaşayan insanlar murex trunculus adlı deniz salyangozundan bin bir zahmetle mor renkli bir madde elde ettiler. Elde ettikleri bu renge ‘Sur (Tyrian) moru’ adı verildi. Denizcilikte mahir bu insanlar ‘Sur moru’ ile boyadıkları kumaşları, değerli diğer ticari mallarla birlikte Akdeniz’e kıyısı olan tüm ülkelere yüksek karlarla satarak bir imparatorluk kurdular. ‘Sur moru’ ile boyanan kumaşlardan dikilen kıyafetleri sadece krallar ve imparatorlar giyebildiği için bu renk kraliyet moru ya da imparatorluk moru olarak da adlandırılmıştır.  Yunanlılar, adeta ‘Sur morundan’ mamul Kenan bölgesinde yaşayan bu insanlara buldukları mor renge ithafen Phonikē yani Fenikeliler adını vermiştir.

Akdeniz’i hallaç pamuğu gibi atan Fenikeliler elbet bize bir selam mesafesinde bulunan Sakız (Chios) Adası’na da uğramışlardır. Muhtemelen uğramakla da kalmamış adada yetişen ağaçlardan damlayan sakızları ağızlarına atıp keyifle çiğnemişlerdir. Çünkü bir rivayete göre bu adaya adını Fenikeliler vermiş. ‘Chios’un Fenikelilerin dilinde sakız anlamına geldiği düşünüldüğünde; Fenikeliler ile Yunanlıların aralarında sadece mal alıp mal vermedikleri, isim alıp isim de verdikleri görülür. 

Adanın ismine dair diğer bir rivayet de Yunan mitolojisinden köken almaktaymış. Efsaneye göre Poseidon sakız ağaçları ile kaplı bu adaya gelmiş ve adada yaşayan bir su perisi ile birlikte olmuş ve su perisinin bu birliktelikten bir oğlu olmuş. Doğum sırasında adaya kar yağması nedeniyle doğan çocuğun adı Eski Yunanca kar anlamına gelen Chiōn (χιών) koyulmuş. İşte adanın adı da bu söylenceden köken alarak Chios olmuş.

Sakız Adası konumu ve toprağına damlayan sakızı nedeniyle tarih boyunca önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Uzun yıllar Cenevizlilerin yönetiminde kalan ada, Osmanlı İmparatorluğu’nun belirlediği haracı ödeyerek 1566 yılına kadar sulh içinde yaşamıştır. Ancak 1566 yılı geldiğinde Osmanlı, Cenevizlilerin hac yolundaki gemilere saldırarak yolcuların esir alınmasını ve Osmanlı Donanmasına dair bilgilerin Rodos Şövalyelerine verilmesini gerekçe göstererek adaya Kaptanı-ı Derya Piyale Paşa yönetimindeki 300 parça gemi ile sefer düzenlemiş ve adayı zapt etmiştir.

Ada, sakız üretiminden kaynaklanan ticari ayrıcalıklarını Osmanlı yönetiminde de korumuştur. Ta ki 1822 yılının Mart ayına kadar. Fransız İhtilali sonrası Avrupa’yı kasıp kavuran ulusal bağımsızlık mücadeleleri Yunanlıları da harekete geçirmiştir. Görece tuzu ve sakızı kuru olan Sakız halkı bu mücadeleye çok da katılmak istemez. Ancak Samos Adası’ndan gelen yüzlerce silahlı bağımsızlık yanlısı Yunanlının, adanın ileri gelenlerini direniş için ikna etmesi Osmanlı’yı harekete geçirmek için yetmiştir de artmıştır bile. Kaptan-ı Derya Nasuhzade Ali Paşa yönetimindeki Osmanlı Donanması adaya çıkmış ve taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmamıştır. Çoluk çocuk, kadın erkek on binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan bu katliam sadece vicdanlarda iz bırakmakla kalmamış, uluslararası alanda da geniş yankı uyandırmış. Örneğin Eugene Delacroix katliama dikkat çekmek için Sakız Adası Katliamı adlı bir resim yapmış, Victor Hugo ise “Türkler geçti buradan, arkalarında harabeler ve matem bırakarak” dizesi ile başlayan Çocuk adlı bir şiir yazmıştır. Ancak hiçbir çaba yaşanan bu acıya merhem olmamıştır. Hatta bu acı Tevfik Fikret’in Abdülhamid’e öfkesinde hayat bulmuştur desem sanırım abartmış olmam.

Sakız Adası 1822 yılı sonrasında tarihi boyunca ticari açıdan yakaladığı konuma bir daha ulaşamamıştır. Ancak adıyla mamul olan sakız üretimine de ara vermemiştir. Her ne kadar sakız ticari bir meta olarak geçmişe nazaran önemini yitirse de tat verdiği bir ürünle Yunan ve dünya tarihine çentik atmıştır. Bu ürünün adı ‘uzo’dur.

Adada üretilen sakız, üzümün birkaç kez damıtılması ile elde edilen alkole rezene ve anason gibi baharatlarla birlikte tat vererek uzonun kimliğini oluşturur. Uzo, sakızını Chios’tan alsa da adını Anadolu’dan almıştır.

Bir görüşe göre ‘uzo’ ismini milattan önce VI. yüzyılda Foça’dan göç eden İon’lardan yani Sami dillerindeki telaffuzu ile “Yunan”lardan almıştır. Foça’dan göç eden Yunanlılar, Akdeniz boyunca kuzey batıya ilerleyerek Ron Nehri deltasında bir koloni kurmuşlardır. Massalia adı verilen bu kolonin günümüzdeki adı Marsilya’dır. Bizim Yunanlılar bu topraklardan ayrılarak Marsilya’ya gitmişlerdir gitmesine ama sakız, anason ve rezene ile tatlandırılmış bir çeşit rakı olan çipurodan (tsipouro) ayrılamamışlardır. Bu nedenle de çipuronun en hasını, Midilli Adası’nda yaşayan Plomari’li akrabalarından talep etmişlerdir. Akrabalarını kırmayan Plomari’li çipuro ustaları bakır imbiklerde damıttıkları alkolü Chios’un sakızı, Çeşme’nin anasonu ve Maraton Ovası’nın rezenesi ile tatlandırdıktan sonra ahşap sandıklara doldurarak Massalia’ya gidecek gemilere yüklemişlerdir. Sandıkların üzerine de içkilerin gideceği yeri vurgulamak için “uso Massalia” yazmışlardır. Gel zaman git zaman deneyimli çipuro ustalarının özenli ellerinden çıkarak Massalia yoluna düşen bu kaliteli içkinin adı sandıkların üzerinde yazan “uso” kelimesi ile anılmaya başlanmış.

Uzo kelimesinin ortaya çıkışına dair bir diğer görüş de Anadolu kökenlidir. Tevatür o ki, Eski Türkçe koparmak anlamına gelen üz fiilinden türeyen üzüm kelimesi zamanla uzoya dönüşmüş. O gün bugündür karşı kıyının uzosu kimi zaman sevince, kimi zaman da hüzne esrikliğiyle katık olur. Tıpkı bizim kıyının rakısı gibi.    

Bir Fenike gemisiyle Kenan’dan başladığımız yolculuk gelip Ege’nin orta yerine demir attı. Muktedirlerin bunca yıldır acıtarak, ayrıştırarak bir araya gelmemesi için büyük gayret gösterdiği Ege’nin iki yakasını belki de yamas ve şerefe diyerek karşılıklı kaldırılacak uzo ve rakı kadehleri ilikleyecektir.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI