Ölüm saçan düzenleri karşısında hayatlarımız için mücadeleye!
Edebi eserlerde sıklıkla gelmeyeni beklemeye dair sembollerle karşılaşırız. Çünkü asla gelmeyecek bir treni, gemiyi, Godot’yu beklemek trajiktir.
“Düzeniniz ölüm saçıyor!” Aydın Güzelhisar Kız Öğrenci Yurdu’nda ihmaller sonucu hayatını kaybeden Zeren’in ardından sıra arkadaşları, yurt arkadaşları ve onunla aynı kaderi paylaşmaktan korkan binlerce genç yazmıştı bu sözü duvarlara. Davada asansör bakımını yapan şirket haksız bulunmuş, iki sanığa toplam 8 yıl 5 ay 20 gün hapis cezası verilmiş, bir kişi ise beraat etmişti. Geçtiğimiz günlerde gördük ki Zeren’i öldüren asansörler hâlâ tamir edilmemiş bile.
Bu cinayetin üstünden bir sene geçti ama geçen yıl sokaklara dökülen KYK yurdu öğrencilerinin talepleri güncelliğini koruyor. Dökülen duvarlar, yemeklerden çıkan böcekler, bakımı yapılmayan asansörler, kapasitesinden fazla öğrenci barındıran odalar… Yurt koşuları kötüleşiyor, öğrencilerin daha fazla yurt talebine ise iktidar odalara daha fazla ranza sıkıştırarak cevap veriyor.
Koşulları iyileştirmediği gibi daha da kötüleştirmek için canını dişine takan iktidar bu dönem kamuda tasarruf tedbirleriyle eğitim hayatını kuşatıyor. Hemen hemen her üniversitede ringler iptal ediliyor, laboratuvar malzemelerinden kısılıyor, güzel sanat fakültelerinde malzemeleri öğrenciler karşılıyor, kütüphaneler ve fakülte binaları erkenden kapatılıyor, tuvaletlere sabun koyulmuyor, temizlik görevlisine “bütçesi olmayan” liseler tuvalet temizleyen velilerle gündem oluyor! İktidarın “tasarruf” tedbirleri nedense bir tek patronlara uzanmıyor, öğrencilerin en temel ihtiyaçları bile gözden çıkarılıyor!
ASLAN PAYI MI, SUS PAYI MI?
2025 bütçe tasarısında 1 trilyon 452 milyar TL’yi eğitime ayırmasıyla övünüyor tek adam rejimi oysaki bu miktar, geçtiğimiz yıllardan farklı olarak, yüzde 10’u bile bulmuyor. Peki biz gençlere ayrılmayan bu bütçe nereye gidiyor? İşte karşınızda hem Türkiye’nin ihracat kalemini hem de Gazze’de hastaneleri patlatan şirketlerin katıldığı SAHA EXPO. Cumhurbaşkanlığı himayesinde, 6 bakanlık ve Savunma Sanayii Başkanlığının desteğiyle düzenlenen bu fuarda milyar dolarlık anlaşmalar yapıldı. Aynı Cumhurbaşkanlığı geçtiğimiz hafta “İsrail’e silah ambargosu için girişim başlattık” diye açıklama yapmıştı. Öğrencilerin sabunundan edilen tasarruf işte bu şekilde Filistin’in üzerine bomba olarak yağmaya devam ediyor. İktidar bu ikiyüzlü ilişkiyi gizliyor, “İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye” diyerek çığırtkanlığa devam ederken savunma sanayiye ayrılan bütçeyi meşrulaştırıyor.
Filistin halkıyla dayanışmayı dilinden düşürmeyenlerin gerçekte Gazze’yi bombalayan uçakların yakıtını fonladığı ortada. Dolayısıyla Filistin halkının mücadelesine destek olmak, işgali durdurmaksa hedefimiz bu hamasete kanmayacağız. Batının “özgürlük”, “insan hakları”, “medeniyet” mitleri Gazze ve Lübnan’daki katliamlara koşulsuz destek olan AB ülkeleriyle, “Filistin davası” ise İsrail ile ticareti tam gaz sürdüren “Filistin yanlısı” hükümetlerle her gün yeniden sınanıyor! Gözümüzün önünde büyüyen Emperyalist-siyonist barbarlık, dünya halklarına “özgürlük”, “insan hakları” gibi değerler hakkında artık emperyalistlerin neden konuşamayacağını, bu değerlerin yalnızca ezilen sınıfların saflarında yaşayabileceğini gösteriyor.
