Eğitimde sorun çok, çözüm yine yok!
Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar yıllardır sürdürülen serbest piyasacı, eğitimi ticarileştirmeyi ve özelleştirmeyi hedefleyen bilinçli politikaların birikmiş hali olarak kaşımıza çıktı. AKP iktidarı, geçmişten gelen olumsuz birikimi daha da arttırmak için elinden geleni yaptı. Geçtiğimiz yıllar içinde kamu hizmetlerinde yaşanan yaygın ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları, eğitim sisteminin bütün kademelerini, eğitim hizmeti alan ve sunan bütün eğitim bileşenlerini doğrudan olumsuz etkiledi.
Öğrencilerin Bütün Hayatı Sınav Oldu
Tamamıyla sınav odaklı olan ve piyasa ilişkileri içine çekilen eğitim sistemi ile birlikte sınavlara hazırlık süreci de geçtiğimiz dönem eğitim sistemi içindeki ağırlığını sürdürdü. Bu durumun en somut sonuçlarını özel dershane sayılarının artışında gözlemlemek mümkün. Türkiye’de özel dershane sayısı 2002 yılında 2 bin 122 iken, 2011 yılında 4 bin 99’a çıktı. 2002 yılında dershanelere giden öğrenci sayısı 606 bin 522 iken, 2011’de 1 milyon 234 bin 738’e; bu dershanelerde çalışan öğretmenlerin sayısı ise 19 bin 881’den, 50 bin 209’a yükseldi. AKP hükümeti döneminde dershanelerin sayısı iki kat artarken, kamu kaynakları üzerinden yapılan “özel” teşviklerin de etkisiyle özel okullara giden öğrencilerin sayısı 223 binden 498 bine yükseltildi.
Öğrencileri kelimenin tam anlamıyla test makinesi haline getiren SBS, YGS, LYS, KPSSvb gibi sınavlar, AKP eliyle eğitim sisteminin ana omurgası haline getirildi. İlköğretimden ortaöğretime, ortaöğretimden üniversiteye geçiş sınavlarında sürekli değişlikler yapılarak, öğrencilerin psikolojisi bozuldu.
2010–2011 eğitim ve öğretim yılına damgasını vuran en önemli gelişme gerçekleştirilen sınavlarda yaşanan sınavlarda kopya ve şifre skandalları oldu. Eğitim öğretim yılı daha başlamadan KPSS’de yaşanan kopya skandalının ardından, YGS’de yaşanan şifre skandalı sınav odaklı eğitim sisteminin nasıl içten içe çürüdüğünün en somut işareti olarak kaşımıza çıktı. ÖSYM’nin şifre skandalı nedeniyle 1 milyon 700 bin öğrenci ve aileleri büyük bir travma yaşarken, şifre skandalına neden olanlar hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmadı.
İlköğretimden itibaren sınavlarla yarışmaya başlayan bir öğrenci ortaöğretim, üniversite ve sonrasında 23 yaşına kadar sınavlarla uğraşırken, bu yıl da milyonlarca çocuk ve gencin önlerine sunulan şıklardan birisini seçmek zorunda bırakıldı. AKP, YÖK ve ÖSYM elbirliği ile şifre skandalının üzerini örtmeye çalışırken, atıkları her adımda gerçeklerin biraz daha net bir şekilde görülmesini sağladılar.
AKP’nin Bitmeyen “Özel” Sevdası ve Stajyer Sömürüsü
AKP hükümeti, tıpkı diğer kamu hizmeti alanlarında olduğu gibi, eğitim alanında da bütün uygulamalarını temsil ettiği sermaye sınıfının istek ve beklentileri doğrultusunda hayata geçirmeye çalıştı. Kamusal kaynakların eğitimin ticarileştirilmesi ve her geçen gün daha fazla oranda piyasalaştırılması için “özel öğretim” sevdasını geçtiğimiz eğitim öğretim yılı içinde de sürdürdü.
Özel okulların yüzde 3 olan oranını yüzde 10’a çıkarmayı hedefleyen AKP hükümeti, geçtiğimiz eğitim öğretim yılında eğitimdeki “stratejik” hedeflerini de buna göre belirledi. Milli Eğitim Strateji Raporu’nda 2014 yılına kadar sayıları hızla artan dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi hedeflenirken, meslek liselerinin eğitimdeki ağırlığının yüzde 70’e çıkartılıp, ardından özel sektöre devredilmesi için çalışmalara başlandığı açıklandı.
