Çevre Bakanlığının göstermelik önlemleri: Ormanlar, sular, milyarlar şirketlere
Çevre Bakanlığının bütçesinden şirketlere ayrılan pay oldukça yüksek. Toplam bütçenin 26 milyar 60 milyon 329 bin lirası sermaye transferleri kalemi ile şirketlere kaynak olarak aktarılacak.
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Özlem Songül ABAYOĞLU
İstanbul
TBMM Genel Kurulunda bugün Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 2025 yılı bütçe teklifi görüşülüyor. 2023 yılında Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının bütçesinin toplam merkezi bütçedeki payı 2023'te yüzde 0.54 iken, 2025 bütçesinde yaklaşık 3 katına çıkarak yüzde 1.48 oldu. Çevre Bakanlığının bu yılki bütçe teklifine baktığımızda 219 milyar 294 milyon 486 bin TL’yi çevre talanının bu kadar arttığı dönemde hangi göstermelik önemler için kullanacağını görüyoruz.
Bakanlığın bütçesinden şirketlere ayrılan pay oldukça yüksek. Toplam bütçenin 26 milyar 60 milyon 329 bin lirası sermaye transferleri kalemi ile şirketlere kaynak olarak aktarılacak. Enerji arz güvenliği, verimliliği ve enerji piyasası programı için ayrılan 12.1 milyar liralık bütçenin de 11.8 milyar lirasını sermaye giderleri oluşturuyor. Yine “Sürdürülebilir çevre ve iklim değişikliği” programı adı altında ise şirketlere 2 milyar 864 milyon 463 bin TL sermaye transferi yapılacak.
DEPREMİN SORUMLULARI YARGILANMIYOR
Geçtiğimiz dönem 11 ilin yıkıldığı ve resmi rakamlara göre 53 bin 537 kişinin hayatını kaybettiği 6 Şubat depreminden, bugünkü Çevre Bakanı Murat Kurum’un kapasite artışına izin verdiği İliç’te bulunan Çöpler Altın Madeninde pasa çökmesi ve 9 işçinin siyanürlü pasa altında kalarak hayatını kaybetmesi gibi felaketlerle geçti. Bunun yanı sıra çevrenin ve tarım alanlarının enerji, maden ve turizm tekellerine peşkeş çekildiği, doğal ve kültürel varlıklardan tutalım da orman alanlarının bile korunmadığı, aynı zamanda insan sağlığının da yine aynı alandaki şirketler için hiçe sayıldığı bir dönem oldu.
6 Şubat depremlerinin ardından artan Çevre Bakanlığı bütçesinde sık sık “güvenli kentler” ve “akıllı şehirlerden” bahsediliyor. Ancak güvenli kentler için alınan önlemlere baktığımızda, “Yapı müteahhitleri ve şantiye şefleri ile plan müellifleri kayıt altına alınacak, kaliteli ve güvenli yapılaşmanın ilke ve esasları belirlenecek, etkin ve izlenebilir piyasa gözetim denetim hizmetleri sunulacaktır” gibi göstermelik planlarla karşılaşıyoruz. Bununla birlikte bakanlık yapı denetim kuruluşlarının bürolarına yılda 2 kez, şantiyelerine ise 6 kez denetim yapılacağını ifade ediyor. Ancak 6 Şubat depremlerinde yıkılan binalara ilişkin açılan davaların yalnızca 10 tanesinde bu binaları denetlemekle yükümlü kamu görevlilerinin yargılanması için izin verildi. Yargılanan denetim firması yetkililerinin sayısı da oldukça sınırlı. Adalet arayışını sürdüren depremzedeler ve avukatlar, mahkemelerin kamu görevlilerini yargılama süreçlerine dahil etmemek için özel çaba harcadıklarını ifade ediyor.
KOLAY ULAŞILABİLEN KONUT HAYAL, GÖÇ ZORLA
Bunun yanı sıra bütçede konuta ulaşımın kolaylaşacağı ve konut fiyatlarına bakanlık tarafından yön verileceği, ulaşılabilir konutların yapılacağı yer alırken; TOKİ mağdurları ülkenin önemli gerçeklerinden biri. 2019 yılında TOKİ’den konut sahibi sayısı yüzlerle sınırlı. Maliyet fiyatlarındaki artışla birlikte 5 yıldır inşaatlar tamamlanmıyor, yetmezmiş gibi TOKİ taksitlerine yılda iki kez memur maaşına endeksle zam yapılıyor. Bu zamlar nedeniyle binlerce hak sahibi taksitleri ödeyemez hale geldi. TOKİ’nin alt gelir grubunu ev sahibi yapmak için var olduğu ve kendilerinin bu fiyatları ödemelerinin imkansız olduğunu vurgulayan TOKİ mağdurları seslerini defalarca kez yaptıkları eylemlerle duyurmaya çalıştı.