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
Emperyalist kapitalizmin sömürü, savaş ve şiddet ortamı her ülkede farklı etkilerle büyümeye, halkların nefesini kesmeye devam ediyor. Türkiye de bu “havanın” müdavimlerinden… Geçtiğimiz iki hafta da genç kadınlar bu boğucu havada biraz olsun nefes almak için, “hayatları” için mücadeleyi büyüttüğüne şahit olduk. Ayşenur ve İkbal’in öldürülmesinden sonra binlerce kadın kampüslerden, liselerden sokaklara döküldü. Belki hayatında ilk defa bir eyleme katılan kadınlar tüm cesaretleriyle önlerine dikilen barikatları, etten duvarları aştılar. Bu haftalarda en çok dillendirilen söz “Kadın cinayetleri politiktir!” oldu. Kadınlar yaşama hakkını ellerinden alanların sadece erkek şiddetiyle sınırlı olmadığının, bu şiddetin devlet eliyle büyütüldüğünün farkında olarak cinayetlerin sistematikliğine dikkat çektiler. Cezasızlığa karşı 6284 ve İstanbul Sözleşmesi yaşatır dediler. En son Özgecan Aslan cinayetinde yaygın bir biçimde ses çıkaran liseli kadınlar da şiddet sarmalına karşı ayağa kalktı. Hepimiz farkındayız ki çatlayacak bir sabır taşı, geçilecek bir eşik kalmadı artık. İkbal’den Rojin’e bu coğrafyanın kadınları şunu bir kez daha gördü; ya şiddet, eşitsizlik ve her adımımızdan kaygı duyarak yaşamak ya da haklarımız, hayatlarımız, güvenli bir gelecek için mücadele!
Edebi eserlerde sıklıkla gelmeyeni beklemeye dair sembollerle karşılaşırız. Çünkü asla gelmeyecek bir treni, gemiyi, Godot’yu beklemek trajiktir. Beklemek insanı eylemsizliğe iter, kim olduğunu ve neler yapabileceğini unutturur. Bu düzen bizleri böyle bir eylemsizliğe itiyor. Yapmaya iznimizin olduğu tek şey ise değişimin hayalini kurmak. Güzel bir yaşamı düşlemek bunu talep etmek bu eylemsizliği kırmanın ilk adımıdır ama yetmez. “Güzel günler gelmez bize, biz güzel günlere yürümedikçe!”, öyleyse şimdi atacağımız adım bu yürüyüşü başlatmak, sınıf sınıf, fakülte fakülte bir yanımızdaki sınıf arkadaşımızın kolundan tutarak, kimsenin gelmeyeni beklemesine izin vermeyerek yürümek olmalı.
İnsanca yaşama hakkında birleşen, düzeniniz ölüm saçıyor diyen kadınların bahsettiği düzeni tüm çıplaklığıyla ortaya koymak bu sayıdaki niyetimiz. Şiddete karşı yaşamı savunanların mücadelesi doğuyor ve daha büyük bir karalılıkla, inatla yeşerecek. Tacize karşı CİTÖK’ü, şiddete karşı 6284’ü, baskı ve yasaklara karşı dayanışmayı örgütlüyor kadınlar ve her gün yeni yöntemlerle bir araya gelecekler. Sessiz olmamızı istiyorlarsa eğer sesimizin daha gür çıkabileceği topluluklar, kulüpler kuracağız. Bu toplulukları mücadelenin adresi haline getireceğiz. Güvenli bir kampüsü ve yaşamı inşa etmenin yollarını arayacağız. “Cezasızlığa karşı ayaktayız. Haklarımız ve hayatlarımız için mücadeleye!” bu sloganla birliğimizi bugünden 25 Kasım’a, Kadına Şiddetle Mücadele Günü’ne taşıyacağız. Dört bir yanda görebiliyoruz ki hayatlarımız pamuk ipliğine bağlı. Biz mücadelemizle çelikten ipler eğireceğiz, yelekler öreceğiz. Ölüm saçan düzeni yaşamakta ısrar edenlerin sesiyle yıkacağız. Eşit, özgür, demokratik ve yaşamlarımızın değerli olduğu bir ülkeyi beraber kuracağız.
Evrensel'i Takip Et