Umut ayracı
Renk renk kitap ayraçlarını kaldığı yeri unutmamak için okuduğu son sayfanın arasına koyan her okur belki de hiç bilmeden Lavoisier’in yaşamının son anında bile taşıdığı yaşam umudunu büyütüyordur.
Görsel: Ayşe Çetintaş
Şöyle bir sahne hayal edelim. Tarih 8 Mayıs 1794. Yer Paris’in eski adıyla Devrim şimdiki adıyla Concorde Meydanı. Meydanın ortasında kurulmuş bir giyotin. Giyotinin etrafında toplanmış insanlar meraklı gözlerle giyotinin keskin bıçağının tekrar tekrar düşüşünü izliyor. Bıçağın her düşüşünde bir baş gövdesinden ayrılıyor. İzleyenlerin gözünde ne korku var ne dehşet. Sıradan bir Paris günü. Meydanda giyotinin hemen ötesinde gövdesinden ayrılmış bir başın önünde diz çökmüş bir adam gözlerini kesik başın gözlerine dikmiş pür dikkat bakıyor.
Bu sahne ne bir korku filminden alıntı ne de bir romandan. Bu sahne gerçekle tevatürün iç içe geçerek hikayesi günümüze kadar ulaşan Antoine Lavoisier’in idamıdır. Lavoisier kimdir diye soracak olursanız en kısa ifadeyle modern kimyanın kurucusudur diyebilirim. “Doğanın tüm işleyişlerinde hiçbir şeyin yoktan var olmadığı, tüm dönüşümlerde maddenin miktar olarak aynı kaldığı” tespitinde bulunarak “Kütlenin Korunumu Yasasını” keşfetmiş olan kişidir Lavoisier. Kimya alanındaki çığır açan keşiflerinin yanı sıra Fransız vergi sistemine dair de önemli çalışmalar yapmıştır ki bu çalışmalar idamına giden yolun kapısını aralamıştır. Barut üretimindeki çalışmalarıyla barut ticaretini Fransa’nın en önemli gelir kaynaklarından biri haline getirmiştir. Tütüne az miktarda su ve kül eklemenin olumlu katkılar sağlayabileceğini göstermiştir. Bunların yanı sıra ağırlık ve ölçüm birimlerinin standartlaştırılması amacıyla yaptığı çalışmalarla Fransa’nın metrik sisteme geçişini olanaklı kılmıştır. Yaptıklarını alt alta sıralasam Lavoisier’in 50 yıllık ömrünün bir dakikasını bile boşa geçirmediği sanırım anlaşılmış olur.
Lavoisier ihtilal sonrası devrim karşıtı aristokratlarla ilişkisinin olması, vergi yolsuzluğu, tütünü tağşiş etme gibi göstermelik nedenlerle idama mahkûm edilmiştir. Lavoisier’in idamını engellemek için dönemin bilim insanları mahkemeye; "Yurttaş Lavoisier'in çalışmalarıyla Fransa'ya onur sağlayan büyük bir bilgin olduğunda hepimiz birleşiyor, bağışlanmasını diliyoruz" dilekçesiyle başvursa da davanın hâkimi Jean-Baptiste Coffinhal; “Cumhuriyet'in bilim insanlarına veya kimyacılara ihtiyacı yoktur. Adaletin yargısı geciktirilemez.” diyerek 8 Mayıs 1794 günü Lavoisier’i, kayınpederini ve onlarca arkadaşını alelacele giyotine göndermiştir. İlginçtir ki Lavoisier’in idamından 3 ay sonra “Devrim Mahkemesi” Coffinhal’in de idam kararını vermiş ve giyotine göndermiştir. Lavoisier’e idamından bir buçuk yıl sonra itibarı iade edilmiş ve ölümünden yüz yıl sonra da Paris’e heykeli dikilmiştir.
Tekrar yazının başındaki sahneye dönecek olursak. Lavoisier’in başının önünde diz çökerek dikkatle gözlerine bakan adam kimdir ve ne yapıyordur? Aslında sahnenin bu kısmının tevatür olma ihtimali oldukça yüksek. Ancak tevatür o kadar güzel ki sahneden çıkarmaya ne benim elim vardı ne de 1990’larda giyotinle ilgili bir belgeselde bu tevatürü yayınlayan Discovery Channel’ın eli varmış. Böylece bu tevatür gerçeğin gösterişli bir süsü olarak günümüze kadar gelmiştir.
Diz çökerek Lavoisier’in gözlerine pür dikkat bakan kişi matematikçi ve astronom Joseph-Louis Lagrange’dır. Lavoisier’in arkadaşı olan Lagrange’ın idam sırasında Devrim Meydanı’nda olduğu biliniyormuş. Hatta idamdan sonra Lagrange’ın Lavoisier’e atfen “Bu kafayı kesmeleri sadece bir an sürdü; ancak onun bir benzerinin gelmesi için yüz yıl bile yeterli olmayacaktır.” cümlesini kurduğu da tarihe kayıt olarak düşülmüştür.
