Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
23 Ocak 2025 11:49
/
Güncelleme: 13:29

Araştırma Görevlileri ek iş arıyor: Ayın 15’i nasıl geçti?

Kamu emekçilerinin ücretlerine yapılan zamma ilişkin konuşan ODTÜ’deki araştırma görevlileri, artan borçların geleceğe dair yeni kaygılar getirdiğini; ek iş arayışına girdiklerini kaydetti.

Araştırma Görevlileri ek iş arıyor: Ayın 15’i nasıl geçti?

Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel

Defne ÇELİK
Ankara

Ayın 15’i, milyonlarca kamu emekçisinin ücretlerinin hesaplarına yattığı; kira, fatura, kredi kartı ekstresi gibi ödemelerin endekslendiği tarih. Ancak bu 15 Ocak’ı diğer ayların 15’inden ayıran bir şey var: yüzde 11.54 ücret zammı. Maaşların hesaplara yattığı bugünün hemen ertesinde ODTÜ’deki araştırma görevlileriyle yeni ücret zamlarını konuşmak için sözleşiyoruz. Ücret zammı deyince akla ilk gelen az da olsa bir alım gücü artışı, farklı ürünlere veya hizmetlere bir süreliğine de olsa ulaşabilmek… Ancak konuştuğumuz araştırma görevlileri açısından durum oldukça farklı.

"MAAŞ YÜZDE 11.54, KİRA YÜZDE 200 ARTTI"

“Maaşınızla ilk olarak ne yaptınız?​” sorumuza gelen yanıtlar bunu açıkça ortaya koyuyor. Kira ve kredi kartı borçları maaşın neredeyse tamamına yakınını ilk günlerden tüketiyor. Kadro bulduktan sonra yeni bir düzen kurmak isteyen, yeni bir eve çıkan, evlenen ya da ailesine destek olmak isteyen araştırma görevlileri adeta bir borç denizinde yüzüyor. Maaş sonrası ilk ödemesinin ev kirası ve apartman aidatı olduğunu ifade eden bir araştırma görevlisi durumu şöyle açıklıyor: “Kiram yeni zamlandı. Beş yılı geçtiği için ev sahibi kira tespit davası açmakla tehdit etti. Maaşım yüzde 11.5 artarken kiram yüzde 200 arttı. Öyle olunca da maaşımın yarısı zaten ilk gün gitmiş oldu.” Bir diğer araştırma görevlisi ise ekliyor: “Bu maaş zammı evimin kirasına TÜFE oranında gelen zammın yarısını dahi karşılamadı.”

Konuştuğumuz araştırma görevlilerinin çoğu, zamlı maaş sonrası yeni herhangi bir şey alamamış. Her biri için artan borçlar geleceğe dair yeni kaygılar getirirken hayatlarının geri kalanında her zaman borçlu olacaklarını düşünüyorlar. İçlerinden biri şöyle aktarıyor: “Artık borca girip araba, ev ve bunun gibi ‘büyük’ şeyler alacak kadar bile umutlu değiliz geleceğimizden. Onun dışında örneğin ehliyet alırken yapman gereken ödemeler, yeni telefon alma gibi ‘küçük’ harcamalar bile en az birkaç ay diğer harcamaları kısıtlaman gereken bir borçlu döneme sokuyor insanı.”

ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİ EK İŞ ARIYOR

Alım güçleri giderek düşen araştırma görevlileri, üniversitedeki görevleri dışında artık bir de ek iş arayışına giriyor. Kimi zaman özel ders, kimi zaman iş başına ücret alınan analiz, çeviri, redaksiyon gibi işler yoğun olarak tercih ediliyor. Ancak eğitim, yayın ya da yazın alanıyla ilgili olmayan, salt kısa süreli gelir kaynağı olarak yapılan işler de azımsanamayacak düzeyde. Konuştuğumuz araştırma görevlileri, mevcut ücretlerinin üçte biri düzeyinde gelir sağlayacak bir ek iş olmaksızın insanca bir yaşamın mümkün olamayacağını söylüyorlar.

ÜCRETLER ERİDİ, SES ÇIKARMAK ŞART

Araştırma görevlilerinin hiçbiri yapılan ücret zammından memnun değil. İktidarın ücret politikası ve burjuva muhalefetin bu politikaya yedeklenen tutumundan oldukça rahatsızlar. “Zaten uzun bir süredir iktidarıyla muhalefetiyle bütün burjuva basını, enflasyon bahanesi altında neden emekçilere zam yapılmaması gerektiğini yazıyorlardı. Geçtiğimiz sene yapılan toplu sözleşme ile de enflasyon altında zam vermenin hazırlığı yapılmıştı. Maalesef biz sesimizi çıkarmadıkça böyle gidecek” diyor içlerinden birisi. Bir başka araştırma görevlisi ise kamuda çalışanların ücretlerinin, kamunun üzerindeki sözde ‘yükünü’ azaltacak şekilde belirlendiğini, dolayısıyla her kesimden emekçinin alım gücünün gitgide azaldığı bir ücret politikasının hâkim olduğunu söylüyor.

