6 Şubat 2025 04:00
/
Güncelleme: 08:43

"Aristoteles’ten Modern Bilime Depremler": Mitten bilime depremin açıklanması

Bu senenin başında Ginko Bilim’den yayımlanan "Aristoteles'ten Modern Bilime Depremler", depremleri anlamlandırma tarihimizin bu uzun ve katmanlı yolculuğunu okuyuculara sunuyor.

"Aristoteles’ten Modern Bilime Depremler": Mitten bilime depremin açıklanması

Fotoğraf: Pexels

Kaan BİÇİCİ


Bugün modern bilimin kavram ve araçlarıyla incelediğimiz her olgu ve olay, insanlık tarihinin derinliklerinde çok farklı anlamlarla yüklüydü. Yıkıcı gücü ve öngörülemezliğiyle insanları etkileyen doğa olayları da bir zamanlar tanrıların gazabı, ilahi işaretler ya da kozmik dengenin bozulması olarak açıklanıyordu. Mitler, inanışlar ve metafizik düşünceler, insanın bilinmeyenle yüzleşmesinde bir tür kılavuz görevi görüyordu. Ancak bu anlayışlar yalnızca geçmişin masalları olarak görülmüyor elbette; bugün bile bu inançların, korkuların ve açıklama çabalarının izlerini hem toplumların kültürel hafızasında hem de bireysel düşünme biçimlerimizde bulmak mümkün. Deprem konusunda da bugün bilimsel araçlar bize nedenselliğini büyük oranda gösterse de hala geçmişten bugüne “hortlatılan” bu inanışlarla karşılaşabiliyoruz.

İşte tam da bu nedenle, doğa olaylarının bilimsel bağlamını anlamak için onların tarih boyunca nasıl kavrandığını incelemek ayrıca toplumu anlamanın da bir vesilesi haline geliyor. Bu senenin başında Ginko Bilim’den yayımlanan "Aristoteles'ten Modern Bilime Depremler", 6 Şubat depremlerinden birkaç gün sonra kaybettiğimiz ve Cambridge’de Harvard’da da dersler vermiş merhum Prof. Dr. Ferhat Özçep’in büyük oranda tamamladığı bir eser. Kitap, vefatından sonra eşi ve öğrencilerinin katkılarıyla yayıma hazırlanarak, depremleri anlamlandırma tarihimizin bu uzun ve katmanlı yolculuğunu okuyuculara sunuyor. Eski Yunan’dan İslam coğrafyasına, Çin düşüncesinden modern Batı dünyasına kadar uzanan geniş bir zaman ve coğrafya yelpazesinde yazılmış seçkin metinleri bir araya getiren kitap, yalnızca bilimsel bir inceleme değil, aynı zamanda entelektüel bir tarih çalışması.

İNSANIN TARİH BOYUNCA VERDİĞİ ZİHİNSEL MÜCADELENİN PORTRESİ

Kitap, sadece bilimsel metinlerle sınırlı kalmayarak, bu metinlerin yazarlarının düşüncelerini ve o dönemin hâkim görüşlerini de ele alıyor. Aristoteles’in dünya görüşünden ve çok uzun süre düşünsel düzeydeki etkilerinden İbn Sina’nın doğa anlayışına, Çinli bilginlerin kozmik düzen fikirlerinden modern bilimin mekanik açıklamalarına kadar geniş bir perspektif sunuyor. Kitabın katmanlı yapısından ötürü de yalnızca kronolojik bir çalışma değil; depremleri anlamaya çalışan insanın tarih boyunca verdiği zihinsel mücadelenin de bir portresi.

Özçep bu zihinsel mücadelenin tarihini mitolojiden başlatıyor. Tabii bu inanışlar sadece depremin açıklanmasının düşünsel biçimlerinin bir anda zihinlerde belirmesiyle ortaya çıkmıyor. Dünya’ya ve evrene dair birçok inanış ve görüşler depremin de nasıl oluştuğuna dair öne sürülecek olanın temelini oluşturuyor. Özçep de deprem özelinde “Depremlerin ve nedenlerinin mitolojide açıklanması, dünyanın üzerinde durduğu kabul edilen hayvanın hareketi veya baını oynatması sonucuna bağlanmaktadır. Bu hayvanın cinsi ülkelere göre değişmektedir.” diyor. Tabii Anadolu coğrafyasına geldiğimizde bu hayvan o coğrafyada yaygın olan “güçlü, kuvvetli” olan “öküz” olarak karşımıza çıkıyor. Bunlar tabii her mitolojinin kendi tanrılarıyla ve onların güçleriyle de özgünlük kazanıyor.

Daha sonra Özçep klasikler üzerinden depreme dair anlamlandırmanın nasıl şekillendiğini ele alıyor. Anaksimenes, Anaksagoras ve Demokritus depremlere dair söz söyleyen ilk düşünürler oluyor; önemli yanı artık doğada görülen fiziksel kuvvetler de hesaba katılır oluyor. Ancak Aristoteles’in savunduğu görüş var ki, çok uzun süre –tıpkı başkaca görüşlerinin yaygınlığı gibi- düşünsel her alanda etkisini gösteriyor. Aristo, havanın ya da daha doğru bir tabirle doğanın bir kuvveti de olan rüzgarın yeraltında, yer üstünde hatta ve hatta insan vücudunda şiddetli etkileri olduğunu dile getirmişti. Özçep “Ortaçağlara kadar Aristo’yla başlayan meteorolojiyle ilgili her kitapta ya da risalede depremlerin nedenleri ve açıklaması yer almaktadır” dediği gibi bu kitaplardan ve metinlerden alıntılarla kitabı zenginleştiriyor. Burada Platon’dan Antiphon’a Epikuros’tan Lucretius’a Aristo’yu hem etkilemiş hem de Aristo’dan etkilenen birçok düşünürden alıntılar sunuyor.