Tevatür bölümüne gelecek olursak; Lavoisier Lagrange’ı idamdan önce yanına çağırarak giyotinle idam edildikten hemen sonra gözlerini dikkatle incelemesini istediği rivayet edilir. Bunu istemesindeki amaç kafası gövdesinden ayrıldıktan sonra beynin bilinçli faaliyetlerinin belirli bir süre süreceği yönündeki iddiasıymış. Eğer gözünü idamdan sonra 2 kez açıp kapatırsa bu iddiasının gerçek olduğunu kanıtlamış olacakmış. Bu nedenle de Lagrange idamdan sonra gözlerini pür dikkat Lavoisier’in gözlerine dikmiş. Bu hikâyeye dair herhangi bir kayıt olmasa da Lagrange'ın idam sırasında bulunduğu yer Lavoisier'in gözlerini görebileceği mesafenin çok ötesinde olsa da tevatür gazetesi Lavoisier’in gözlerini iki kez kırptığını yazmıştır.
Bence Lavoisier'in idamdan sonra gözlerini kırpıp kırpmadığı sorusundan daha önemli olan nokta idamından sonrasına bile uzanan bilimsel merakıdır. Elbette bu merak Lavoisier’e vahiy yoluyla gelmemiştir. Modern kimyadan vergi uzmanlığına, barut ticaretinden tütün üretimine kadar geniş bir yelpazede çalışmaları olan bu kişinin merakının nedeni için binlerce kitaptan oluşan kütüphanesine bakmamız yeterli olacaktır.
O kütüphaneye dikkatle bakacak olursak Guillaume Veireiu tarafından yazılmış ulusal gücü artırmanın ve güçlendirmenin yollarını inceleyen 1793 basımı bir kitap göreceğiz. Eğer o kitabın sayfalarını karıştırma şansımız olsaydı olasılıkla kitabın içerisinde bir kitap ayracı ile karşılaşacaktık.
Evet, bir kitap ayracı… Hani daha kitapların yekpare papirüs ya da parşömenlerden oluştuğu dönemlerde bile kullanılmış olan kitap ayracı. Gerçi o dönemlerde sayfaları ayırmak için değil de yekpare sayfada kalınan yeri işaretlemek için kullanılan bir aparat olduğu için kitap ayracı yerine kitap atacı demek daha doğru olur. Kitap ayraçları sayfalandırılmış kitapların yaygınlaşmaya başladığı VI. yüzyıldan sonra kullanılmaya başlanmış. Yaygınlaşmış derken elbette bu yaygınlaşma büyük oranda elle yazılmış dini kitapları kapsıyormuş. Bir defada bitirilmesi imkânsız olan bu kitapları okuyan din adamlarının kutsal bir kitabın sayfasını kıvırması kabul edilebilir bir davranış olmayacağı için kaldıkları yeri unutmamak ve kutsal kitabı incitmemek için kitap ayracı kullanmaya başlamışlar. Bilinen ilk kitap ayracı VI. yüzyıla tarihlenmektedir. Arkası parşömenle kaplı deriden yapılmış olan bu ayracın Mısır’daki Apa Jeremiah Manastırı’nın kalıntıları arasında bulunan el yazması Kıpti bir dini kitaba deri kayışla tutturulmuş olarak bulunduğunu da buraya not etmiş olayım.
İlk kitap ayracının kullanılmasından yaklaşık 1300 yıl sonra 8 Mayıs 1794 günü Lavoisier idamını beklerken kitap okuyormuş. Bu kitap, basım tarihini göz önüne alındığında olasılıkla Guillaume Veireiu tarafından 1793 tarihinde yayımlanmış olan “Her vatandaşın özel zenginliğini artırarak ulusal gücü artırma ve güçlendirme araçları veya tarıma, sanayiye, ticarete, finansa, yargıya, dış politikaya uygun yeni sistem” başlıklı kitaptır.
Lavoisier’i idama götürmek üzere hücresine ulusal muhafızlar girdiğinde; Lavoisier kaldığı yeri unutmamak için son okuduğu sayfanın arasına kitap ayracını koyar ve kitabı kapatır. Bir daha ne odaya dönebilir ne de kitaba kaldığı yerden devam edebilir. O günden beri renk renk, çeşit çeşit kitap ayraçlarını kaldığı yeri unutmamak için okuduğu son sayfanın arasına koyan her okur belki de hiç bilmeden Lavoisier’in yaşamının son anında bile taşıdığı yaşam umudunu büyütüyordur.
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20