Yangın, kazı, rant, talan... | İstanbul’un silüeti Haydarpaşa’nın taşıdıkları
Trenlerin çıkarıldığı, lojmanların boşaltıldığı Haydarpaşa’ya ‘kültür projesi’ adı altında sermaye buyur ediliyor. Yıllardır süren mücadeleyi demir yolu işçisi Tugay Kartal anlattı.
Hasan Can BİLİCİ
Murat UYSAL
“Haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk
ve telaş.
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.”
Nâzım Hikmet
Şiirlere, şarkılara konu olmuş; nice Yeşilçam filmi sahnesini yaşatmış bir mekan Haydarpaşa Garı. İstanbul’un alışıldık silüetini oluşturan ana yapılardan biri. Bunlarla beraber şehrin belki de rantsal değeri en yüksek bölgelerinden de biri. Bu nedenle senelerdir görmediği kalmadı Haydarpaşa’nın... Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına (TCDD) genel müdürlük, bölge müdürlüğü yaptı; üzerine onlarca proje çizildi, halen şüpheli bulunan şekilde yandı, altı kazıldı, üstü satılmaya çalışıldı. Şimdi ise yurttaşların ısrarla karşı çıktığı bir şekilde, kültür-sanat projesi denerek Haydarpaşa’nın gar olmaktan çıkarılması hedefleniyor.
Yıllarca Haydarpaşa Garı’nda görev yapmış Demir Yolu İşçisi Tugay Kartal; demir yolu işçilerinin yuvasından boş bir yapıya, en merkezi garlardan bir rant kapmacaya kadar Haydarpaşa Garı’nın seneler süren yolculuğunu anlattı.
Tugay Kartal | Fotoğraf: Evrensel
Öncelikle bize kendinizi tanıtabilir misiniz? Haydarpaşa yolculuğunuz ne zaman başladı?
Yaklaşık 48 yıldır devlet demiryollarında memur olarak çalışıyorum. 1960 İstanbul Zeynep Kamil doğumluyum. Babam o dönem Haydarpaşa gar binasında çalışıyordu. 1967 yılına kadar da İstanbul’daydık, daha sonra babamın Eskişehir’e tayininin çıkması nedeniyle Eskişehir’e geçtik. 1960-1967 arasında İstanbul'dan aklımda kalanlar; Haydarpaşa gar binasının altında bir kooperatifin olduğu, bu kooperatiften de demir yolcuların alışveriş yaptığı, Haydarpaşa Garı’ndan Kadıköy'e ulaşmak için sandal işletmeciliğinin yapıldığı. Sandalcılar nereden geldi oraya derseniz onlar da Haydarpaşa Garı’nın inşaatı esnasında mendireğe taş taşımak üzere gelmişler. Daha sonra sandalcılık faaliyetlerine Haydarpaşa'da devam etmişler.
1977’de Eskişehir'de Demiryolu Meslek Lisesini bitirerek hareket memuru olarak Van Garı’nda göreve başladım. Sırasıyla Van, Kurtalan, tekrar Van, Eskişehir, Çorlu’da görev yaptım. 1988'den itibaren de Haydarpaşa Bölge Müdürlüğü binasında memur olarak görev yapmaktayım. Hareket memuru... Demir yollarında üç türlü işletim sistemi var. ‘Sinyalle idare sisteminde’ makaslar ve istasyonlar arası sevk sinyallerle komuta edilerek bir merkezden yapılmaya başlandı. Ondan sonra hareket memurlarının işi ara istasyonlarda azaldı.
Ara istasyon hayatı bambaşkadır tabii. Bir ufak yerleşim merkezinin insanların trene bindiği, indiği yerdir. Saygınlığınız, itibarınız bayağı yüksektir. O istasyonlarda da tabii dostluk, istasyon şefi iki, üç hareket memuru, yol bekçisi, yol çavuşu ve takım işçileri arasında döner. Yani orada baktığınızda hayat 15-20 kişidir.
"GARLAR ŞEHRİN KALBİ OLMUŞTUR"
Garlar demir yolu işçileri için nasıl yerlerdir peki?
