10 Temmuz 2014 16:07

Fatih POLAT

CHP ve MHP’nin cumhurbaşkanlığı için ‘çatı aday’ olarak açıkladıkları ve başka bazı partiler tarafından da desteklenen Ekmeleddin İhsanoğlu, tanıtım kampanyasını İstanbul’da Çırağan Sarayı’ndaki basın toplantısıyla başlattı. Toplantıyı ulusal basın yanında yabancı basın kurumlarının Türkiye’deki temsilcileri, muhabirleri de izledi. Toplantıya gazete ve televizyonların yöneticilerinin yanı sıra pek çok köşe yazarı da katıldı.

Öncelikle, kampanya için buğday tarlası şeklindeki Türkiye haritasının seçilmesi ve ekmeğin temel bir simge olarak kullanılması, milyonlarca insan için bu ülkede ekmek davasının hayat memat meselesi olduğu düşünülürse gayet başarılı. Ancak bunları tamamlamak üzere kullanılan ‘Ekmek için Ekmeleddin’ sloganı insanın kafasında soru işareti oluşturuyor.

Tanıtım filminde de gördüğümüz gibi Ekmeleddin İhsanoğlu diğer şeylerle birlikte işçilerin, bu ülkenin yoksullarının adayı olduğuna özel bir vurgu yapıyor. Yoksulluğun ne demek olduğunu kendi yaşamından bildiğini söylüyor. Ama tüm bunların üzerinde hem söylemine yansıyan hem de kariyerinden de bildiğimiz gibi İslami referansları güçlü, eşi için kullandığı söylemlere de ve diğer tavırlarına da yansıyan zarif bir diplomat profili var karşımızda. Ekmek vurgusu tüm bunların yanında İslami bir entelektüelin yardımseverlik hali olarak yansıyor. Basın toplantısının Çırağan’da yapılması onun diplomatik kariyerinin zirvesindeki yaşam biçimiyle uyumlu bir mekansal arka plan oluşturuyor.

Toplantının yapıldığı mekan ile ekmeğin kampanya simgesi seçilmesi arasındaki çelişkiye sosyal medyada bir tweet ile dikkat çektiğimde, muhtemelen kendisine oy vermeyi düşünen biri ‘Önemli olan söylediği mekan değil, söylenenlerin içeriği’ diye bir yanıt yazdı.

Burada aslında kaba ve mekanik bir ilişkiden ziyade, ekmeğin etrafında simgelenen ilişkiler bütünü ile o mekanın temsil ettikleri arasındaki farka dikkat çekmek istedim.
Bu ülkede ekmek demek, Soma’da taşeron düzenin hakim olduğu ve her türlü iş güvenliği önlemlerinden yoksun olarak maden işçilerinin 19. yüzyıl koşullarında çalışmaya zorlanması ve yüksek kârlar uğruna ölüme yollanması demek. Aynı şekilde Şırnak’ta 18. yüzyıl koşullarında çalışılan kaçak kömür ocaklarından işçilerin can vermesi demek.
Basın toplantısında sınırlı sürede az soru alınmasa ve soru talebim karşılık bulsaydı bu konuda görüşlerini soracaktım. Örneğin hem sermaye çevrelerine istikrarı sürdüreceğine dair güçlü mesajlar gönderip, hem de işçiyi gözetmek, ekmek davası gütmek nasıl bir arada olacak? Bu ülkede ‘istikrar’ demek, daha fazla kâr uğruna bir yılda en az Soma’dakinin 5 katı kadar işçinin iş cinayetlerine kurban gitmesi demek.

Orhan Veli’nin, o ölümlerin ardından Soma’nın ana caddelerindeki dev başsağlığı afişlerinde yazan şu dizeleri bize ekmeğin etrafındaki gerçek ilişkileri anlatıyor: ‘Yüz Karası Değil, Kömür Karası, Böyle Kazanılır Ekmek Parası’.

\"\"

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çocukları öğüten çark

Çocukları öğüten çark

Yoksulluğun pençesindeki ailelerin çocukları tüm dünyada acımasızca emek piyasasına çekilirken, Türkiye kapitalizmi bu konuda en önde koşuyor. Çarklar köle koşullarında dönsün diye devlet gücünü seferber etmekten geri durmayan iktidar, milyon milyon işçileştirdiği çocukların da uzun ve ağır çalıştırılmasına, onlarcasının ölüme sürüklenmesine göz yumuyor.

2.3 milyon çocuk MESEM kapsamında günde 8-10 saat çalışıp ustalık belgesi aldı

15-17 yaş grubundaki neredeyse her 4 çocuktan biri çalışma hayatında

71 çocuk 2024'te çalışırken hayatını kaybetti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et