Yerli ve milli denilen nükleer sermaye, bağımlılığı artıracak
Dr. Pınar Demircan, Türkiye’nin “yerli ve milli” iddialarının aksine, ülkenin geleceği için ekonomik bağımlılık yarattığını ve nükleer enerji projelerinin ekolojik riskleri artırdığını söyledi.
Fotoğraf: Erçin Ertürk/AA
Volkan PEKAL
Adana
Tüm uyarılara rağmen AKP iktidarı, 2050 yılına kadar 20 GW nükleer güç kapasitesine ulaşmayı hedefliyor. Akkuyu’daki 4,8 GW kapasiteli santralin ardından Sinop’ta 4,8 GW, Trakya’da 5,6 GW kapasiteli santraller ve Küçük Modüler Reaktörlerle (SMR) ülkenin dört bir yanını nükleer santrallerle donatma planları hız kesmeden sürdürülüyor. Bu kapsamda Türkiye Nükleer AŞ (TÜNAŞ) Adana’da Fukuşima kazasından sonra pazar payı azalma eğiliminde olan uluslararası nükleer sermayeye ülke kaynaklarını açmak için etkinlikler düzenledi. Türkiye Nükleer İş Platformu kapsamında gerçekleştirilen etkinliklerde Kore’den Korea Electric Power Corporation (KEPCO), Avusturalyalı Worley, Polonyalı PGE PAK, Alman Nükleer Hizmetler Topluluğu, gibi nükleer enerji sektöründe faaliyet gösteren uluslararası firmalar yer aldı.
Türkiye’nin nükleer enerji hedeflerine ve uluslararası sermayenin stratejisine dair konuştuğumuz Nukleersiz.org Koordinatörü- Bağımsız Araştırmacı Dr. Pınar Demircan, Türkiye’nin “yerli ve milli” iddialarının aksine, ülkenin geleceği için ekonomik bağımlılık yarattığını ve nükleer enerji projelerinin ekolojik riskleri artırdığını söyledi.
NÜKLLER ISRARI İKTİDARIN SİYASİ HEGAMONYASINI SÜRDÜRME GAYRETİNİN BİR SONUCU
Dünya genelinde nükleer enerjiden çıkış hızlanırken Türkiye, Nükleer İş Platformuna dahil olarak neyi amaçlıyor?
Türkiye’de ilk nükleer santral ihalesinin açıldığı 1965 yılından itibaren, devletin nükleer enerji planlarına dair dört kez ihale açılmış; ancak ilk kez AKP döneminde inşaat aşamasına gelinmiştir. Bu, parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçişin getirdiği tüm faktörlerin etkisiyle mümkün olmuştur. AKP, iktidarını pekiştirmek adına sermaye sınıfına yeni iş fırsatları açmış, nükleer santral projelerini siyasal bekası için araçsallaştırmıştır. Dolayısıyla bugün AKP’nin Nükleer İş Platformu’na dâhil olarak nükleer enerjide ısrarı, siyasal hegemonyasını sürdürme gayretinin bir sonucudur.
Ne var ki, iktidarın bilhassa medya üzerinden yeni bir çözüm süreciyle AKP’nin demokratikleşme eğilimi içinde olduğuna dair bir kamuoyu algısı yaratılmak istendiği gibi, Nükleer İş Platformu üyeliğiyle de Türkiye’nin nükleer alanda gelişmeye açık olduğu; yeni işler, projeler, istihdam olanakları, ucuz elektrik şartları sağlanacağı algısı yaratılmak isteniyor. Bunun için de inşa halindeki Akkuyu’ya ilaveten Sinop ve İğneada projeleri ile SMR siparişleri için teknoloji sahibi ve genel olarak nükleer sektörde faaliyet gösteren tedarikçiler aranıyor, bağlantılar kuruluyor ve en önemlisi bu etkinlikler şova dönüştürülerek iktidar medyasıyla kamuoyuna servis ediliyor.
