13 Şubat 2025 16:17
/
Güncelleme: 16:47

Othon Cinema’dan Michael Snow retrospektifi

Othon Cinema, deneysel sinemanın öncü isimlerinden Michael Snow’un filmlerinden oluşacak retrospektifi 20-23 Şubat'ta İstanbul Modern Sinema'da izleyiciyle buluşturacak.

Othon Cinema’dan Michael Snow retrospektifi

Michael Snow, Kanadalı Film Yapımcıları Dağıtım Merkezi'nin izniyle

İstanbul Modern Sinema, Kanada Başkonsolosluğu ve Othon Cinema iş birliğiyle deneysel sinemanın öncü isimlerinden Michael Snow’un (1928-2023) 16mm formatında izleyiciyle buluşacak filmlerinden kapsamlı bir retrospektife 20-23 Şubat tarihlerinde ev sahipliği yapıyor.

Othon’a göre; Ressam, Heykeltıraş, Fotoğrafçı, Müzisyen ve Sinemacı Snow, sanat kariyerinin başlangıcından yaşamının son günlerine kadar sanatın birçok alanında değişimlere yol açtığı gibi, geçmişin, günümüzün ve geleceğin sinemasını da dönüştürdü.

Michael Snow, farklı disiplinlerden teknikleri bir araya getirerek algı ve temsil üzerine geleneksel sinema anlayışını ve izleyicinin film kamerasıyla olan ilişkisini sorguladığı, içeriğin ötesinde biçimi merkeze alan onlarca film üretti. Çerçeveleme, ses, zaman ve mekanın, sinemanın dilini yeniden icat etmek için kullanılabilecek araçlar olduğunu savundu. Filmlerinin hem içgüdüsel hem de analitik tepkiler uyandırma gücü, etkisinin on yıllar boyunca sürmesini sağladı.

1971 yapımı Merkez Bölge (La Région Centrale) haricinde Türkiye’de ilk kez gösterilecek filmlerin çoğunluğu, 16mm formatındaki kapsamlı bir seçkiyle izleyiciyle buluşuyor.

Gösterimi yapılacak filmler:

Dalga Boyu

Deneysel sinemanın dönüm noktalarından biri olarak kabul edilen ve sinemanın geleceği açısından öncü film niteliği taşıyan Dalga Boyu, dışarıdan gelen dalga seslerinin Beatles’ın Strawberry Fields Forever şarkısıyla iç içe geçtiği bir odanın durağan çekimi etrafında dönerek, henüz haberdar olmadığımız bir sinemanın imgesini yaratıyor. Film, bu rutubetli evin duvarında asılı olan bir fotoğraf üzerine yapılan 45 dakikalık bir yakınlaştırmadan oluşuyor. Bu uzun, sabit yakınlaştırma hareketi, en sonunda kameranın odadan çıkıp seslerini duyduğumuz dalgalara ulaştığı ana kadar filme eşlik ediyor.

Vakti Olmayanlar için Dalga Boyu

Yönetmen, artık kendisinin başyapıtı olarak görülen Dalga Boyu filminden yıllar sonra, filmden bazı sahneleri çıkartarak ve filme dair yıllar içerisinde edindiği yeni fikirlerle katmanlı bir kurgu uygulayarak, tarihin onu anacağı esere yeni bir bakış açısı daha kazandırır. Bir yandan da o, seyircisi ile olan samimi bağına binaen filmini Vakti Olmayanlar için Dalga Boyu olarak karşımıza çıkarır.

Korpus Kallozum

Adını, beynin iki yarım küresi arasındaki iletişimi sağlayan “korpus kallozum”dan alan filmde, bu yapı illüzyon ile gerçeklik arasındaki gizemli alanı simgeler. Toronto’daki bir gökdelende kamerasını konumlandıran Snow, bir ofis çalışanlarının günlük rutinlerini dijital manipülasyonla dönüştürerek onları gerçeküstü bir hale getirir. Zaman zaman kendi sesiyle filme müdahale ederek dördüncü duvarı yıkmaya yönelik deneysel yaklaşımını da vurgular.

Sshtoorrty

Bir ressam sevgilisinin dairesine bir tablo getirir ancak aniden çıkan tartışma, tablonun kadının kocasının başında parçalanmasıyla sonuçlanır. Film, bu sahnelenmiş olayın 12 kez tekrarlandığı, Farsça diyaloglarla sunulduğu ve görüntü ile sesin üst üste bindirilerek yeniden yapılandırıldığı deneysel bir anlatıdır. Filmin adı, “short” (kısa) kelimesinin “story” (hikaye) kelimesi üzerine bindirilmesiyle oluşur. Geçmiş ve geleceğin sadelik içerisinde bir şimdiye dönüştüğü film, varış ve ayrılışı tek bir akışkan âna dönüştüren bir “tablo” gibi kurgulanmıştır.