Garlar zaten kendi başına bir yaşam alanıdır. Demir yollarının ülkemizde hayat bulmasıyla birlikte, istasyonların hepsinin birer tane çay bahçesi vardı. Toplanma merkezleri artık camilerin bahçesinden istasyonların bahçesine kaymaya başlamıştı, hatta öyle ki istasyonların çay bahçeleri artık sanatçıların geldiği, eğlencelerin düzenlendiği yerler olmaya başladı. Haydarpaşa'da da gazino gibi bir yapı vardı. Burada trenden gelenler eğlenir, evlerine giderlerdi. Sirkeci’de aynı şekilde birahane ve çay bahçesi vardı. Hatta TMMOB'nin temellerinin o gazinoda atıldığı söylenir.
Babamın Haydarpaşa’da çalıştığı dönemde 3. katta lokal ve bir revir olduğunu, birinci katta laboratuvar ve röntgen odası vardı. Gar binasının içerisinde, bir tren şefinin kızı bademcik ameliyatı olmuştu örneğin. Gar binasında değişikler oldu tabii, ben geldiğimde 3. kat yemekhaneye çevrildi. 1990'ların ortasında yemekhaneyi tekrar aşağı indirdiler.
"HAYDARPAŞA’DA AT KOŞTURUYORLAR"
Hatta bir gün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde imtihana giren öğrencilerden yaşadığı yeri çizmesi istenir. Bir öğrenci Haydarpaşa Garı’nı çizer, “Biz orada yaşıyoruz” der. Çünkü o biçimde inşası olan Haydarpaşa Garı’nın kısa kenarındaki trafikle ilgili servislerinin müdürlerinin lojmanı vardı.
Haydarpaşa Garı bahsettiğiniz anlamda bir yerleşke olmaktan ne zaman çıktı?
Gar binasının kültürel faaliyetlere açılması trenlerle ilişkisinin kesilmesinden sonra başladı. Artık Haydarpaşa Garı’nı yavaş yavaş kültür sanat merkezi haline getirmek için bir ön fragman başladı. Bir radyonun burada yılbaşı etkinliği yapıldı, bu etkinlikte içeri seyyar tuvaletler koyarak garı 2 bin liraya kiralamışlardı. Biz de o zaman ‘Kent ve Demiryolu’ sitesinde bunu şöyle haberleştirmiştik: "Haydarpaşa'da garın içine etmenin bedeli 2 bin lira" diye.
"Yaşayan Haydarpaşa" adlı bir kitap çıkardı Haydarpaşa Dayanışması. Ben de kendi öykümden bahsedeyim. Ben Haydarpaşa'nın dünyanın merkezi olduğunu anlatmıştım. Haydarpaşa Aşık Veysel'in tanımladığı gibi "iki kapılı bir han", raylar “Uzun ince bir yol”. Aşık Veysel görmeyen gözleriyle görmüştür ama kültür bakanı bunu bugün görmüyor, Haydarpaşa'nın kayyımı gibi at oynatmaya devam ediyor.
OLİMPİYAT, YANGIN, SABANCILAR...
Uzun yıllardır devam eden Haydarpaşa’yı gar olmaktan çıkaran süreç nasıl ilerledi?
Sene 2004’tü. TCDD İdaresi Alman BOES firmasıyla bir anlaşma yaparak Haydarpaşa Garı’nda 230 bin metrekarelik bir alanda bir dönüşüm projesi hayata geçirmek istedi. Biz içinde trenin değil bolca binanın, otelin olduğu bir projeyi görünce hayrete düştük. Buna karşı ne yapabiliriz diye düşündük. Meslek odalarına başvurduk. Mücella (Yapıcı) ablayla tanışınca Haydarpaşa Dayanışmasını kurduk. Sonra buraya 70 katlı bir ticaret merkezi hayali olduğunu öğrendik. Daha sonra imza kampanyalarıyla bunu engelledik. Ardından bu alan kentsel sit alanı ilan edildi. Ancak bununla da mücadele bitmedi. Zaten Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bu projeden 5 milyar dolar gelir beklediklerini, 2008’de de engellendikleri için bu gelirden mahrum kaldıklarını söylemişti.