Başka bir araştırma görevlisi ise iktidarın ücret politikasında sıkça dile getirdiği, “bilimsel” gösterilmeye çalışılan ideolojik arka plana dikkat çekiyor: “Sıkılaştırıcı politikalarla enflasyonu düşürme hedefinin olduğu bir ortamda bunun yapılmasının bir zorunluluk olduğu gibi bilimsel görünen ideolojik bir ‘iktisadi’ arka plana sahip. Mevcut ‘muhalefet’ partileri de bu iktisadi ajandayı ‘Başka bir seçenek yok’ diyerek desteklediği ve ücretli çalışanların insanca bir hayat yaşamasına yönelik bir siyasi ajanda gütmediği için, ücret belirlenim süreci, hem özel sektör hem de kamuda, tam anlamıyla toplumsal sınıflar arası güç dengelerinin bir çıktısı haline geliyor.”

“İŞ BIRAKMANIN ETKİLİ OLMASI İÇİN İŞLERİ SEKTEYE UĞRATMALIYDI”

Son olarak araştırma görevlilerine kamu emekçilerinin 13 Ocak’taki iş bırakma eylemine katılıp katılmadıklarını, eylem hakkında ne düşündüklerini soruyoruz. Konuştuğumuz araştırma görevlilerinin çoğu iş bırakma eylemine katılmamış. Eyleme katılmayan bir araştırma görevlisi sebebini şöyle açıklıyor: “Katılmama sebebim eylemin yeterince iyi duyurulmamış ve en önemlisi sahada örgütlenmemiş olmasıydı. Sonuç almayı hedefleyen bir kampanyadan ziyade bir tepki eylemi olduğu çok açık. Tepki eylemi olarak tasarlanmış olsa bile hem sendikalı hem de sendikalı olmayan çalışanlar arasında örgütlenmesi gerekirdi.”

Bir başka araştırma görevlisi ise iş bırakma eylemini etkili bulmadığını, ücret artışına yönelik, görece küçük sayılabilecek bir talebin hak ettiği eylemliliğin daha büyük olduğunu düşündüğünü ifade ediyor. İş bırakma eyleminin işlevsel olması için daha uzun soluklu, belki de tekrarlanan bir formda olup işleri sekteye uğratması gerektiğini söyleyen araştırma görevlisi bu eylemlerin daha “radikal” olması gerektiğini belirtiyor.

“SADECE POLİTİK KESİMLERİN İŞ BIRAKMASI YETERLİ DEĞİL”

Ücretli çalışanların konumunun bu kadar kötüleştiği dönemlerde buna yönelik bir kampanya yürütmenin ve güçlü bir tepki vermenin önemli olduğunu belirten bir diğer araştırma görevlisi ise iş bırakma eyleminin daha iyi örgütlenmesi gerektiğini düşünüyor. İnsanların borç içinde yaşadığı ve mobbinge uğradığı bir çalışma koşullarında bu tip eylemleri örgütlü ve kitlesel bir şekilde yapmanın önemine vurgu yapan bir araştırma görevlisi ise “Buna zaten tepki gösterecek politik bilinçteki insanların iş bırakması yeterli olmayacaktır. Önemli olan krizin yakıcılığını hissedip kendi geleceği üstünde söz hakkı olduğunun farkında olmayan kitlelere erişmektir diye düşünüyorum” diye ekliyor.

Konuştuğumuz araştırma görevlilerinin anlattıkları, sadece bireysel yaşamlarında değil, akademide ve genel olarak çalışma hayatında karşılaşılan köklü sorunları gözler önüne seriyor. Yetersiz ücret artışları, artan borç yükü, gelecek kaygısı, örgütsüzlük ve birlikte hareket etmenin önüne geçen eğilimler bugün emekçilerin yaşamlarını domine eden etkenler arasında. Ancak tüm bu zorluklara rağmen, ifade edilen eleştiriler ve değişime dair umut, bir mücadele potansiyeline de işaret ediyor. Yaşanan sorunların çözümü için sadece bireysel eleştiri ve çabaların değil, örgütlü hareketin ve daha güçlü örgütlenmelerin öneminin altını çizen bu deneyimler, insanca yaşanacak ücret talebinin daha fazla yankı bulması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.

Evrensel'i Takip Et