Vadedilmiş harfler
Bugün barış umuduyla yan yana gelmiş yüzden fazla insanımızın öldürüldüğü ‘Gar Katliamının’ 9. yılı. Seslerin, sözlerin, harflerin, kelimelerin, cümlelerin yani yaşamın kana bulandığı günün yıldönümü.
Görsel: Ayşe Çetintaş
İsrail’in önce Filistin topraklarına ardından Lübnan’a sonrasında da kim bilir hangi topraklara saldıracağını kestiremediğimiz bir katliamın birinci yılını doldurduk. Geçen bir yılda yarıdan fazlasını çocukların ve kadınların oluşturduğu on binlerce cinayete ve yüz bini aşan yaralıya neden olan bir katliamdan bahsediyoruz.
Katliam başladığından beri İsrail başbakanı Netanyahu sık sık Tevrat’tan alıntılar yaparak çok katmanlı mesajlar veriyor. Kâh Tevrat'ın ‘Samuel’ kitabındaki "İsrail'in sonsuzluğu yalan söylemez." ifadesine göndermede bulunuyor, kâh ‘Tesniye’ kitabındaki; "Bu savaş, aydınlığın çocukları ile karanlığın çocukları arasındadır. Aydınlık karanlığa galip gelene kadar görevimizden vazgeçmeyeceğiz." bölümüne… Ya da Tevrat’ın ‘Yeşaya’ kitabından "Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına kurtuluş, kapılarına övgü adını vereceksin." bölümünü alıntılıyor. Sanırım bu mesajların en can alıcı bölümü İsrail’in sınır boylarının nereden başlayıp nerede bittiğine dair göndermelerdir. Süreç böyle ilerlerse ve İsrail katliamı durdurulmazsa, Netanyahu’nun bir sonraki Tevrat alıntısını Tekvin kitabının 15. bölümünden yapması şaşırtıcı olmayacaktır: “O gün RAB Avram'la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: Mısır Irmağı'ndan büyük Fırat Irmağı'na kadar uzanan bu toprakları, Kenliler'in, Kenizliler'in, Kadmonlular'ın, Hititler'in, Perizliler'in, Refalılar'ın, Amorlular'ın, Kenanlılar'ın, Girgaşlılar'ın, Yevuslular'ın topraklarını senin soyuna vereceğim."
Sık sık duyduğumuz İsrail’e vadedildiği iddia olunan topraklar dayanağını Tekvin’in 15. Bölümünden almaktadır. Bu topraklar rengini kandan, sesini “ah”tan almış olan Orta Doğu’nun Fırat ile Nil nehri arasında kalan, kuzey ucu bize de değen bölgesini içermektedir.
Bugün size işte bu topraklardan bahsedeceğim. Ancak, henüz bu toprakların kimseye vadedilmediği döneminden, Ahmed Arif’in deyişiyle Havva anamızın dünkü çocuk sayıldığı günlerinden bahsedeceğim. O günler ki Yuhanna İncili’nde bahsedildiği şekliyle ‘b’aşlangıçta sözün olduğu, sözün Tanrı ile beraber olduğu, hatta sözün Tanrı olduğu günlerdir.
Zamanla sözün tanrısallığı yazıya mühürlendi. Söz önce Sümer’de çivi yazısına, ardından Eski Mısır’da hiyeroglife hapsoldu. Hapsoldu hapsolmasına ama söz gibi yazı da başlangıçta tanrıyla beraberdi. Sırrına da bir tek tanrıların aracıları erebilmişti.
Yazının üzerindeki tanrısal tılsım, yazıya ‘sıradan’ insanların da ihtiyaç duymaya başlaması ile bozuldu. Bir mağaraya depolanan hububatın miktarını kayıt altına alabilmek için, gemilerle uzak diyarlara gönderilecek ticari malları listeleyebilmek için ya da sevgiliye duygularını ifade edebilmek amacıyla yazılan bir şiir için yazı gökten yere indi. Hem de işin zoruna kaçmadan…
İşte bu ahval ve şerait içinde tarihin mor insanları Fenikeliler bu ihtiyacı karşılayacak ilk adımı attılar: Bir alfabe. Alfabenin harflerini Sümerlerden almaya kalksalar okumak için ayrı, yazmak için de ayrı bir okul açmak zorunda kalabilirlerdi. Eski Mısır’ın hiyerogliflerini harf olarak kullansalar her yazarın bir ressam olması gerekebilirdi. Bu nedenle Fenikeliler 22 harften oluşan herkesin okuyup yazabileceği basitlikte harfler kullandılar. Böylece yazıyı tanrıların ve aracılarının elinden alıp halkın kullanımına sundular. Bunu yaparken de sadece etraflarına baktılar.
