Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi yapıldı ve Yaratılış Manifestosu yayınlandı
“8. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi” düzenlendi. Konuya dair Prof. Dr. Hasan Aydın, "Konu dinsel inançlarla ilgilidir, bilimsel açıdan ele alınacak hiçbir yanı bulunmamaktadır" dedi.
Fotoğraf: Yaratılış Kongresi
24, 25 ve 26 Ekim 2024 tarihlerinde Üsküdar Üniversitesi ev sahipliğinde “Yaratılışa Bütüncül Yaklaşım” temalı “8. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi” düzenlendi. Kongrenin ardından bir ”Yaratılış Manifestosu” yayınlandı ve destek için imza kampanyası başlatıldı.
Üsküdar Üniversitesnde“Yaratılışa Bütüncül Yaklaşım” temalı “8. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi” düzenlendi ve "Yaratılış Manifestosu" yayınlandı. Konuya dair Prof. Dr. Hasan Aydın , "Konu öznel dinsel inançlarla ilgilidir, bilimsel açıdan ele alınacak hiçbir yanı bulunmamaktadır" dedi.
“BİLGİNİN, DEĞERLERİN VE EĞİTİMİN İSLAMİLEŞTİRİLMESİ İDEOLOJİSİ”
Bir konu bilimsel açıdan ele alınabiliyor, konu hakkında sınanabilir veriler üretilebiliyor, ya da konu; insan deney, tecrübe ve aklının sınırları içerisine giriyorsa, üniversite içerisinde meşru bir yeri olduğunu belirten Prof. Dr. Hasan Aydın, konuyla ilgili cümlelerine şu şekilde devam ediyor:
“Yaratılış böylesi bir konu mudur? Yaratılış, doğası gereği, dinsel/inançsal bir konudur. Hem yaratıcı olarak kabul edilen Tanrı hem de yaratış biçimi (yoktan yarattığına inanılmaktadır), insan deney, tecrübe ve aklının sınırlarını aşmaktadır. Konu öznel dinsel inançlarla ilgilidir, bilimsel açıdan ele alınacak hiçbir yanı bulunmamaktadır.
Yaratılış, doğası gereği, dinsel/inançsal bir konudur. Hem yaratıcı olarak kabul edilen Tanrı hem de yaratış biçimi (yoktan yarattığına inanılmaktadır), insan deney, tecrübe ve aklının sınırlarını aşmaktadır. Konu öznel dinsel inançlarla ilgilidir, bilimsel açıdan ele alınacak hiçbir yanı bulunmamaktadır.
Sınanabilir nitelikli olmayan dinsel inançların, üniversite ortamına taşınması, en hafif deyişle, üniversitenin işlevinin dışında kullanılması, yahut dinin/ bilimle karıştırılması anlamına gelmektedir. Bilginin, değerlerinin ve eğitimin İslamileştirilmesi ideolojisini benimseyen kimi İslamcıların, inançlara bilimsel kılıf hazırlamak için üniversiteyi sık sık kullanmaya çalıştıkları bilinmektedir. AKP iktidarı döneminde atanan ve dine ve tarikatlara eğilimi olan kimi rektörlerin bu türden faaliyetlere ayrı bir önem verdikleri gözlenmektedir. Ciddi bir üniversitede, asla yaratılış meselesi kongre konusu olmaz, bilim kültürü gelişmiş olan yerlerde bu tür şeyler, olsa olsa şaka konusu olabilir.
Davet metninde yer alan materyalizm ve Darwinizm eleştirisine ve erekselciliğe vurgu, aslında etkinliğin amacının ne olduğunu açık etmektedir. Öyle görünüyor ki, materyalist ve deneyci bilime karşı, tanrıcı/yaratılışcı bir bilim, dini duyarlılığı olan bir bilim oluşturulmak istenmektedir. Ancak böyle bir bilim, sınanabilirliği saf dışı ettiği için bilim olmayacak, gelişimi için özgür bir ortama ihtiyaç olan bilimi, inanç ve ideolojilerin egemenliğine sokacaktır. Sınanabilirlik ve nesnellik kalkınca, her şey bilimin içine sokulmaya müsait olacaktır. Bu durumda, bilim ile bilim olmayan arasında fark kalmayacaktır. Bu aslında bilimin temeline dinamit yerleştirmek, bilimi tümüyle inanç ve ideoloji tartışması alanına çekmek demektir. Bilim, doğası gereği maddi olanı araştırır. Materyalist ve doğalcı bir yaklaşıma sahiptir. Tanrısal olanı, ruhsal olanı, tinsel olanı ele alıp incelemek, deneysel yöntemlerle analiz etmek olanaksızdır.
İdeolojik, inançsal düşünceler, özlemsel düşünceler, psişik öznellikler örtülerek karşıya yansıtılmak istenmektedir. Kendi inançsal ve ideolojik yaklaşımlarını gizlemek için karşı tarafı onlarla itham etmek bir stratejidir.
