Özel hastane çetesi duruşması 2. günü: Hemşire sanık Gök, "işletmeyi" anlattı
Özel hastanelerin yenidoğan ünitelerinde en az 10 çocuğun ölümüne neden olan özel hastane çetesinin yargılanması ikinci gününde sanık ifadeleriyle devam etti.
Evrensel
Özel hastanelerin yenidoğan ünitelerinde SGK'den para almak amacıyla en az 10 bebeğin ölümüne neden olan özel hastane çetesinin dün başlayan duruşması bugün de Bakırköy 22.Ağır Ceza Mahkemesinde sürüyor. 22'si tutuklu 47 sanığın yargılandığı dosyada sanık Emine Avcı mazeret belirterek duruşma salonunda hazır bulunmadı. Duruşma ikinci gününde sanıklardan, 11 hastanenin hasta takibini yapan iki hemşireden biri olduğu iddia edilen Hemşire Hasan Basri Gök'ün ifadesi ile başladı.
4 sanığın ifadesinin alınmasının ardından mahkeme heyeti duruşmaya yarın saat 09.30'a kadar ara verdi.
YENİDOĞAN 'İŞLETMESİ'
Yenidoğan 'işletmeye' dair bir sözleşme olduğunu, bu sözleşmenin imzalanarak yenidoğan ünitelerini 'işletmeye' başladığını ve hastannin kendi personelini gönderdiğini ifade eden Gök, bebek sevklerini Fırat Sarı ve İlker Gönen'in yaptığını söyleyerek "SSK'den para kazanıyorlar, 20'de bir gelecek hastayı dolduruyorlardı" dedi. Gök, ailelerden daha fazla yatış parası almaları konusuna ilişkin ise Fırat Sarı'nın aileye 40 bin TL diyerek hastaneye 25 bin TL verdiğini kendisine ve Hakan Doğukan Taşçı'ya yalnızca yemek parası verdiğini öne sürdü.
Tapelerdeki "Doğukan bir eş zamanlı baskın vermişler Allah'tan 'curosurf'a bile bakmamışlar mal abi bunlar" şeklindeki ifadesi kendisine sorulan Gök, "Bu ilaçlar dolapta olmamalıydı. Yapılan denetimlerde bakılmamış" diye konuştu. Tapelerdeki "Epikriz yazılmadı, gelip yazabilir misin?" ifadesine ilişkin soruya ise "Değişiyordu, bazen ben de yazıyordum. Karşıdan gelen nota göre yazıyorduk" dedi. Epikrizlerin denetimlerden önce düzeltildiğini aktardı.
Fırat Sarı ile beraber denetim evraklarına bakanların soyisimlerini hatırlamadığı Sümeyye, Ayşe ve Dilara olduğunu ifade eden Gök, "Hastanelerde oda alıp denetimlerden önce evrakları kontrol ettiler. Yaparken yanlarında değildim ama düzelttiklerini biliyorum. Fırat Sarı'nın belirlediği basamaklar vardı, denetim öncesi düşürülüyordu" dedi. Hakan Doğukan Taşçı gibi 3-4 defa "curosurf" isimli ilacı sattıklarını söyleyen Gök, çoğunluğun curosurf satışından haberi olmadığını ifade etti.
"HASTANE SAHİPLERİNİN FARK ETMEMESİ MÜMKÜN DEĞİL"
Hastane sahiplerinin ya da başhekimlerin curosorfların çıkışını veya diğer konuları fark etmemesinin mümkün olmadığını ifade eden Gök, "Hastanenin cirosu birden 1 milyondan 3 milyon ciroya çıkarsa veya normalde 10 ilaç düşürürüken 30 ilaç düşürüyorsa bu raporları okuyan hastane yönetiminin veya başhekimin fark etmemesi mümkün değil" dedi.
Basamak düşük olunca hakkedişin de düştüğünü söyleyen Gök, belgelerin düzenlenmesine dair "Bir hastanenin aylık ortalamasının yüzde 85-90'ı entübe olunca dikkat çekiyor, Fırat Sarı da bunu düşürmek istedi" ifadelerini kullandı.
Hakan Doğukan'ın kendini doktor olarak tanıttığını, Şeyhmus Çelik olmadığında birkaç defa doktor gibi davrandıklarını kabul eden Gök, şöyle dedi: "Yenidoğan işletmesi verirken ihale usülü verilmiyor, başhekimle görüşülüyor. Bir slaytları var; sevkler, SSK... hakkında. Başhekimin fark etmemesi mümkün değil yani bununla övünürlerdi. Fırat Sarı sürekli konuşurdu sevkler vs. hakkında."