NÜKLEER ISRARI TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNDEN ÇALIYOR
Üstelik bu atılım, tam da dediğiniz gibi nükleer enerji üretimi dünya genelinde düşerken yapılıyor. Zira 2024 Dünya Nükleer Endüstri Raporu'na göre toplam 407 reaktör, küresel enerji üretiminin yalnızca %9,15’ini karşılayarak en düşük seviyelerde. Akkuyu NGS dâhil 63 reaktörün inşa hâlinde olması ise inşaat süreleri uzun sürdüğü için bu oranı yakın zamanda değiştirmeyecek; fakat nükleer sermaye, yapılan yatırım ve yeşil fonlardan yararlanarak kazanmaya başladı bile.
Sonuçta Türkiye’ye gelirsek; iktidarın siyasal bekası ve nükleer güç ambalajı için ekolojik risklerinin yanı sıra, iddia edilenin aksine nükleer teknolojinin sahibi de olmadığı için hiçbir zaman "yerli ve milli" enerji de sayılamayacak nükleer enerji üretimi uğruna Türkiye’nin maddi ve manevi kaynakları yitiriliyor, geleceğinden çalınıyor.
NÜKLEER ENERJİYE TEŞİKLER
Nükleer İş Platformu kimlerden oluşuyor ve Türkiye Nükleer enerji şirketleri için ne gibi kolaylıklar, teşvikler vs sağlıyor?
Çoğu BRICS üyesi olan Asya, Afrika ve Hindistan menşeli şirketlerin katılımıyla 2012 yılından itibaren faaliyetler yürüten Nükleer İş Platformu’na Türkiye, geçen sene katıldı ve Türkiye’yi bu ağda Türkiye Nükleer Enerji Anonim Şirketi (TÜNAŞ) temsil ediyor. TÜNAŞ, aslında 2015 yılında vergiden muaf tutulması için Jersey Kanal Adaları’nda kurulmuş olan EUAS International ICC şirketinin, 2022 yılında çıkarılan 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu çerçevesinde özvarlığının devriyle Türkiye’de kurulduğu belirtilen bir şirkettir. Yani daha önce EUAS International ICC tarafından yürütülen yurt dışında elektrik enerjisi üretimi ve ticareti ile yakıt ve atık yönetimine yönelik (elektrik santrali kurulması, işletilmesi, bakımı, onarımı ve rehabilitasyonu, elektrik ticareti, yakıt ve atık yönetimi) süreçler de TÜNAŞ’ın görevleri arasındadır.
Türkiye’nin nükleer enerji şirketlerine sağlayacağı teşvikler, hâlihazırda inşa hâlindeki Akkuyu NGS için uygulanan kolaylık ve teşvikleri anımsamayı gerektiriyor. Çünkü AKP rejiminin her alandaki teamülü mevcut olanın üstüne koyarak ilerlemek yönündedir. Bunu, Akkuyu NGS’den sonra Sinop NGS projesi için de 2013 yılında Japonya ile yapılan milletlerarası anlaşmayı izleyen "yap-sahip ol-işlet" niteliğindeki aynı finansman anlaşmasının uygulanması planlarında gördük. Dolayısıyla Akkuyu NGS’ye tanınan teşviklerin, Sinop ve İğneada projeleri için de uygulanacağını öngörmek zor değil. Bu açıdan Akkuyu NGS ve henüz teknoloji sahibi belli olmasa da Sinop NGS projeleri için, 2017 yılında çıkarılan 6745 sayılı Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun aracılığıyla KDV istisnası, gümrük muafiyeti, %90 vergi indirimi, yatırıma katkı payı, KDV desteği, yatırım yeri tahsisi, faiz desteği gibi desteklerden yararlandırılması ve bu projelere stratejik yatırım statüsü verilmesi, İğneada projesi için de geçerli kılınacağı gibi SMR’ler için de kullanılabilir.
Bu durum, Akkuyu NGS için Rusya’ya verildiği gibi yeni projelerin de başka devletlerle anlaşmalar yapılacağını düşündürüyor ki, tek fark artık hukukun arkasından dolanılmasını dahi gerektirmeyecek kadar demokrasinin kurumlarının ve hukukun dönüştürülmüş olduğu bir ortamda, bu iş anlaşmalarının daha kolay hayata geçirilmesi olabilir. Ya da daha kötüsü, diğer projeler de Rusya’ya verilebilir ki bu, Türkiye’nin kendi sınırları içinde Rusya tarafından savaşsız kuşatılması olarak da okunabilir.