İlk gördükleri toprağı işlerken yularından tuttukları, aç kaldıklarında kesip etini yedikleri, üşüdüklerinde derisinden kıyafet diktikleri, Nazım’ın deyişiyle sofradaki yeri kadınımızdan önce gelen öküzdü. İlk harflerinin adını ona verdiler ve “Alef” dediler. Bu harf Arapçaya ‘elif’ Yunancaya ‘alfa’ (α), Latin Alfabesine de ‘A’ olarak girmiştir. Eğer alfabemizin ilk harfi olan A’nın öküzle ilişkisini anlamak isterseniz A harfini ters çevirmeniz yeterlidir. “∀”, ne dersiniz boynuzlu bir öküzü andırmıyor mu?
Ardından kendilerini sıcaktan, soğuktan ve vahşi hayvanlardan koruyan evlerini, alfabelerinin ikinci harfi olarak onurlandırdılar. Küçücük avlusu ile tek göz bir evi andıran bu harfe “Bet” dediler. Göktürkler bu harfi aldı ve kendi evleri olan bir çadıra evriltti. Biz de tek göz olan bu evi alıp iki odalı B harfi olarak abecemizin ikinci harfi yaptık. “Bet” harfi belki de alfabenin en hatırlısıdır.
Yahudi mistisizminin önemli kitaplarından sayılan Zohar’ın altıncı bölümü, tanrı âlemleri yaratırken harflerin tanrının huzurunda arzı endam edişini anlatır. Harfler sondan başa doğru huzura gelir. Sıra “Bet” harfine geldiğinde; “Bet” tanrıdan kendisini yaradılışın başına koymasını talep eder ve tanrı da bu talebini kabul eder. Belki de bu nedenle Eski Ahit’in ilk kitabı olan “Yaratılış Kitabı” ‘başlangıçta’ anlamına gelen ’bereshit’ sözcüğü ile başlar. Yani “Eski Ahit”te yaratılışın en başındaki harf “Bet”tir. “Bet” harfi Arapçaya “Be” olarak geçer. “Be” harfinin de İslamiyet’te hatırı büyüktür. Hatta Hazreti Ali’nin; “İlahi sırlar peygamberlere inen kitaplardadır, peygamberlere inen kitapların sırrı Kuran’dadır, Kuran’ın sırrı Fatiha suresinde, Fatiha’nın sırrı besmelede, besmelenin sırrı B harfinde, B’nin sırrı ise altındaki noktadadır, işte o nokta benim.” dediği rivayet olunur. Bu arada Kuran’da tüm surelerin “Bismillahirahmanrahim” ile başladığı göz önüne alındığında Kuran’ın başlangıcında da “Be” harfinin olduğu söylenebilir.
Yeniden Fenikelilere dönecek olursak kendilerine üçüncü harf olarak Orta Doğu’nun çöllerinde kendilerine yoldaşlık yapan deveyi seçtiler ve bu harfe de “Gimel” adını verdiler. Sizce de bu harf devenin hörgücüne benzemiyor mu? Kim bilir belki ilk alfabe Orta Asya’da ortaya çıksaydı üçüncü harf deve yerine atı simgelerdi.
“Gimel”den sonra kapıydı, pencereydi, kancaydı, silahtı, duvardı, tekerlekti derken Fenikeliler 22 harflik alfabelerini tamamlamış ve insanlığın hizmetine sunmuş. İbraniceden Aramiceye, Arapçadan Yunancaya, Latinceden Kiril alfabesine kadar birçok alfabe Fenike alfabesinden köken almıştır.
Binlerce yıldır her dilde harfler yan yana gelerek sözleri, sözler yan yana gelerek cümleleri, cümleler yan yana gelerek yaşamı inşa ediyor. Tıpkı binlerce yıldır insanların yan yana gelerek yaşamı inşa etmesi gibi.
Bugün 10 Ekim 2024. Bugün on binlerce insanın barışı inşa etme umuduyla Ankara Garı’nın önünde yan yana gelmesinin yıl dönümü. Bugün barış umuduyla yan yana gelmiş yüzden fazla insanımızın öldürüldüğü ‘Gar Katliamının’ 9. yılı. Bugün seslerin, sözlerin, harflerin, kelimelerin, cümlelerin yani yaşamın kana bulandığı günün yıldönümü.
Evet, insanın alfabe ile tanışmasının üzerinden 3000 yılı aşkın süre geçti. Ne yazık ki 3000 yıldır “vadedilmiş topraklar” diye diye bütün kelimelere kan bulaştırdık. Cemal Süreya’nın deyişiyle “Bütün kelimelerin altında kan var.”
Tüm semavi dinlerde başlangıç “B” harfi ile olmuş. Gelin bizde insanlığın yeni başlangıcını “B” harfi ile yapalım. “B” harfinin yanına da “vadedilmiş harfler” olarak “A”,“R”, “I” ve “Ş” ekleyelim. Ne dersiniz çok mu zor?
Merkalısına not: Yıllar önce öykücülüğü ile tanıyarak başucuma koyduğum Mahir Ünsal Eriş yıllar sonra Töre Sivrioğlu ile birlikte bu kez arkeolog ve tarihçiliği ile yaşamıma “geri döndü”. Sadece geri dönmekle kalmayıp 2023 yılında yayınladığı “Babil Kulesi Kitabı” ile zihnimde yeni pencereler açarak bu yazının filizlenmesine sebep oldu.
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20