10 Ekim 2024 10:21

Vadedilmiş harfler

Bugün barış umuduyla yan yana gelmiş yüzden fazla insanımızın öldürüldüğü ‘Gar Katliamının’ 9. yılı. Seslerin, sözlerin, harflerin, kelimelerin, cümlelerin yani yaşamın kana bulandığı günün yıldönümü.

Görsel: Ayşe Çetintaş

Halis Ulaş
Halis Ulaş

İsrail’in önce Filistin topraklarına ardından Lübnan’a sonrasında da kim bilir hangi topraklara saldıracağını kestiremediğimiz bir katliamın birinci yılını doldurduk. Geçen bir yılda yarıdan fazlasını çocukların ve kadınların oluşturduğu on binlerce cinayete ve yüz bini aşan yaralıya neden olan bir katliamdan bahsediyoruz.

Katliam başladığından beri İsrail başbakanı Netanyahu sık sık Tevrat’tan alıntılar yaparak çok katmanlı mesajlar veriyor. Kâh Tevrat'ın ‘Samuel’ kitabındaki "İsrail'in sonsuzluğu yalan söylemez." ifadesine göndermede bulunuyor, kâh ‘Tesniye’ kitabındaki; "Bu savaş, aydınlığın çocukları ile karanlığın çocukları arasındadır. Aydınlık karanlığa galip gelene kadar görevimizden vazgeçmeyeceğiz." bölümüne… Ya da Tevrat’ın ‘Yeşaya’ kitabından "Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına kurtuluş, kapılarına övgü adını vereceksin." bölümünü alıntılıyor. Sanırım bu mesajların en can alıcı bölümü İsrail’in sınır boylarının nereden başlayıp nerede bittiğine dair göndermelerdir. Süreç böyle ilerlerse ve İsrail katliamı durdurulmazsa, Netanyahu’nun bir sonraki Tevrat alıntısını Tekvin kitabının 15. bölümünden yapması şaşırtıcı olmayacaktır: “O gün RAB Avram'la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: Mısır Irmağı'ndan büyük Fırat Irmağı'na kadar uzanan bu toprakları, Kenliler'in, Kenizliler'in, Kadmonlular'ın, Hititler'in, Perizliler'in, Refalılar'ın, Amorlular'ın, Kenanlılar'ın, Girgaşlılar'ın, Yevuslular'ın topraklarını senin soyuna vereceğim."

Sık sık duyduğumuz İsrail’e vadedildiği iddia olunan topraklar dayanağını Tekvin’in 15. Bölümünden almaktadır. Bu topraklar rengini kandan, sesini “ah”tan almış olan Orta Doğu’nun Fırat ile Nil nehri arasında kalan, kuzey ucu bize de değen bölgesini içermektedir.  

Bugün size işte bu topraklardan bahsedeceğim. Ancak, henüz bu toprakların kimseye vadedilmediği döneminden, Ahmed Arif’in deyişiyle Havva anamızın dünkü çocuk sayıldığı günlerinden bahsedeceğim. O günler ki Yuhanna İncili’nde bahsedildiği şekliyle ‘b’aşlangıçta sözün olduğu, sözün Tanrı ile beraber olduğu, hatta sözün Tanrı olduğu günlerdir.

Zamanla sözün tanrısallığı yazıya mühürlendi. Söz önce Sümer’de çivi yazısına, ardından Eski Mısır’da hiyeroglife hapsoldu. Hapsoldu hapsolmasına ama söz gibi yazı da başlangıçta tanrıyla beraberdi. Sırrına da bir tek tanrıların aracıları erebilmişti.

Yazının üzerindeki tanrısal tılsım, yazıya ‘sıradan’ insanların da ihtiyaç duymaya başlaması ile bozuldu. Bir mağaraya depolanan hububatın miktarını kayıt altına alabilmek için, gemilerle uzak diyarlara gönderilecek ticari malları listeleyebilmek için ya da sevgiliye duygularını ifade edebilmek amacıyla yazılan bir şiir için yazı gökten yere indi. Hem de işin zoruna kaçmadan…

İşte bu ahval ve şerait içinde tarihin mor insanları Fenikeliler bu ihtiyacı karşılayacak ilk adımı attılar: Bir alfabe. Alfabenin harflerini Sümerlerden almaya kalksalar okumak için ayrı, yazmak için de ayrı bir okul açmak zorunda kalabilirlerdi. Eski Mısır’ın hiyerogliflerini harf olarak kullansalar her yazarın bir ressam olması gerekebilirdi. Bu nedenle Fenikeliler 22 harften oluşan herkesin okuyup yazabileceği basitlikte harfler kullandılar. Böylece yazıyı tanrıların ve aracılarının elinden alıp halkın kullanımına sundular. Bunu yaparken de sadece etraflarına baktılar.