SGK avukatının Ocak ayında belgeleri istemesiyle bir yıl önce Ali Aksu ile -2. katta 20 kişinin epikriz vebenzeri raporları düzenlendiğini ifade eden Gök, tapelerde yer alan "Bana bir şey olursa herkesi yakarım, patlatırım" şeklindeki ifadelerini ise hatırlamadığını söyledi.
Bu usulsüzlere ilişkin CİMER'e hiç şikayet edip etmediğine ilişkin soruya ise CİMER'e şikayet ettiği yönünde yanıt verdi.
Hasan Basri Gök'ün avukatı Gök'ün nitelikli dolandırıcılık ve resmi evrakta sahtecilik suçlarından yargılandığını söyleyerek "örgüt üyeliği" suçlamasından beraatini ve tahliyesini talep etti. Mahkeme heyeti ara verdi.
Aranın ardından Duygu Hastanesi Hemşiresi Deniz Korkmaz'ın ifadesiyle duruşma sürüyor.
"ÜZERİMİZDE 'CİRO ARTSIN' BASKISI VARDI"
Daha önce Reyap ve TRG Hastanelerinde de çalışmış olan Duygu Hastanesi bebek yoğun bakımda hemşiresi Deniz Korkmaz, "CİMER'e ben şikayet ettim" dedi. Hastanede yalnızca sağlık işleriyle ilgilendiğini ifade eden Korkmaz, "Epikrizi genelde Sümeyye, doktorlar ya da Hasan yazardı" dedi.
Ortağı olarak gözüktüğü GMZ Sağlık Hizmetleri İnşaat ve Turizm Limited Şirketinin işlerini Sümeyye Nur Arslan'ın ilerlettiğini öne süren Korkmaz'a Birinci Hastanesinde hekim kontrolü olmadığına ve hastaların iyileşmesine rağmen yeniden antibiyotiğe başlayarak daha fazla tutulduğuna dair iddiaları soruldu.
Çalıştığı özel hastanelerin yoğun bakımlarında sürekli "ciro artsın" baskısı olduğunu söyleyen Korkmaz, "Hastayı satılan bir eşya olarak görüyorlar" dedi. 'Bu mantıkla' yürütülen bir hastanenin 'böyle' olacağını ifade eden Korkmaz, Fırat Sarı'nın yoğun bakım dolaplarını daha az malzeme kullanılsın diye kilitlediğine şahit olduğunu söyledi. Bunu "aşağılıkça" olarak niteleyen Korkmaz, "Benim bu şikayet yapmaktaki asıl sebebim bunların ve bu hastanelerin insanları para olarak görmesidir. Hiçbir şekilde pişman değilim, hiçbir vicdani yüküm de bulunmamaktadır" dedi. GMZ Şirketine ilişkin sorulan sorulara ise ortaklığı bulunan GMZ'nin Fırat Sarı tarafından kendi üstüne yapıldığı şeklinde yanıt verdi; şirketle ilgilenenin Sümeyye Nur Arslan ile Fırat Sarı olduğunu ifade etti.
"SAVCILIK İFADEMİ KABUL ETMİYORUM"
Ardından hemşire Hüseyin Günerhan'ın ifadesine geçildi. Daha önce Reyap Hastanesinde de çalışan Esenler Güney Hastanesi Hemşiresi Hüseyin Günerhan ve avukatı, Gürhan'ın savcılıkta verdiği ifadeyi 'baskı altında alındığı' gerekçesiyle reddediklerini bildirdi. İfadesine 'Böyle bir örgüt yoktur' diyerek başlayan Günerhan, "Sağlık sisteminde mutlak monarşi vardır, burada bir örgüt yok" dedi. Reyap Hastanesine ise acil bölümünde çalışan abisi aracılığıyla katıldığını ifade eden Günerhan, uzun süre hastane yoğun bakımının çok güzel ve donanımlı olduğunu söyledi. Günerhan, ek iş yapmak amacıyla sigortasız şekilde ihtiyaç olan hastanelerde gece nöbetleri tuttuğunu, bu şekilde pek çok hastanede çalıştığını anlattı.
