20 Nisan 2013 12:45
Hakkı Özdal

24 Nisan 1915’in ‘güneş’i henüz doğmuşken İstanbul’da büyük bir operasyon başlamıştı: Yüzlerce aydın, yazar, sanatçı, öğretmen, avukat, doktor ve hattı Meclis-i Mebusan vekilleri evlerinden tek tek toplanıyorlardı. Ortak özellikleri ‘Ermeni olmaları’ ve İstanbul Ermeni cemaatinin önde gelen simaları olmalarıydı... Götürüldüler... Ve bir daha asla geri gelmediler. Osmanlı ordusu üç büyük cephede I. Dünya Savaşı çılgınlığını yaşamaktaydı… Ve donanımsız ordu, Çanakkale’de halkın en yoksul çocuklarının kanlı bir ölüm oyununda barikata çevrilmesiyle sağlanan direniş dışında bozguna uğramaktaydı. ‘Turan ülküsü’yle girdikleri savaşta, önlerindeki ilk dağı aşamadan binlerce çocuğu karlara gömen İttihatçılar, ‘müflis baba’nın aç çocukları içinden birini suçlu ilan etmesi gibi, bir ‘iç düşman’a işaret ederek, hem sorumluluklarından kaçacaklar, hem de 1894’de sözde muarızları II. Abdülhamit’in başlattığı ‘Ermeni meselesini halletme’ işini tamamına erdireceklerdi. Madem kendi nefesleri Turan ülkesine yetişmiyordu, o halde Turan ülkesi kadim halkların 1000 yıllık ülkesine kılıç zoruyla gelip yerleşecekti!

24 Nisan 1915 günü İstanbul’dan toplanarak Haydarpaşa’dan trenlere istif edilen ve ‘bilinmeyen’ bir rotada, ‘buhar olacakları’ yolculuklarına çıkarılan Ermeni entelijensiyası; yüksek platoda; Van’da, Muş’ta, Ergani-Maden’de, Kilikya’da ve başka yerlerde, ücra köylerde, dağ yamaçlarında, tozlu vadilerde, ıslak dere yataklarında eşkıyalara boğazlatılan Ermeni çocuklarla aynı kaderi yaşadı. 24 Nisan, ‘Anadolu’nun gözlerden uzak ıssızlığında el yordamıyla halledilen bir işin payitahta düşmüş gölgesiydi. İkinci olarak, “Ermeni komitelerini dağıtarak” tutukladıklarını Ankara ve Çankırı hapishanelerine tıktıklarını iddia eden katliamcıların kendilerini tarihsel olarak ele verdikleri gün de 24 Nisan’dır…

TALAT PAŞA’NIN EMRİ

İttihat ve Terakki caniliğinin üç büyük isminden olan Talat Paşa imzasıyla Osmanlı Ordusu Başkomutanlığı’na buyurulan şu ‘emir’ de 24 Nisan 1915 tarihlidir: “Arzınıza,

Ermeni komitelerinin Osmanlı memleketlerindeki siyasî ihtilâl teşkilâtları ile öteden beri, kendilerine idarî bir özerklik teminine yönelik teşebbüsleri, harbin ilânını takiben Taşnak Ermeni komitesinin Rusya’da bulunan Ermenilerin derhâl aleyhimize hareketine ve Osmanlı topraklarındaki Ermenilerin de ordunun zayıf düşmesini bekleyerek o zaman bütün kuvvetleri ile ihtilâle kalkışmalarına dair aldıkları kararları, her fırsattan yararlanmak suretiyle vatanın hayatına ve geleceğine tesir edecek hain hareketlere cür’etleri, özellikle devletin harp hâlinde bulunduğu şu sırada Zeytûn ile Bitlis, Sivas ve Van’da meydana gelen son isyan hareketleri ile bir kere daha kesinleşmiştir. Esas olarak merkezleri yabancı ülkelerde bulunan ve bugün unvanlarında bile ihtilalcilik sıfatını koruyan bütün bu komitelerin çalışmalarının Osmanlı devleti aleyhine olarak, her türlü sebebe ve vasıtaya başvurmak suretiyle, son emelleri olan özerkliği elde etmek amacı etrafında toplandığı, Kayseri, Sivas ve diğer yerlerde ortaya çıkarılan bombalar, Rus ordusuna gönüllü alaylar teşkil ederek Ruslarla birlikte memlekete saldıran, aslında Osmanlı uyruğundan olan Ermeni komite başkanlarının harekâtı ve Osmanlı ordusunu arkadan tehdit etmek suretiyle pek büyük ölçüde aldıkları tertipleri ve yayınları ile meydana çıkmıştır.