Materyalist ve evrimci yaklaşımları, ideolojik saplantı olarak görmek, açıkçası, bilimi ideolojiye ve saplatıya indirgemektir. Bu en hafif deyişle, bilimin neliğinden habersiz olmak demektir. Aslında burada bir tür yansıtma teorisi kullanıldığı bile ileri sürülebilir. İdeolojik, inançsal düşünceler, özlemsel düşünceler, psişik öznellikler örtülerek karşıya yansıtılmak istenmektedir. Kendi inançsal ve ideolojik yaklaşımlarını gizlemek için karşı tarafı onlarla itham etmek bir stratejidir. Daha da ilginci, materyalizm ve evrim eleştirilerek, karşısına konulan yaratılışı, erekselci, tinselci sözde bir bilim ile inançlar bilimsel bir kılıfa sokulmaya çalışılmaktadır. Bunlar, normal akademik/bilimsel aklın yapabileceği şeyler değildir. Bu aynı zamanda, inancın doğasını kavramamamak, dini yanlış amaçlar için kullanmak demektir. Din kendi özel alanında, bilim de kendi nesnellik alanında etkili ve işlevsel olabilir. Birbirine karıştırılınca, ne din/inanç ne de bilim olan şizofrenik kültürel bir karmaşa ortaya çıkmaktadır.
Kongre bildirilerine bakıldığında, konuşmacıların inançlarından ve ideolojilerinden yola çıkarak materyalist bilimi ve naturalist açıklamaları eleştirmeye yöneldikleri, temelsiz özlemsel düşünüşlerden hareketle köklü bilimsel teorileri yok saymaya çalıştıkları, bunu yaparken gülünç olmanın ötesine geçemedikleri gözlenmektedir. Üniversiteler, inançlara akademik kılıflar üretilen yerler değil, bilimsel araştırmaların yürütüldüğü, hipotezlerin test edildiği, deneysel bilgiyi geliştiren teorilerin üretildiği yerlerdir.
Bilim insanları elbette öznel inançlara ve ideolojilere sahip olabilir. Rektörlerin de öyle. Ancak yaptıkları işe bunları karıştırmamaları gerekmektedir. Ancak bunu başarabilmek için öncelikle, yaptığı işe saygı duymak ve bilim ettiğine sahip olmak zorunluluktur. Üniversiteler bilim kuruluşlardır ve öyle kalmalıdır.”
“SPİRİTÜEL BAKIŞ AÇISI BİLİMSEL YÖNTEMLE TEST EDİLEBİLİR DEĞİL!”
”Üsküdar Üniversitesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen Yaratılış Kongresi’nde insanın bütün canlılardan ayrı, özel bir konuma konulmasını ve bunun argümanlardan biri olan bilinç üzerinden açıklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna dair Doç. Dr. Sinan Alper:
“İnsanı diğer hayvanlardan ayrı bir yere koymak, çok popüler ve bize sezgisel olarak doğruymuş gibi gelen bir bakış açısı. Etrafımıza baktığımızda, insanlığın başardığı şeyleri gördüğümüzde böyle düşünmek çok doğal. Her ne kadar problem çözme becerimiz, dil vasıtasıyla çok kompleks iletişim sistemleri kurabilmemiz ve kültür vasıtasıyla çok büyük bir bilgi birikimini yanımızda taşıyabilmemiz gibi ayrıştırıcı özelliklerimiz olsa da, temelde bir hayvan olduğumuz gerçeği değişmiyor. Ancak konuya materyal bakış açısından çıkarak spiritüel bir anlam katma çabanız olduğunda, ister istemez insanı ayrı bir yere koyma gereği duyuyorsunuz. Ancak bu spiritüel bakış açısı bilimsel yöntemle test edilebilir değil. Bilincin evrimsel olarak açıklanamaz olduğu iddiası doğru değil. Bilincin tam olarak nasıl evrimleşmiş olabileceği, hatta daha da temelde bilincin tam olarak ne olduğu tartışmalı bir konu olsa da, dünyada saygıdeğer hiçbir bilim insanı bu konuyu evrimin açıklayamayacağını iddia etmiyor.”
Evrime ve evrim kuramına karşı yürütülen karşıtlığın arkasında yatan düşünsel motivasyonlar nelerdir?
Doç. Dr. Sinan Alper: “Evrim fikrinin, varsayılan bazı dünya görüşleri ve kültürel değerler ile çeliştiğine dair algı önemli. Aslında çelişiyor olmak zorunda da değil, örneğin dini inancıyla evrim görüşünü harmanlayabilen insanlar da var. Ancak ikisinin bir arada olamayacağına dair algıyı genelde daha güçlü görüyoruz. Tabii bu gelecekte değişebilir. İkinci bir faktör de evrim fikrini tam olarak anlayabilmenin bilimsel akıl yürütme ve soyut düşünme becerisi gerektirmesi. Evrim dediğimiz şey bugünden yarına olmuyor, bir insanın genelde kendi ömrü, hatta üst kuşaklarının da ömürleri boyunca kişisel olarak deneyimleyemeyeceği; yüzbinlerce yıl süren bir süreçten bahsediyoruz. Kişilerin somut olarak önlerinde görmedikleri ve sezgisel olarak çok zormuş gibi algıladıkları bir sürece inanmamaları biraz da bundan.” (KÜLTÜR SERVİSİ)