‘Sanat dostu’ şirketlere kaynak, tiyatroculara yoksulluk düşüyor
"‘Sanat dostu’ olarak anılan çeşitli şirketlerin düzenlediği ödül törenleri, festivaller ve buralara akıtılan muazzam paralar derken biz bağımsız tiyatroculara düşen yoksulluk oluyor.”
Fotoğraf: Pexels
Yağmur
Tiyatro Sanatçısı
Sanat dalları içinde emek zincirinde kendini en çok var eden, etme derdi taşıyan tiyatro sanatının ve sanatçılarının günümüzde vardığı yer, yenilere açamadığı yer aslında sorunumuz. Çoğu tiyatroyla uğraşan dostumuz, tiyatro emekçileri de benzer sorunlardan mustarip aslında. Tiyatro gibi kendini emek yapı taşlarında var eden bir nosyonun artık kendi içinde tekelleşmesi ve bu zincirin burjuvazinin tekeline geçmesi büyük bir sorun olarak önümüzde duruyor. Bu tabii ki tiyatroya ya da sanata özel bir durum değil. Bir sistem sorunu. Ve bu sistem sorunu meslek içerisindeki ilişkilerde de oldukça ortaya çıkmış durumda. Aynı zincirin içinde birbiriyle omuz omuza veren insanlardan, çelme takarak zincirin dışına iten insanlara doğru bir yozluğu da günümüz koşulları daha belirgin hâle bir getiriyor!
Tiyatroyu ve sanatçılarını yaşatmak için kooperatifler, sendikalar, çeşitli fonlar kuruyoruz “yaşasın tiyatro!” pankartlarıyla döşeniyoruz ama kalıcı birlikler kurup, taleplerimizin etrafında toplanacak ve buralardan büyüyecek mücadele hatlarımız oldukça zayıf. Bağımsız sanatçılara ve özel tiyatrolara ayrılmayan devlet bütçesinin yanında, alanında hem maddi hem de manevi isim yapmış kimselerin tiyatro alanını domine ettiği gibi bir durum da söz konusu. Bakanlık bütçeleriyle, konser ve tiyatro gösterimi yasaklarıyla, kamuda çalışan sanatçıların kadro sorunlarıyla iktidar karşımızda durduğunu her gün her an gösteriyor. Ama burada yukarıda da yazıldığı gibi büyük büyük özel tiyatroların ya da çeşitli sermaye gruplarıyla iş birliği içerisindeki kimi tiyatroların da tuttuğu pozisyonları da görmek ve tartışmak önemli. Büyük bir eşitsizlik ortamında “sanat dostu” olarak anılan çeşitli şirketlerin düzenlediği ödül törenleri, festivaller ve buralara akıtılan muazzam paralar derken biz bağımsız tiyatroculara düşen yoksulluk oluyor.
EKSTRA İŞLERE MAHKUM EDİLİYORUZ
Kendi deneyimimden örnek vermem gerekirse iki arkadaş olarak kurduğumuz tiyatromuzda maddi olanaksızlardan dolayı oynadığımız bir oyunda dekor yapıp kurarken aynı anda tiratlarımıza çalışmak zorunda kaldığımız birçok durum oldu. Devlet ve belediye kurumlarına harcanan bütçe biz alternatif özel tiyatro ekiplerine kıyasla dehşet verici. Kaldırdığımız pankart altında kalan diğer özel tiyatrolarla en azından sahnelerinde kendi oyunlarımızı oynama fırsatını almak için “bir tanıdıklık” kuralı devreye girince o birlikte kaldırdığımız pankart bu sefer bizim elimizde kalıyor. Bu noktada ise “kanaat önderi” olarak anılan, “dayanışma” diyen hiçbir isim yapmış özel tiyatro ya da o tiyatroların sahipleri bir sorumluluk almıyor. Üç ayrı işte çalışarak asgari ücretin biraz üzerinde kazandığımız parayı emek verdiğimiz mesleğimiz için harcamak durumunda bırakılınca çoğumuz özel öğretmenliğe ya da ekstra işlere mahkum ediliyoruz.
EMEKÇİLERİN MÜCADELESİNE BAKMALI
Daha fazla uzatmadan eklemek isterim: Eğitim hayatımızda “Tiyatro iki kalas bir heves” lafını oldukça duyardık. Şimdi ise o kalaslar hayallerimizle birlikte başımıza yıkılıyor. Bütün bunların karşısında az çok neler yapılabileceğini anlamak için bugün ülkenin dört bir yanında birçok iş kolundan emekçilerin verdiği mücadeleye bakmak bence önemli. İşte tam da bu yüzden birbirimize karşı hâle gelmiş ama aynı dertleri farklı düzeylerde yaşayan tiyatro emekçileri olarak daha çok yan yana gelmemiz, daha çok tartışmamız ve asıl sorunu görüp, çözmek için harekete geçmemiz elzem!