Öte yandan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından tarım, hayvancılık, eğitim ve enerji alanlarında sunulan yatırım teşvikleri arasında yer alan enerji üst segmenti içinde, iklim değişikliğinin ana kaynağı sayılan fosil yakıt tüketiminde doğrudan rol oynayan termik santraller ile iklim değişikliğinin azaltılması için "karbonsuz teknoloji" olduğu iddiasıyla kurulmak istenen nükleer santrallerin öncelikli yatırım statüsünde olması oldukça dikkat çekici ve düşündürücüdür. Hem de dünya genelinde iklim değişikliğinin azaltım hedefleri doğrultusunda en hızlı çözüm ürettiği için kabul gören ve ülkemizin kaynak bakımından zengin olduğu güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji yatırımları için yalnızca genel teşvikler verilirken.
Bu platform üzerinden nükleer sermayenin Pazar arayış stratejisi ne? Türkiye bu pazarın neresinde duruyor?
Platform bileşenleri arasında nükleer teknolojisiyle öne çıkan Çin, G. Kore ve Japonya gibi nükleer teknolojiye sahip olması nükleer enerji alanında geliştirme, iş birliği, en iyi uygulama değişimi, eğitim ve diğer alanlarda yardımcı olmak adı altında bu ülkelere yeni bir nükleer enerji pazar ağının yaratıldığını düşündürüyor. Bununla birlikte nükleer santral kurulmamış olan coğrafyalarda ilk kez nükleer santrallerin kurulması da küresel nükleer endüstrinin kapitalist birikim stratejisini destekliyor.
Dolayısıyla Türkiye için öngörülen iki diğer nükleer santralin Rusya dışındaki devletlerle Akkuyu NGS gibi yap-sahip ol-işlet niteliğinde bir anlaşmaya dayanması nedeniyle farklı ülke teknolojileri arasında lisanslama, süreç yönetiminde standardizasyon problemlerinden kaynaklanabilecek sorunlara işaret ediyor. Üstelik bu durum Türkiye açısından Akkuyu NGS’nin Rusya’ya ait olması ve Rusya’dan gelen teknik personelle yaşandığı Nükleer Düzenleme Kurumu yetkilisi tarafından da itiraf edilen dil bariyeri sorununun diğer teknoloji sahipleri ile de yaşanma ihtimalini akla getiriyor. Bu açıdan Akkuyu NGS için yapılmış olan alt sözleşmede teknoloji know-how paylaşımının yapılmayacağı açıkça belirtilmiş olmasıyla Türkiye’nin diline ve bilimine hâkim olmadığı bir teknolojiye ev sahipliği yaptığı örneklerin artacağı anlamına gelirken farklı ülke teknolojilerinin bir aradalığı uyum sorunu teşkil edebilir.
NÜKLEER ATIK BERTARAFI DÜNYA İÇİN EN ÖNEMLİ SORUN
Davet edilen şirketlerin nükleer enerji konusunda karnesi nasıl? Bu şirketlerin nükleer atık yönetimi konusunda ne gibi endişeleriniz var? Radyoaktif atıkları güvenli bir şekilde ele almak için net, uygulanabilir politikalar var mı?
Nükleer Enerji İş platformunun bileşenleri arasında BRICS üyelerinin çoğunlukta olmasına rağmen platformun sponsorları arasında Kanada, ABD, İngiltere ve Fransa menşeili şirketler de yer alıyor. Fakat bu şirketlerin çoğu savunma, denizaltı imalatı, radyasyon ölçümü, nükleer santral inşaatı, ağır iş makineleri, lisanslama alanlarında faaliyet gösteriyor. Nükleer enerji santrallerinin olmazsa olmazı atık ve berataraf işlerinde faaliyet gösteren az sayıda şirket sponsorlar arasında yer alıyor fakat bunların radyoaktif atıkların bertarafında yetkin olduklarını söylemek pek mümkün değil. Zira nükleer atıkların bertarafı ve depolanması salt Türkiye için değil dünya için de nükleer enerjiyle ilgili önemli sorun olmayı sürdürüyor.