Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
24 Şubat 2014 07:00

Ayşegül TÖZEREN

Türkiye öykücülüğünün önemli ismi Sait Faik, “Sevmek, bir insanı sevmekle başlar herşey,” derken, yaşamın, sanatın, edebiyatın, öykülerin başlangıcının sevgi, aşk olduğunu söylüyordu. Bundan dolayı âşıkları gizlice evlendiren Aziz Valentine’ın adıyla anılan 14 Şubat’ın aynı zamanda Dünya Öykü Günü olmasına şaşırmamak gerekir. Dünyanın tüm öyküleri, Sait Faik’in de işaret ettiği gibi, sevmekle başlar. Bazen doğayı, bazen bir insanı, bazen de kâğıt ve kalemin büyülü dünyasını…
Öykü de başlı başına yaşamın sesidir. Yaşamın “Hişt, hişt!” diyen sesini bir kez duyup da kapılmamak mümkün mü? Yazar Özcan Karabulut, 80’lerde ODTÜ’nün duvarlarına öyküleri asarken, 2002 yılında arkadaşlarıyla birlikte 14 Şubat Dünya Öykü Günü projesini geliştireceğini ve bir sonraki yıl Mexico City’de yapılan 69. Uluslararası P.E.N. Kongresi’nin Delegeler Meclisi toplantısında onaylanarak kabul edileceğini öngöremezdi herhalde… 2002 yılında bir proje olan Dünya Öykü Günü, dünyanın farklı coğrafyalarında farklı dillerince kutlanıyor. 2014’te Türkiye’de başta Ankara, Diyarbakır, İstanbul, Sakarya, Denizli, Kayseri, Erzurum, Bursa, Konya, Eskişehir ve Türkiye ile bağlantılı olarak Almanya Duisburg’ta kutlanan Dünya Öykü Günü, öykü tohumlarını farklı coğrafyalara ulaştırdı.
2014 Dünya Öykü Günü Bildirisi’ni, Necati Tosuner yazdı. Tosuner, bildiride, “Okuyana, anlatılan durumla ilgili hiç değilse bir donatım kazandırabilmektir dileğim. Gerçek, elektrik akımından güçlüdür çarparsa. Duygulanabilmek de çok insanca bir tavırdır. Okuyanda bunu sağlamanın üstesinden gelebilsem, o da bana niçin bir “sağ ol” çakmasın?.. Sanki bu da bana niçin yetmesin?..” diye soruyordu.
Dünya Öykü Günü’nün Ankara Üniversitesi ile Uluslararası Ankara Öykü Günleri Derneği işbirliğinde gerçekleştirilen Ankara etkinlikleri, DTCF Farabi Salonu’nda başladı. Tosuner’in bildirisinin okunmasının ardından, Devlet Tiyatrosu oyuncuları ve yazarlar Orhan Kemal’i, Cortazar’ı öykülerle, Orhan Veli’yi, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı şiirlerle “100 yaşında” andılar. Öykü üzerine konuşmaların, söyleşilerin yapıldığı etkinliklerde Ayşegül Çelik, Gamze Güller ve Tarhan Gürhan da yer aldı.
İstanbul’daki kutlamalara 2014 Dünya Öykü Günü Bildirisi’ni yazan Necati Tosuner katılırken, Aysu Erden, Ayşe Sarısayın, Gülayşe Koçak, Jale Sancak, Leyla Ruhan Okyay, Nemika Tuğcu, Sezer Ateş Ayvaz ve Yasemin Yazıcı gibi yazarlar ve akademisyenler de bulundu.
Denizli ve Erzurum’da ilk kez Dünya Öykü Günü etkinlikleri yapılırken, Denizli’nin konuğu Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel’di. Erzurum’da ise katılımcı ve düzenleyici akademisyenlerin öykü çözümlemeleri yaparak, katılımcılara öyküyü daha yakından tanıma fırsatı verdikleri dikkatlerden kaçmıyordu.
Eskişehir’deki Dünya Öykü Günü kutlamalarının konuğu Mehmet Zaman Saçlıoğlu’ydu. Eskişehir’de yazarın konuşmasının dışında da etkinlikler yer alırken, Nilüfer Altunkaya “Füruzan’ın Kadınları”nı anlattı.
Sakarya ve Konya’da etkinlikler öğretmenlerin, üniversite ve lise öğrencilerinin düzenleyiciliğinde yapılırken, Konya’daki üniversiteliler öykü gününü bir köy okulunda öğrencilerle birlikte kutladılar. Duisburg’ta ise öykü ve müzik iç içeydi.
