Hayır, asgari ücretin artırılması fast-food çalışanlarına zarar vermiyor
Fast-food şirketleri, iş kaybına yol açacağını iddia ederek işçiler için endişe kisvesi altında Kaliforniya'daki asgari ücret artışına karşı çıktı. Tasarı kabul edildi ve rakamlar ortada.
![Hayır, asgari ücretin artırılması fast-food çalışanlarına zarar vermiyor](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/171120.jpg)
Fotoğraf:Marcel Heil/Unsplash
Kaliforniya geçtiğimiz eylül ayında AB 1228'i (yasa tasarısı) kabul ederek fast-food çalışanları için asgari ücreti saat başına 15.50 dolardan 20 dolara çıkardığında -ülkedeki en yüksek ücret- endüstri buna bilindik tehditlerle karşılık verdi. Eğer fast-food şirketleri ve franchise sahipleri işçilere yaşanabilir bir ücrete yakın ödeme yapmak zorunda kalırlarsa, aradaki farkı kapatmak için fiyatları yükseltmek, insanları işten çıkarmak ve işçileri topluca robotlarla değiştirmek zorunda kalacaklardı.
Ücret tabanı nisan ayından bu yana yürürlükte olduğuna göre, bu tehditlerin içi boş görünüyor.
Berkeley'deki California Üniversitesi Çalışma ve İstihdam Araştırma Enstitüsünden Michael Reich ve Denis Sosinskiy tarafından hazırlanan bir çalışma raporuna göre, fast-food çalışanları için asgari ücretin 20 dolara yükseltilmesi işçi başına ortalama yüzde 18'lik bir ücret artışına yol açmış ancak fast-food istihdamını azaltmamıştır. Zincirler ve menü kalemleri arasında bazı farklılıklar olmakla birlikte fiyatlar artmış, ancak ortalama yüzde 3.7'lik artış (Reich ve Sosinskiy'nin ifadesiyle “4 dolarlık bir hamburgerde yaklaşık 15 sent”) marjinal kalmıştır. Araştırmacılar, tüketicilerin artan maliyetlerin neredeyse üçte ikisini absorbe ettiğini tahmin ediyor.
Reich ve Sosinskiy'nin çalışması, fast-food endüstrisinin herhangi bir yerdeki herhangi bir yargı mercisi asgari ücret artışını önerdiğinde tercih ettiği argümanın rüzgarını biraz azaltmalıdır. Yasa koyucular ne zaman ciddi bir teklifte bulunsa, endüstri destekçileri-ABD'deki tüm düşük ücretli endüstrilerin yardımcıları gibi- sürekli olarak iş kaybı tehdidini öne sürerek, işçi sınıfına yönelik endişelerinin ardında insanlara daha fazla ödeme yapmaktan duydukları hoşnutsuzluğu gizlerler.
Sektörün Kaliforniya'daki artışa tepkisi de bir istisna değildi. Uluslararası Franchise Derneği (IFA) sözcüsü, zammın yürürlüğe girmesinden birkaç ay sonra yaptığı açıklamada, “Her gün restoranların kapandığına, çalışanların iş kaybına uğradığına, çalışma saatlerinin azaltıldığına ve tüketiciler için gıda fiyatlarının yükseldiğine dair manşetler görüyorsunuz” dedi.
Yasama mücadelelerinde genellikle fast-food şirketlerinin yardımcısı olarak işlev gören IFA, AB 1228'in ve fast-food çalışanlarının iş yeri koşullarını ve ücretlerini iyileştirmeye yönelik önceki bir girişimin önde gelen muhaliflerinden biriydi. Yasanın kabulünden bu yana örgüt ve diğer fast-food sektörü savunucuları yasaya karşı olduklarını dile getirmeye devam ettiler.
TEK SORUN DÜŞÜK ÜCRETLER DEĞİL
Yeni çalışmada bazı boşluklar var. Düşük ücretli bir işte çalışan herkesin bildiği gibi, işverenler tasarruf etmek istiyorlarsa, işçilerin saatlik ücretlerini düşürmeyebilirler, ancak işte geçirdikleri saat sayısını azaltacaklardır. Reich ve Sosinskiy, gerekli veriler mevcut olmadığı için yasanın çalışma saatleri üzerindeki etkisini değerlendirmedi. Ancak AB 1228, kabul edilmesinin üzerinden bir yıldan biraz fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ soru işaretleri taşısa da adalet yolunda atılmış bir adım gibi görünüyor.