Bakanlık bütçe teklifindeki “iskan uygulamaları” bölümünde HES, baraj, hava alanı, madeni rezerv, ekonomik ve savunma ile ilgili tesislerin yapımının artacağına ilişkin sinyaller verilirken, bu yapılaşmanın kurulacağı yerde yaşayan yurttaşların da göç ettirileceği ifade ediliyor. Bakanlık bütçesinde bunun ‘telafisi’ olarak “mahalli iskan komisyonlarınca hak sahibi oldukları kabul edilirse devlet eliyle iskan verileceğini” söyleniyor.
ORMANLARI KORUYACAKLAR AMA ŞİRKETLERDEN DEĞİL
Bakanlık bütçe teklifinde tarihi ve doğal alanların korunması için kamulaştırma yapılabileceğini vurgularken, orman ve doğanın korunması için 1 milyar 913 milyon 709 bin lira ayrılacağını ifade ediyor. Ayrıca ülke genelinde korunan alanların sayısının artırılacağı iddia edilen teklifte ormanlık alanlar içerisinde kiralanan ya da kullanım izni verilen alan sayısının 2027 yılına kadar artarak 420’ye çıkarılacağı ileri sürülüyor.
Bugün maden, inşaat ve enerji şirketlerine ormanlık alanlar, mera alanları, vadiler, akarsular, koruma alanları peşkeş çekilirken yüz milyarlarca liralık bütçenin ne için harcanacağı merak konusu. Ormanlık alanları ve koruma alanlarını korumak için bütçe alan Çevre Bakanlığı, Cengiz Holdingin, altın ve bakır madeni için Türkiye’nin akciğerleri olan Kaz Dağı’nda 1 milyon ağaç kesmesine göz yumuyor. Buna karşın geçtiğimiz günlerde Kaz Dağları’nda Cengiz Holding madeninin kurulacağı ruhsat alanı içerisinde sit alanı olan bölge de bulunurken, bu örnek Çevre Bakanlığının göz yumduğu doğa katliamlarının ilki olmadığı gibi sonuncusu olmayacak.
Bütçe teklifinde ıslah edilen mera alanlarının artırılmasının sağlandığına ilişkin bir cümle de bulunuyor. Ancak geçtiğimiz yıl çok sayıda mera alanı enerji ve maden şirketlerine peşkeş çekildi. Bu durumun son örneği ise Ordu’nun Mesudiye ilçesindeki Derebaşı ve Birebir Yaylalarında, halkın mera alanı olan bölgede TÜPRAG Madencilik tarafından yapılmak istenen siyanürlü altın madenciliği. Halk mera alanlarında maden istemezken, şirket yetkilileri köye jandarma korumasında geliyor.
SUYU ZEHİRLEYEN ŞİRKETİN VERGİSİ SİLİNMİŞTİ
Su ve tarım alanlarının kullanımı ve yönetimi kalemine de bütçe ayıran bakanlık, atık su geri dönüşümünü önemsediğini iddia ediyor. Suları temizlemek için şirketlere, yerel yönetimlere bütçe ayıran Bakanlık, sulara zehir karıştıran şirketlere ise göstermelik cezalar veriyor. Erzincan İliç'te Anagold'un Çöpler Altın Madeni işletmesinin yığın liç sahasına ait boru hatlarından Fırat Nehri’ne siyanür içeren solüsyon akıtmıştı. Fırat Nehri'ne karışan bu zehrin şirkete karşılığı ise 16 milyon 441 bin TL olmuştu. Ancak bu olayın üzerinden kısa bir zaman geçtikten sonra şirketin 7.2 milyon dolarlık vergi borcu silinmişti. Aynı altın madeninde 13 Şubat 2024 tarihinde siyanürlü pasa dağı çöktü, 9 işçi zehirli pasa altında hayatını kaybederken Fırat Nehri de daha büyük bir zehir tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Açılan davada şirketin hiçbir üst düzey yetkilisi henüz yargılanmadı.