Bu süre içerisinde gar üzerine oynanan oyunlar devam etti. 2020 olimpiyatları için Haydarpaşa Garı’nın de içerisinde bulunduğu bir öneriyle Olimpiyat Komitesine başvuruldu. Komite kabul etmeyince Haydarpaşa bir kez daha kurtuldu. Ancak Haydarpaşa hiçbir zaman tamamen kurtulamadı. 2010’da özensiz bir onarım çalışmasında çatısı yandı, restorasyon sırasında asansörlü bir yapı aracılığıyla çatı katını turistik bir alana dönüştürmeye çalıştılar. Buna hem Kadıköy Belediyesi hem de Haydarpaşa Dayanışması itiraz etti. Ardından bu şeffaf çatı projesi iptal edildi, yeni projeyle restorasyon başladı. 2016’dan beri de restorasyon sürüyor. 2017’de TCDD İdaresi Haydarpaşa Garı’na tren geleceğini, bu nedenle de peronların ve rayların düzenleneceğini söyledi. Bu defa da koruma kurulu peronların düzenlenmesinden önce bir arkeolojik kazı başlattı, bu kazı garın her tarafına yayıldı. Şimdi bu 7 yıl süren çalışmanın sonuna gelinmek üzere. Arkeolojik çalışmanın devam ettiği yerler hariç peron ve raylar yerleştirerek birkaç tane hızlı tren getirmeyi planlıyorlar.
Geldiğimiz noktada Kültür Bakanlığı ve TCDD arasında yapılan bir kira protokolü ile Haydarpaşa ve Sirkeci Garları Kültür Bakanlığına sanat turizminde kullanılmak üzere devredildi. Bu sırada kira protokolü imzalanmadan Sabancıların Haydarpaşa Garı’na gelerek yer bakması, gazetelere yansıdığı üzere Kültür Bakanlığının çeşitli sanat sermayelerine sahip bankaları gezmek ve yer bakmak üzere gara davet etmesi gibi gündemler var.
Aslında trenin geleceğini ulaştırma bakanının söylemesi lazım ama kültür bakanı söylüyor. Söylenen şu: Bu gara birkaç tane göstermelik ve turistik tren gelecek. Sirkeci Garı’ndan da yılda bir kere zenginlerin bindiği Orient Ekspres kalkacak. Demir yollarına bıraktıkları tek hatta da bir banliyö işletmeciliği kalacak deniyor. Ancak böyle bir metropolde banliyö işletmeciliği mümkün değil.
Haydarpaşa Garı | Fotoğraf: Hasan Can Bilici/Evrensel
GARDA TREN OLUR, RANT DEĞİL!
Peki bugün Haydarpaşa Dayanışması neye karşı çıkıyor?
Haydarpaşa’yı sık sık Venedik’le karşılaştırıyorlar. İstanbul’un nüfusu 20 milyon, Venedik’in nüfusu 240 bin. Venedik’teki gar binası 1860’ta yapılmış, ondan sonra pek çok restorasyondan geçmiş, yapılırken bir kilise yıkılmış, kilisenin adı gara verilmiş. Şu anda Venedik Tren İstasyonu’nda 7 hızlı tren, 1 yüksek hızlı tren, 1 gece treni, 11 tane bölgesel ekspres, ayrıyeten 6 tane yurt dışı ekspresi çalışıyor ve 18 tane peron var. Sirkeci ve Haydarpaşa’da ise üçer tane peron var. Bu karşılaştırmaya bakınca bunların yaptıkları tamamen zarar.
Kültür Bakanlığı bu projenin içinde pek çok bilim insanı akademisyen olduğunu söylüyor. Bu danışma kuruluna girecek bir demir yolcu yok muydu? Haydarpaşa, demir yollarının merkez tren garıdır. ‘Garda ne olsun?’ derseniz eğer, garda tren, yolcu, bekleme salonu, berber, lokanta olur! Ancak Haydarpaşa’da Galataportvari bir yapılanma yapılaşmanın ve gardan uzaklaşmanın adımı olur.
Evrensel'i Takip Et