Merkez Bölge

Yönetmen, her yöne otomatik olarak dönebilen bir makineyi ve ona bağlı bir kamerayı Quebec’te bir dağın tepesine koyuyor. Beş gün boyunca hiçbir insanın olmadığı bu manzarayı bir makine, başka bir makinenin yön verdiği hareketlerle kaydediyor. Ortaya çıkan üç saatlik film, insan görüşünden, hareketinden ve zamansallığından olabildiğine kopmuş durumda. Merkez Bölge, bilinen dünyayı, izleyiciye odağın olmadığı insan dışı gözler ve sabrın dayanmadığı sahipsiz bir zamansallıktan izletiyor.

Montreal’de Bir Saniye

Film, Montreal’de bir anıt için önerilen mekanların karlar içerisindeki fotoğraflarından oluşan bir koleksiyon sunar. Ancak bu fotoğraflar “sanatsal” kaygılar güden görüntüler değil, tamamen işlevsel ve belge niteliğinde sahnelerdir. Snow, izleyici ile görüntü arasındaki ilişkiyi son derece yoğun bir hale getirir ve bunu yalnızca seçili fotoğrafların diğerlerinden daha uzun süre ekranda kalmasıyla değil, bu süreleri matematiksel ve kavramsal bir düzenlemeyle sağlar. Böylece film, hareket olmaksızın zaman içinde var olan bir heykel niteliği kazanır.

İleri ve Geri

Fairleigh Dickinson Üniversitesinin Madison, New Jersey kampüsündeki bir sınıfın içinde ve dışında çekilen filmde, sürekli ileri geri hareket eden bir kamera vardır. Önce odağımızdaki odanın içerisindeki her şey bulanıklaşana kadar hızlanır, ardından yukarı ve aşağı hareket etmeye başlar. Hareket ve zaman sayesinde bu duvar, manevi bir boyuta taşınır. Film, sinemanın sıklıkla temas kurduğu gibi sadece zihni ve gözleri değil, aynı zamanda boynu da film deneyimleme sürecine dahil eder.

Şimdiki Zamanlar

Bu filmde, Michael Snow’un geriye dönük bakış açısına, hafızaya ve temelde mekan hafızasına olan ilgisi gözlemlenir. Filmin başlangıcındaki çizgiler, kelimenin tam anlamıyla filmin içinde bir başka filme bizi ulaştırır. Karakterin uyanıp gerçeküstü bir set ortamı içinde bambaşka birine dönüşmesiyle, yapısal film anlayışına yönelik abartılı bir hiciv başlar. Anlaşılır ki filmde hareket eden kamera değil, tüm settir. Snow, izleyiciyi anın görsel gerçekliğini kabullenmeye zorlar ve temsil edilen şey düşünmeye ve sorgulamaya davet eder. Filmin bu kurgusal yapısı hayatın her anının geri dönüşsüz kaybını ilan eder.

Yerleşik Figürler

Yönetmen “yolların tarihi” olarak tanımladığı filminde, kamerasıyla bir kamyoneti arazide sürerken bir yol filmi yapıyor. Seyahat hızının değişmesiyle görsellerin okunabilirliği değişiyor, insan yapımı yüzeyler doğanın alacalı desenlerine dönüşüyor ve görüntüler soyut ile gerçek arasında gidip geliyor. Böylece ortaya tezatlıklarla dolu ama bir o kadar da bu tezatlıktan beslenen bir Michael Snow filmi çıkıyor.

Bu da Böyle

Film, her karenin tek bir kelimeden oluştuğu, siyah bir arka plana sıkıca çerçevelenmiş beyaz bir metinle karşımıza çıkıyor. Film boyunca ekranda görünen her kelime, doğru bir orantıda, eşit sürede seyirci ile iletişime geçiyor. Snow, sinemanın sınırlarını zorlamak konusunda çığır açarak, filmin temel aracı olan “görüntüye” de sırt çevirerek en özel eserlerinden birini daha ortaya çıkartıyor. Basit bir film konseptini öngörülemez ve katmanlı bir deneyime dönüştürüyor. (Kültür Servisi)

Evrensel'i Takip Et