GÖKLERDEKİNİN AZABI YA DA ARİSTO’NUN RÜZGÂRLARI

Ortaçağ da bilindiği üzere hiçbir yeni kavram öne sürülmüyor. Hatta Özçep dönemini tanımlamak için “Aristo’dan tek fark, Ortaçağ’ın tüm Hristiyan yazarları depremlerin doğaüstü ilk nedeninin Tanrı olduğunu yazdı.” diyor.

Eski Türklerdeki anlayışta ise esas “Gök ile yer arasındaki” insan anlayışı üzerinden şekilleniyor. Zaman ilkesi olarak da üç bölgeye (gök, yeryüzü ve yeraltı) eşdeğer olacak şekilde (geçmiş, şimdi ve gelecek) anlayışı belirleniyor. Gökten gelmiş insanın, yeryüzünde yaşamını sürmesi ve ölümüyle yeraltına gitmesi inancını getiren de bu inanış. Aslında modern bilimde depremlerin yoğun olduğu bölgelerde karşılaştığımız dağlar da farklı bir anlamla karşılıyor Türk mitolojisinde “Dağlar Türk mitolojisinde evrenin dengede durması, güvenli olmasını sağlayan Temir Kazık rolünü üstlenirler”. Kimi inanışlar da gerçek olanla bağı bu kadar ters olabiliyor. Ancak bundan çıkartılan toplumsal anlamlar da olmuyor değil tabii. Özçep Divan- Lugat-it Türk’ten şöyle bir alıntı yapıyor; “Dünyanın dengesi istikrarı nasıl dağlara bağlıysa insanların istikrarı da onlara gem vuran yöneticilere bağlıdır.”

İslamiyet’te ise depremler tıpkı diğer doğal afetler gibi “Allah’ın koyduğu kanunlar” olarak görülüyor. Dönemin âlimlerinden Sufuti ise “kafirlere bir ceza olarak” açıklıyordu. Özçep İslamiyetteki inancı açıklarken Kuran üzerindeki üç farklı kullanıma vurgu yapıyor; “Kuran’da kavimlerden ve kendilerine gönderilen peygamberlerden söz edilirken, bu kavimlerin helakında meydana gelen ve azapla ilişkilendirilen deprem ayetleri, kıyametin kopuşunun depremlerle olacağını haber veren kıyametle ilgili deprem ayetleri ve yeryüzünde doğasında var olan ve tabiatla ilişkilendirilen deprem ayetleri şeklinde farklı üç kullanım alanı görülmektedir.” Yine bu görüşlerin yaygınlığını ve kimi farklılaştığı görüşleri de Biruni, İbn Sina, Mevlana ve İbn Rüşt gibi dönemin düşünürlerinden alıntı yaparak gösteriyor.

OSMANLI’DA DEPREMLER VE GÜNÜMÜZDEKİ ÇALIŞMALAR

Osmanlı’da kitapta özel olarak ele alınmış durumda. Yine o dönemdeki düşünürler ve yazılanlar üzerinden bir panorama çıkartsa da kimi yerleri aslında bugün hala devam ettiğini gördüğümüz, özellikle depremlerden sonra söylenen, yaygınlaştırılan kimi söylemlerin de kökenine dair bilgi veriyor. Kimi eserlerde yine “Hak teala bir yerin halkını günahtan men etmek istediğinde, o melek yerin o damarını hareket ettirir” gibi inançlar yer alsa da “önleyici” olmaya dair de aslında dönemi için ilerici olabilecek örnekler de mevcut. Özçep Siper-i Zelzele isimli bir eserde “ilk beş saniye içerisinde insanları enkaz altından kalmaktan kurtaracak bir düzenekten (mekanik ev)” bahsedildiğini aktarıyor. Yine o dönemde alınmış olan sismograf da aslında bu coğrafyanın bir gerçeği olarak da aslında depremin anlaşılmasının zorunluluğunu da gösteriyor.

Modern bilime gelen süreçte de Avrupa’da farklı görüşler ortaya atılıyor ve aydınlanma ile de daha yeni biçimler kazanıyor. Özçep kitabında Newton’dan Liebniz’e, da Vinci’den Descartes’a farklı düşünürlerin, bilim insanlarının görüşlerini ve çalışmalarını derliyor. Kitabın son kısımda ise sismoloji biliminin ve aletlerinin, araçlarının gelişimine dair tarihsel bir anlatı görürken aslında coğrafyamızdaki insanların pek de artık –ne yazık ki- yabancı da olmadığı depreme dair kavramları tekrar hatırlatıyor okuyucuya Özçep.

DEPREMİ ANLAMAK VE ÖNLEMLERİ DE ALMAK, ALDIRMAK

Özçep bitirirken bir şeyi hatırlatmadan da geçmiyor elbette: “İnsanlığın depremleri önceden %100’e yakın oranlarda tahmin edebileceği günlerin geleceği bir gerçek olsa da bugünün koşullarında izlenmesi gereken en doğru yol, sağlam zeminlere sağlam yapılar yaparak can güvenliğini sağlamaktır.”

Kimi zaman eserlerden alıntılar, düşünürlerin görüşleri okumayı güç hale getirebiliyor olsa da depremin tarihsel olarak anlaşılma biçiminin nasıl toplumsal olanla ilişkili olduğunu ve hatta yapılan müdahalelerin bununla ilişkili olduğunu göstermek açısından öz bir anlatı sunmuş okuyuculara Ferhat Özçep. Konunun toplumun her kesiminden insanı ilgilendiriyor oluşu kitabın da her okuyucunun en azından bakması gereken bir şey haline getiriyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et