Meslek liselerinin yaygınlaştırılması için bir taraftan stratejik planlar yapılırken, diğer taraftan torba yasa ile genç işçilerin stajyer olarak daha fazla sömürülmesinin önü açıldı. Torba yasa ile meslek liselerinde okuyan öğrenciler, stajyerler, çırak ve aday çırakların aldıkları ücretler kelimenin tam anlamıyla kuşa çevrildi. Meslek eğitimi gören örgün eğitim öğrencileri 20’den fazla işçi çalıştıran işletmelerde staj yapıyorsa asgari ücretin net tutarının (daha önce brüt tutarıydı) yüzde otuzundan; yirmiden az işçi çalıştıran işletmelerde yüzde 15’inden; aday çırak ve çırağa uygun asgari ücretin yüzde 30’undan aşağı ücret ödenemeyeceği yasal hale getirildi. Getirilen yeni düzenleme ile bu işletmelerde genç işçilerin staj adı altında daha yoğun ve daha düşük ücretle çalıştırılmasının önü açıldı. Ayrıca staj ücretlerinde daha önce olduğu gibi brüt asgari ücretin üçte ikisi yerine, net asgari ücretin üçte birinin benimsenmiş olması, öğrencilerin, çırakların ve stajyerlerin daha ucuza sömürülmesinin önünü açtı.
Eğitim Bütçesi Kimin İçin?
34 milyar 112 milyon TL’lik 2011 MEB bütçesinin % 72’sinin personel giderlerine, %11’i sosyal güvenlik devlet primi giderlerine ayrıldı. Eğitime ayrılan bütçenin beşte dördü zorunlu harcamalara gidiyor. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin %17,18’i eğitim yatırımlara ayrılırken, o günden günümüze kadar sürede bu pay sürekli olarak azaltıldı ve 2011 yılında %5,85’e kadar düşürüldü. Geçtiğimiz yıl okullara yeterli ödenek ayrılmadığı için öğrencilerden çeşitli adlar altında öğrencilerin yaptıkları yıllık harcama miktarı öğrenci başına binlerce lirayı buldu.
Eğitimde ticarileştirme ve özelleştirme uygulamalarını her yıl adım adım hayata geçiren AKP hükümeti, bir yandan devlet okullarında eğitimin niteliğini bilinçli olarak düşürüp, özel okulları her yönden desteklerken, diğer taraftan eğitimin kamusal finansmanından çok, halkın eğitimin finansmandaki payını daha çok arttırdı. Geçtiğimiz yıl hanehalkı tarafından cepten yapılan eğitim harcamalarının 15 milyar TL’yi bulduğu hesaplanıyor. Bu rakam 2011 yılı için eğitime ayrılan bütçenin yarısından fazlasını oluşturuyor.
Eğitim Piyasa Değil, İnsan Odaklı Olmalı
Yıllar içinde “iş dünyasının” ve piyasanın değişen bilgi ve beceri taleplerini karşılamak için eğitimin rekabet temelinde yeniden yapılandırılması çabaları sonucu, eğitim hakkı, fırsat eşitliği, toplumsal adalet, yurttaşlık vb eğitimin toplumsal işlevine yön veren ilkeler hızla gözden düşerken; “rekabet”, “girişimcilik” ve “kendi kendine yetme” anlayışı eğitimde ve eğitim hizmetlerinin sunumunda temel kabul haline getirildi. Piyasa odaklı eğitim sistemi, yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, yurttaşların müşterileşmesini hedef göstererek, ülkemizin başlıca sorunu olan toplumsal eşitsizliği sürekli olarak yeniden üreten temel bir soruna dönüştürmeyi sürdürüyor.
Eğitim insan kişiliğinin tüm yönleriyle gelişmesinde çok önemli bir faktör ve insanların kendilerini gerçekleştirmeleri ve özgürleşmeleri ile doğrudan ilişkili bir süreç olarak algılanmadığı sürece, eğitim sorunlarının çözümü için atılacak her adım yetersiz olacaktır.
Eğitimin temel bir insan hakkı olması devletin herhangi bir ayrım gözetmeden herkese, eşit ve nitelikli eğitimi parasız ve kendi anadilinde sunmasını gerektirir. Her türde ve düzeyde eğitimin, sosyal sınıf, etnik köken, cinsiyet, din, politik görüş vb gibi ayrımlar yapılmadan herkese sağlanmasının tek yolu eğitim hizmetlerinin bugüne kadar olduğu gibi piyasa değil, insan odaklı olarak sunulmasıyla mümkündür.
Evrensel'i Takip Et