Bunun üzerine devletin kendisi için duygusal bir mesele teşkil eden bu cins tertipler ve teşebbüslerin devam etmesine hiçbir zaman göz yummayacağı, hoş görmeyeceği ve fesat kaynağı olan komitelerin hâlâ varlıklarını kanuna uygun kabul edemeyeceğinden, sözlü olarak da ifade edildiği gibi, bütün siyasî teşkilâtların kaldırılmasını acil ihtiyaç olarak hissetmiş ve gerekli tedbirleri almıştır. Nubar’ın Hınçak, Taşnak ve benzeri komitelerin gerek başkentte ve gerekse illerde bulunan şubelerinin derhâl kapatılmaları, evrak vesairenin kesinlikle kayıp ve imhasına imkân bırakmamak suretiyle alınması, komitelerin başkan ve üyelerinin, bu işe teşebbüs eden şahıslar ile emniyet güçlerince tanınan önemli ve zararlı Ermenilerin hemen tutuklanmaları, bulundukları yerlerde ikametlerinin devamında sakınca görülenlerin il dâhilinde uygun görülecek yerlerde toplattırılarak kaçmalarına meydan verilmemesi, gerekli yerlerde silâh aramaya başlanarak, her türlü ihtimale karşı komutanlar ile haberleşilerek kuvvetli bulunulması, uygulamaların iyi yapılmasının temini ve bitirilmesi ile ortaya çıkacak evrak ve belgelerin incelenmesi sonucunda tutuklanan şahısların askerî mahkemeye verilmeleri uygun görülmüştür. Onaylandığı takdirde, gereğinin yapılmak üzere durumun bildirilmesine izin verilmesi konusu emirlerinize arz olunur.” 24 Nisan 1915 İçişleri Bakanı Talât

‘GEÇMİŞİ UNUTALIM’ DİYEREK BARIŞ GELİR Mİ?

İttihatçıların, yol açacağı ekonomik sonuçları önemsemeksizin, kendi sonlarını da hazırlayan çılgınlıklarının bir emperyalist paylaşım savaşı denkleminde kışkırtılması ve şımartılmasıyla da giriştikleri bu büyük hamle, zaman zaman Ermeni halkının ‘kadim’ dostlarından işbirliği düzeyinde destek gördü. Gönüllü ya da gönülsüz ortaklığına giriştikleri bu kanlı kırımın ardından yüzüstü bırakılmış ‘öteki’ Müslümanlar, bir zamanlar kanlı bir balçığa dönüşmüş o toprakların üzerinde, bu kez kendi kan pınarları hala akmaktayken bir barış getirirken, ‘gizli’sinden ‘kinli’sine, yerlisinden diasporasına, bu barıştan rahatsızlık duyacak tek bir Ermeni olmayacağını gerçekten bilmiyor olabilirler mi? Olamazlar… Ama ‘geçmişi unutalım’ diyerek barışa girişmek isteyenlere uzattıkları el, biraz da 1915’ten kalma bir eldir…Ve belki, bir kurtla bir köpeğin, uysal ve asi çocuğunun elidir aynı zamanda…


VERASET

Ninem beşyüz altına satılmış bir esirdi, Dedem beşyüz altını sayan bir derebeyi: Köpek kanı, kurt kanı birbirine girdi, İkisinden meydana çıktı kurt köpeği. İki zıt cevheri var nabzımda vuran kanın, Biri el pençe duran, öteki durduranın. Duygum sana taparken, düşüncem bir hayvanın, Sırtında bir kadınla aşar karşı tepeyi. Ben ninemden muhabbet, dedemden kin almışım, Çini bir kase kadar başkadır içim, dışım. Elini öpmek için yalvarsa da bakışım, Isır diye tepinir gözlerimin bebeği...

Faruk Nafiz Çamlıbel

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et