Ancak bu sadece bir adım. Fast-food çalışanlarını zorlayan sorunlar her zaman düşük ücretin ötesine geçmiştir ve fast-food şirketlerini diğer herkesin zararına zenginleştiren bir endüstri güç dinamiğinin belirtisidir.
Ücret hırsızlığını ele alalım: Ekonomist David Weil tarafından 2012 yılında yapılan ve yaygın olarak atıfta bulunulan bir çalışmada, franchise sahipleri tarafından işletilen fast-food restoranlarında çalışanlara, şirket tarafından işletilen mağazalarda aynı işi yapan çalışanlara kıyasla beş yıllık bir süre içinde ortalama 4 bin 265 dolar daha fazla geri ödeme yapıldığı tespit edilmiştir. Weil'in teorisine göre bunun nedeni, fast-food şirketlerinin franchise alanların ham maddeye ne kadar ödeyeceğini büyük ölçüde kontrol etmesi ve müşterilerden ne kadar ücret alabileceklerine sınır koymasıydı. (Örneğin Subway, herhangi bir footlong sandviçi 6.99 dolara sunan ulusal bir reklam kampanyası başlattığında, çoğu franchiseın buna katılmaktan başka seçeneği yoktur). Sonuç olarak, maaş bordrosu, bir franchise alanın bilançosunda (çarpık) tasarruf yapabileceği birkaç alandan biridir.
Kaliforniya düzenleyicileri ve yasa koyucuları AB 1228'i yazarken bu güç uyuşmazlığını görmezden gelmediler. Yasa, ister franchise alanlara ister McDonald's Corporation gibi çok uluslu şirketlere ait olsun, ülke çapında altmış veya daha fazla lokasyona sahip bir zincirin parçası olan restoranlar için dar kapsamlı olarak uygulanmaktadır.
Yasa, asgari ücret artışının ötesinde, işçilerden ve sektör personelinden oluşan ve eyalet düzenleyici kurumlarına standartlar önerebilecek ve tüm sektör için asgari ücreti yükseltebilecek bir “fast food konseyi” de kurdu.
Bu konseye yaptırım gücü verecek olan daha önceki bir yasa tasarısı eyalet yasama meclisinden geçmişti. Ancak IFA'nın bu tasarıyı geçersiz kılacak bir oylama önlemini başarılı bir şekilde sunmasının ardından yasa koyucular, sektörün tepkisini daha az çekecek bir uzlaşma tasarısı hazırladılar. Sonuç AB 1228 oldu.
KURUMSAL GÜCÜN PEKİŞTİRİLMESİ
AB 1228'in asgari ücret artışı şimdiden işçilere fayda sağlamış olsa da, fast-food şirketleri için daha fazla para kazanmanın ve güçlerini pekiştirmenin bir yolu olduğu da ortaya çıktı. Reich ve Sosinskiy'nin de belirttiği gibi, fast-food şirketleri franchise sahiplerinin kendilerine ödediği telif ücretlerini genellikle kâra göre değil gelire göre değerlendirmektedir. Bu nedenle, franchise alanlardan topladıkları para, fiyatlar yükseldikçe artan iş gücü maliyetini telafi etmek için artmaya hazırdır.
Şöyle düşünün: Bir fast-food restoranının artan işçilik maliyetlerini telafi etmek için fiyatları artarsa ve trafik sabit kalırsa (Aynı markanın tüm restoranları ve bölgedeki rakiplerinin çoğu da fiyatları artırdığında olmasını beklediğiniz gibi), kapıdan giren para miktarı -gelir- artsa bile restoranın kârı aynı kalacaktır. Daha yüksek maaş bordrosu, bir restoranın geçmişte elde ettiği kârı elde etmek için daha fazla para harcaması gerektiği anlamına gelir.
Ancak McDonald's Corporation gibi franchise verenler, kendi paylarını kâr üzerinden değil, restoranın brüt geliri üzerinden değerlendiriyor. McDonald's için bu rakam yüzde 4 ila 5'tir. Subway için bu oran yüzde 8, artı reklam için yüzde 4.5'lik bir ücrettir. Bir franchise alanın kârı bir yıldan diğerine aynı kalabilir, hatta düşebilir, ancak geliri her arttığında, şirket bundan daha fazla para kazanır.
AB 1228'den kaynaklanan kazanımlar bir nesil fast-food çalışanı için ne kadar önemli olursa olsun, sektörün kalbindeki güç dinamiklerinde daha köklü değişiklikler yapılmadığı sürece, işçi sömürüsü fast-food'da hardal ve ketçap kadar yaygın olmaya devam edecektir.
Jacobin’den çeviren Evrensel
Evrensel'i Takip Et