Sistem öğrenci değil, mavi yakalı askerler yetiştiriyor
Öğrenciler okuldan koparılıyor, iş öğrenme bahanesiyle sanayiye sürgün ediliyor. Çark bu şekilde dönüyor. Sistem bu şekilde kendisine mavi yakalı yeni askerler yetiştiriyor.
Fotoğraf: DHA
Tuzla’dan metal işçisi
MESEM’lerde yaşanan iş kazalarına ve iş cinayetlerine Evrensel aracılığıyla tanık oluyoruz. Yakın zaman önce 14 yaşında bir MESEM’linin Manisa’da hayatını kaybettiğini öğrendim.
Ben yakın zaman önce iş yeri değiştirdim. Yaklaşık birkaç hafta oluyor. Hem eski çalıştığım fabrikada hem de yeni girdiğim fabrikada çalışan stajyer liseliler vardı. MESEM’li olmasalar bile onlar da MESEM’lilere yakın şeyler yaşadıkları için, bir torna ustası olarak MESEM konusuna ilişkin naçizane fikir ve gözlemlerimi paylaşmak istedim.
Daha önce çalıştığım fabrikada stajyerlerle farklı bölümlerde olduğumuz için onlarla pek bir sohbet muhabbetimiz olmuyordu. Anca denk geldikçe kısa sohbetlerimiz olabiliyordu. O kısa sohbetlerden çıkardığım kadarıyla da okullarını boş vermiş durumdalardı. Okula dair genel bir umursamaz havaları vardı. Çünkü hiçbirinin okuldan bir beklentisi kalmamıştı. “Okursak okuruz, okuyamazsak da yapacak bir şey yok. Okuyanın hali ortada” havasındaydılar.
Anladığım kadarıyla sistem bu şekilde işliyor. Öğrenciler okuldan koparılıyor, iş öğrenme bahanesiyle sanayiye sürgün ediliyor. Çark bu şekilde dönüyor. Sistem bu şekilde kendisine mavi yakalı yeni askerler yetiştiriyor.
Şu an çalıştığım fabrikadaysa işe yeni başladım. Burada da üç stajyer öğrenci var. Bir gün bir tanesine sordum, “Dersler nasıl?” diye. “Abi çok iyi. Sürekli takdir belgesi alıyorum” dedi. Bu böyle deyince peşine, muhabbet olsun diye “O zaman sana birkaç soru sorayım mı?” dedim, devam ettik muhabbete. Kabul etti. Ama baştan uyardı. Matematik, geometri gibi dersleri görmediklerini söyledi. Tarih, edebiyat, coğrafya gibi dersleri varmış sadece. “Tamam” dedim. İlk psikolojik romanı sordum, bilmiyor. Cebelitarık Boğazı’nın yerini soruyorum, bilmiyor. Türkiye’nin en yüksek dağını soruyorum, onu da bilmiyor. Şaşırdım. Sordum bu defa, “Siz en temel bilgileri bilmiyorsunuz daha. Nasıl takdir alıyorsunuz?” Cevap verdi. “Abi takdir almaktan kolay ne var? Herkese verip geçiyorlar zaten.”
Bu benim üç tanesiyle sohbetimden çıkardığım sonuç tabii ama belli ki Türkiye’de eğitimin geldiği durum bu. Gençler eğitimden tamamen vazgeçmiş. Çünkü aslında, okullar çocuklardan çoktan vazgeçmiş durumda.
Bu işin bir tarafı. Bir de işin normal bir işçi gibi çalıştırılmaları tarafı var. Daha lise çağındaki gençler, ağır parçalar kaldırıyor, yanlış bir iş yaptığında azarlanıyor. Bu çocuklar durmaksızın çalıştırılıyor. Fabrika içerisinde durmadan oradan oraya koşturup iş veriyorlar çocuklara. Yetmiyor, bir de en ufak bir eksiği olsa, çocuklar karşılarında çatık kaşlı ustaları buluyorlar. Bu staj işi tamamen patronların işine yarıyor. Patron bu işten maksimum verim alıyor. Ucuz değil, tamamen bedava bir iş gücü imkanına sahip oluyor. Oradan oraya koşturan çocuk yaştaki stajyerler de arada bir mola yapıp sigara içmelerine izin verilirse mutlu oluyorlar. Patronları zengin eden sistem, çocuklara beş dakikalık molayı bile çok görüyor bazen.
Demem odur ki eğitimden tamamen uzaklaşmış ve iş yerlerinde patronlar tarafından hoyratça kullanılan çocuk yaşta, lise düzeyinde stajyerler bunlar. Bu sömürü son bulacaksa da sadece onların kendilerinin tek başlarına bunu istemeleriyle olmaz bu iş. Fabrikalarda uzun yıllardır çalışan işçilerin de hep birlikte bu duruma itiraz etmesi lazım. Çocukların daha iyi eğitim alabildiği bir ülkeyi de hep birlikte istemeliyiz. Çünkü sadece o zaman gerçekleşebilir.