Gülsuyu'da bir gecekondu: "Zehirlendik ama sobadan başka çare de yok"
Sade, gecekondunun zorlukları, sobanın zehirli etkileri ve yüksek kiralar arasında, sıcak bir ev hayaliyle yaşıyor. Kışı geçirebilmek için ailesiyle mücadele eden Sade’nin hikayesi.
Fotoğraf: Dilan Temiz/ Evrensel
Dilan TEMİZ
İstanbul
Bu sene kış kapıya erkenden gelip dayandı, soğuklar kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Sert gelen kış kendini, soba zehirlenmeleriyle, yağışların getirdiği yıkımlarla, elektrik sobasıyla ısınmaya çalışan çocukların ölümleriyle gösterdi.
İstanbul’da kışın sert geçtiği Maltepe’nin Gülsuyu Mahallesi’ndeyiz, bacalardan tüten duman bir bulut gibi mahalleyi kaplamış. Birbirine benzer evler, birbirinden farklı evler, gecekondular ve çatısında baca tüten bir dizi ev, farklı renkler, dökülmüş sıvalar…
Kapı önleri, bahçeleri benzer: Odun ve eski dolapların kapakları, kırık sehpalar, çalı çırpıdan oluşan yığınlar. Araya karışan üç beş kömür torbası da bahçelerde ayrı bir noktada yerini alıyor.
Bacalı evlerden birine giriyoruz. Kapıyı çalınca Sade bizi, kapının önünü kaplayan kömür torbalarını kenara iterek bir telaşla karşılıyor: “Kusura bakmayın, geçişi kapıyor, daha taşıyamadım.”
Karanlık ve soğuk bir koridordan geçtikten sonra nispeten daha sıcak olan sobalı odaya geçiş yapıyoruz. Sobanın sıcaklığı henüz içeriyi kaplamamış. Sade, “Yeni yaktım, yanmadı kömür” diyor. Salona geçip kışı konuşmak üzere oturuyoruz. Yerde serili yataklar, sobanın yanına yığılan erzaklar, küçük bir çalışma masası… Sobanın kurulduğu bu oda artık hem bir yatak odası hem mutfak hem de çalışma odası olmuş.
Sade, 42 yaşında yıllarca tekstilde çalışmış, şu an çalışmıyor. Sade’nin eşi de tekstil işçisi, 8 yaşında bir çocukları var. Ağrı’dan İstanbul’a çalışmak için göç edenlerden.
Sade anlatıyor: “Uzun zamandır soba kullanıyoruz. Kışa dair tek hazırlığımız bu soba işte. Soba için de iki paket kömürden başka kömür bulamadık. Muhtarlığa gittik ‘Geç kaldınız, kalmadı’ dediler. Akrabamız bir torba verdi. Bir torba da komşu verdi ama yanmıyor. Eşim işten dönerken çöpte tahta bulursa onları alıp getiriyor.”
"SOBANIN ÇİLESİ BİTMİYOR"
Soba yakmanın zorluklarını, sobalı evin ne demek olduğunu ise şöyle anlatıyor Sade: “Bazen bu sobadan kurtulmak istiyorum ama başka imkan da yok. Sobayı yakmaya başlıyorum, söylene söylene içimden diyorum ki ‘Keşke doğal gazlı evim olsaydı’ sonra da ‘Biz doğal gazlı evi ısıtamayız’ diyorum. Gerçi soba da sadece bir odayı ısıtıyor. Bir de sobanın isi, kiri, pisliği var. Bazen soba çekmiyor, boruyu temizlemek gerekiyor.” Sade bunları anlatırken bazen öfkeyle yükseliyor bazen de ses tonu düşüyor, bakışları sobada donup kalıyor. Sade evindeki rutubetten, çatlak duvarlarından, deprem korkusundan bahsediyor ama bu gecekondudan çıkmaya da gücü yetmiyor: “Kiralar belli, doğal gazlı evler en az 15 bin, 20 bin lira.”
"SOBADAN ZEHİRLENDİK"
Sade’nin soba nefreti sadece isten, kirden kaynaklanmıyor. Geçen sene ailecek yaşadıkları soba zehirlenmesini şu sözlerle anlatıyor Sade: “Akşam yaktık, uyuduk bir ara bir uyandım, baktım kayınvalidem baygın, ev duman dolmuş. Tüm pencereleri açtık, hemen ayran içtik, acile gittik. Çok korktuk. Kayınvalidem bu olayın ardından toparlayamadı, kendini sonra da hastalanıp vefat etti.”
Sade, İzmir’de elektrikli sobadan çıkan yangın nedeniyle 5 çocuğun hayatını kaybettiği olaya da çok üzüldüğünü söyleyerek, “Soba yanarken çocuğu evde bırakamıyorum. Korkudan markete gidemiyorum. Çıkmam gerekince koşuyorum. Gittiğim ve geldiğim bir oluyor” diyor.
Ara sıra kardeşinin destek olduğunu söyleyen Sade, “Kışlık falan da yapamıyoruz. Bir gün aldığım şeyi zaten diğer gün alamıyorum. Her şey çok pahalı. Bugün daha bak saat kaç, yemeğim yok. Kızım hasta diye ona sadece patates haşladım. Kahvaltı yapıyoruz çoğu zaman. Köyden biraz yağ ve peynir gelmişti, onları kullanıyoruz, bakalım nereye kadar götürecek. Kış nasıl geçecek göreceğiz, kötü başladı” diye konuşuyor.
"HAYALİM SICAK, BALKONLU BİR EV"
Geçinebilmek için türlü yollar denediklerini söyleyen Sade, “Eve parça başı iş alanlar var, ben onu da yapamıyorum. Çocuğu okula ben götürüyorum. Çocuk dönene kadar ev işleriyle uğraşıyorum, sonra çocuğu alıyorum gün bitiyor. Kızım bazen ‘Anne niye ben servisle okula gitmiyorum?’ diyor. Hava kötü olunca babası ‘Okula göndermeyelim’ diyor ama bu defa da okuldan geri kalıyor. Bak yine kış geldi, kızım hasta dünden beri, okula da gönderemedim. Külüstür bir aracımız var, eşim de arada işten dönerken plastikler topluyor. Onun da masrafı çok, eski olduğu için sürekli arıza çıkarıyor.Tekstilde iş bazen iyi değill deyip iki haftada bir ücret veriyorlar.” diyor. “Sıcak, balkonlu, temiz ev hayalimdi” diyen Sade, “Balkonda kahvaltımızı yapmak, çamaşırları oraya sermek isterdim” diyor.
Sade’nin anlattığı belki sıcak, iç ısıtan bir hikaye değil ancak onun hayallerinin sıcaklığıyla ayrılıyoruz evden.