Konuşmacı olarak yer aldığım Dünya Öykü Günü etkinliklerinin iki farklı adresi Kayseri ve Diyarbakır’ı sona bırakmamın nedeni izlenimlerimi aktarmak istemem. Kayseri, ‘yeni bir dil’ denilince ilk akla gelen yazarlardan Latife Tekin’i çıkarmasına rağmen, öykü edebiyatımız açısından herhangi bir dalgalanmanın yer almadığı bir kentti. Ancak son yıllarda, bu kent, Deniz D. Şimşek gibi yazarların kişisel çabalarıyla Semaver Öykü Dergisi’ne ardından da, geçen sene Özcan Karabulut’un katılımıyla ilk Dünya Öykü Günü kutlamasına ev sahipliği yaptı. Bu yıl Senem Gezeroğlu ve Duygu Oylubaş tarafından “Kadın ve Öykü”, Virgina Woolf ve “Lilith” özelinde konuşuldu. Kayseri’de, bir öykü hareketlenmesinin yaşandığı apaçık. Ancak öykü, edebiyatın kenarıdır, varoşudur. Kayseri’de öykünün sadece akademisyenlerin ilgi alanı olarak kalmamasını, halkla, öğrencilerle, üniversitelerle daha çok buluşması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, geçen sene gerçekleştirilen, tramvayda öykülerin okunduğu Öykü Tramvayı yerinde bir girişimdi. Konuşmam sırasında kullandığım Türkiye Edebiyatı ifadesi dinleyiciler arasındaki akademisyen olduklarını vurgulayan bir iki kişi tarafından “Türkçe yazan Türk Edebiyatı’na dâhildir,” şeklinde sert bir şekilde eleştirilirken, konuşmamın ardından salondan çıktığımda Kayseri’li yazarların bu ifadenin kucaklayıcılığını ve kapsayıcılığını vurgulayarak yaklaşmaları da öykünün özellikle Anadolu’da akademik dünyaya hapsolmaması gerektiğini gösteriyordu. Çünkü öykü sınır ihlalcisi bir türdür, müfredat, kural tanımaz. Öykü, işyerinde, okulda, evde aklınızı çelen bir “Hişt, hişt” sesidir. Sizi yaşama çağıran!
Diyarbakır, son yıllarda olduğu gibi bu yıl da Kürtçe ağırlıklı olarak Dünya Öykü Günü’nü kutladı. Kürtçe Edebiyatı Kırmançi, Zazaki, Sorani olarak yazan ve yorumlayan yazarların çağrıldığı etkinlik, çok dilliydi. Etkinliklerin Kürtçe olarak kurgulanmasına rağmen, benim gibi fazla tanınmayan ve Türkçe konuşan bir eleştiri yazarının çağrılmasının dinleyiciler tarafından başta garipsendiğini düşünüyorum. Ancak kendime ayrılan süreyi müebbet hükümlülerin edebiyat eserleri için bir tanımlama olan “Müebbet Edebiyatı”na ayıracak olduğumu konuşmamın başında belirtmemin de dinleyicileri şaşırttığını ve heyecanlandırdığını düşünüyorum. İşte, öykü, “Hadi be!” dediğimiz, bu şaşkınlık ve heyecan anlarının türüdür!
Diyarbakır, her yeri öykü olan bir kent. Küçelerinde yürürken, bir duvar yazısı gözünüze çarpıyor: Babalar ölmesin! Sonra ne çok yas evi var burada diyorsunuz, burada en çok göreceğiniz sosyal merkezler yas evleridir, diyor biri… Diyarbakır’ın öyküsü bu kadar sarsıcıyken, Diyarbakır’ın yazan ve düşünen kadınları da bir o kadar hayranlık uyandırıcı. Çocuklar için Kürtçe okuma kitapları hazırlayan Nuriye (Çakar), yazma, düşünme ve sorgulama cesaretine sahip bir genç yazar Rabia (Çakar) ve Kürt Yazarlar Birliği Eşbaşkanı Remziye Arslan…
Kürtçe Edebiyat’ın rönesansı kadın yazarların kaleminden mi gerçekleşecek sorusu zihnimde, uçağa binerken, Türkiye’nin dört bir köşesinde ve Duisburg’ta öykü günü etkinliklerini düzenleyenleri düşünüyorum: Suzan Bilgen Özgün, Yasemin Yazıcı, Aysu Erden, Sezer Ateş Ayvaz, Gülayşe Koçak, Jale Sancak, Remziye Arslan, Vedat Çetin, Murat Taş, Şeyda Koç, Demet Çizmeli, Cemile Akel, Nilüfer Altunkaya, Alptuğ Topaktaş, Duygu Oylubaş, Deniz D. Şimşek ve Mevlüt Asar. Kadınların öykü günü etkinliklerinde önü çekenler arasında çoğunlukta olmaları dikkat çekici ve ne kadar değerli! Dünya Öykü Günü, sadece öykü günü müdür sizce? Edebiyat ortamının ve edebiyatın demokratikleşmesi için de bir çaba değil midir? Öykü ile yaşam arasındaki sınırları ortadan kaldıran, dolayısıyla doğayla, yaşamla hiç bağdaşmayan edebiyatımızdaki hiyerarşik yapılara ve biat kültürüne bir çelme değil midir?
Yaşam, öykü 14 Şubat’tan beri size göz kırpıyor!
Geç kalmadınız.
Hişt, hişt!

Evrensel'i Takip Et