Hakan Doğukan Taşlı ile birlikte SGK ilaçlarını sattığı öne sürülen Hüseyin Gündüz'ün ifadesiyle duruşma sürüyor. Gündüz, "Üzerime atılı suçları kabul etmiyorum. Hakan Doğukan Taşlı'dan aldığım ilaçların suç teşkil ettiğini bilmiyordum, bilsem almadım. Curosurf 600 TL'ye aldım 1000 TL'ye Reşat isimli birine sattım" dedi. Hasan Basri Gök'ü bireysel olarak tanımadığını ifade eden Gündüz, "Kendim teslim oldum, bunu da belirtmek istiyorum. Savcılık ifademde ilaçların yurt dışına çıktığına dair bir beyanda bulunduğum söylenmiş, böyle bir beyanda bulunmadım. Haberlerden duyarak söylediğim şeyler de Fırat Sarı üstüne beyan olarak alınmış, düzeltmesini talep ediyorum" diye konuştu. Son gönderdiği 'curosurf' ilaç siparişinde motokuryenin ilaçları alıp kaçtığını iddia eden Gündüz, ilaç satımından 24 bin TL kazandığını iddia etti. Hüseyin Gündüz'ün avukatı, Gündüz'ün kullanılmadığı halde kullanılmış gibi gösterilen ilaçları sattığını, kamu kurumlarının dolandırılmasını suçunun oluşma aşamasında dahlinin olmadığını ifade etti, "Hüseyin Gündüz'ün bu dosyada ne işi var? İddianame müvekkilim açısından ciddiyetten uzak" dedi.
"TAPELERİN BEBEK SEVKİYATIYLA İLGİSİ YOK, BORÇ HESABI"
112 Acil Çağrı Merkezi hasta sevklerini yapan Fehmi Alperen'in ifadesiyle duruşma devam ediyor. Görevi ve vasfı bulunmadığını ifade eden Alperen, İBB Özel Sağlık Biriminde işçi statüsünde 17 yıldır çalışan bir ambulans şoförü olduğunu ifade ederek yetkisinin bebeklerde değil erişkin hastalar olduğunu ifade etti. İddianamede adı geçen hastanelerden birine sevk yapmadığını iddia eden Alperen, epikriz yazmak ya da hastaları basamaklandırmak gibi konularda herhangi bir yetkisi ya da bilgisi olmadığını söyledi.
Bir danışmanlık şirketi olduğunu söyleyen Alperen, yurtdışından vs. gelen hastalara hastane ve doktor önererek çeşitli hastalar sevk ettiğini söyledi. Çalıştığı kurumlardan sözleşmeler kapsamında maaşını ve hakkedişini aldığını söyleyen Alperen'e bir diğer ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in tapelerde geçen ‘Birinci'den (hastane) ayda ortalama yedi sekiz bin lira Fehmi'ye de para veriyorum 112 hastaların üçte birini ben alıyorum üçte ikisini o alıyor, buda hani yedi sekiz bin lira yapıyor ortalama daha az alıyorum mesela’ ifadeleri hatırlatıldı. Alperen bu durumun bebek sevkiyatı ile ilgisi olmadığını, bir borç hesabı olduğunu iddia etti. Hakkındaki iddiaların "curosurf" ticareti ile ilgili olduğunu söyleyen Alperen, bunları yalnızca bir dedikodu olarak duyduğunu; Gıyasettin Mert Özdemir'den de Reyap Hastanesini uyarmasını istediğini ifade etti.
Alperen'e hastane sahipleri ve başhekimlerin usulsüzlüklerden haberi olduğuna dair ifadesi hatırlatıldı. Alperen bilmediği yönde cevap verdi. Müşteki avukatları Alperen'e Fırat Sarı ile olan ilişkilerini sordu. Alperen, "Fırat Sarı ile aramda herhangi bir menfaat ilişkisi bulunmaktadır" dedi. Bir soru üzerine Birinci Hastanesi sahibi Ali Aksu'ya öğrendiği usulsüzlükleri söylediğini ifade etti. Çeteyi bir örgüt olarak görüp görmediğine ilişkin soruya ise "Burada bir örgüt olduğunu düşünmüyorum, herkes sağlık çalışanı" şeklinde yanıt verdi.
Alperen'e yönelik sorular sorulurken savcının iddia makamı olarak sorulara müdahale edilmesiyle, avukatlar tepki gösterdi, "İddia makammı mahkeme heyetinin bir parçası değildir" dedi. Fehmi Alperen'in avukatları da Alperen kimseden talimat almadığı veya emir vermediği gerekçesiyle emir komuta zincirine dahil olmadığını iddia ederek Alperen'in serbest bırakılmasını talep etti.
SANIKLAR HANGİ SUÇLARDAN YARGILANIYOR?
İddianamede, Fırat Sarı ve İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" suçlamalarıyla, 11 kez "resmi belgede sahtecilik" suçu ile cezalandırılması isteniyor. İki isim hakkında toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapisle cezalandırılması talep ediliyor.
112 Ambulans Şoförü Gıyasettin Mert Özdemir hakkında "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası; 18 kişi hakkında da bebeklerin ölümüne ilişkin "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi" suçundan 10 ila 437 yıl 6 ay arasında hapis cezası isteniyor. (İstanbul/EVRENSEL)