İlk gördükleri toprağı işlerken yularından tuttukları, aç kaldıklarında kesip etini yedikleri, üşüdüklerinde derisinden kıyafet diktikleri, Nazım’ın deyişiyle sofradaki yeri kadınımızdan önce gelen öküzdü. İlk harflerinin adını ona verdiler ve “Alef” dediler. Bu harf Arapçaya ‘elif’ Yunancaya ‘alfa’ (α), Latin Alfabesine de ‘A’ olarak girmiştir. Eğer alfabemizin ilk harfi olan A’nın öküzle ilişkisini anlamak isterseniz A harfini ters çevirmeniz yeterlidir. “∀”, ne dersiniz boynuzlu bir öküzü andırmıyor mu?

Ardından kendilerini sıcaktan, soğuktan ve vahşi hayvanlardan koruyan evlerini, alfabelerinin ikinci harfi olarak onurlandırdılar.  Küçücük avlusu ile tek göz bir evi andıran bu harfe “Bet” dediler. Göktürkler bu harfi aldı ve kendi evleri olan bir çadıra evriltti. Biz de tek göz olan bu evi alıp iki odalı B harfi olarak abecemizin ikinci harfi yaptık. “Bet” harfi belki de alfabenin en hatırlısıdır.

Yahudi mistisizminin önemli kitaplarından sayılan Zohar’ın altıncı bölümü, tanrı âlemleri yaratırken harflerin tanrının huzurunda arzı endam edişini anlatır. Harfler sondan başa doğru huzura gelir. Sıra “Bet” harfine geldiğinde; “Bet” tanrıdan kendisini yaradılışın başına koymasını talep eder ve tanrı da bu talebini kabul eder. Belki de bu nedenle Eski Ahit’in ilk kitabı olan “Yaratılış Kitabı” ‘başlangıçta’ anlamına gelen ’bereshit’ sözcüğü ile başlar. Yani “Eski Ahit”te yaratılışın en başındaki harf “Bet”tir. “Bet” harfi Arapçaya “Be” olarak geçer. “Be” harfinin de İslamiyet’te hatırı büyüktür. Hatta Hazreti Ali’nin; “İlahi sırlar peygamberlere inen kitaplardadır, peygamberlere inen kitapların sırrı Kuran’dadır, Kuran’ın sırrı Fatiha suresinde, Fatiha’nın sırrı besmelede, besmelenin sırrı B harfinde, B’nin sırrı ise altındaki noktadadır, işte o nokta benim.” dediği rivayet olunur. Bu arada Kuran’da tüm surelerin “Bismillahirahmanrahim” ile başladığı göz önüne alındığında Kuran’ın başlangıcında da “Be” harfinin olduğu söylenebilir.

Yeniden Fenikelilere dönecek olursak kendilerine üçüncü harf olarak Orta Doğu’nun çöllerinde kendilerine yoldaşlık yapan deveyi seçtiler ve bu harfe de “Gimel” adını verdiler. Sizce de bu harf devenin hörgücüne benzemiyor mu? Kim bilir belki ilk alfabe Orta Asya’da ortaya çıksaydı üçüncü harf deve yerine atı simgelerdi.

“Gimel”den sonra kapıydı, pencereydi, kancaydı, silahtı, duvardı, tekerlekti derken Fenikeliler 22 harflik alfabelerini tamamlamış ve insanlığın hizmetine sunmuş. İbraniceden Aramiceye, Arapçadan Yunancaya, Latinceden Kiril alfabesine kadar birçok alfabe Fenike alfabesinden köken almıştır.

Binlerce yıldır her dilde harfler yan yana gelerek sözleri, sözler yan yana gelerek cümleleri, cümleler yan yana gelerek yaşamı inşa ediyor. Tıpkı binlerce yıldır insanların yan yana gelerek yaşamı inşa etmesi gibi. 

Bugün 10 Ekim 2024. Bugün on binlerce insanın barışı inşa etme umuduyla Ankara Garı’nın önünde yan yana gelmesinin yıl dönümü. Bugün barış umuduyla yan yana gelmiş yüzden fazla insanımızın öldürüldüğü ‘Gar Katliamının’ 9. yılı. Bugün seslerin, sözlerin, harflerin, kelimelerin, cümlelerin yani yaşamın kana bulandığı günün yıldönümü.

Evet, insanın alfabe ile tanışmasının üzerinden 3000 yılı aşkın süre geçti. Ne yazık ki 3000 yıldır “vadedilmiş topraklar” diye diye bütün kelimelere kan bulaştırdık. Cemal Süreya’nın deyişiyle “Bütün kelimelerin altında kan var.”

Tüm semavi dinlerde başlangıç “B” harfi ile olmuş. Gelin bizde insanlığın yeni başlangıcını “B” harfi ile yapalım. “B” harfinin yanına da “vadedilmiş harfler” olarak “A”,“R”, “I” ve “Ş” ekleyelim. Ne dersiniz çok mu zor? 

Merkalısına not: Yıllar önce öykücülüğü ile tanıyarak başucuma koyduğum Mahir Ünsal Eriş yıllar sonra Töre Sivrioğlu ile birlikte bu kez arkeolog ve tarihçiliği ile yaşamıma “geri döndü”. Sadece geri dönmekle kalmayıp 2023 yılında yayınladığı “Babil Kulesi Kitabı” ile zihnimde yeni pencereler açarak bu yazının filizlenmesine sebep oldu. 

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI