19 Temmuz 2011

Dön, dolaş, ‘Yeşil Kuşak’a gel!

Libya Temas Grubu, 15 Temmuz’da İstanbul’da toplandı. Kaddafi’yi devirmek için daha nelerin yapılacağını konuştu. Bu grupta yer alan İngiltere Dışişleri Bakanının Ortadoğu’dan sorumlu yardımcısı Alistair Burt, Türkiye’nin ve Davutoğlu’nun Libya saldırısında, Suriye’de ve Ortadoğu’daki rolünü öve öve bitiremedi.
Libya Temas Grubu toplantısı vesilesiyle Türkiye’ye gelen en önemli kişi ise ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’du.
Clinton, muhalefet partilerinin temsilcilerden, Cumhurbaşkanına, herkesle görüştü.
Libya, Suriye, İran, Kıbrıs, İsrail-Türkiye ilişkileri, Ortadoğu’daki gelişmeler, tüm konuları Türkiye’li yetkililerle görüştüğünü belirten Clinton, beklendiği gibi, “Terörle mücadelede Türkiye’ye desteklerinin süreceğini, bu konuda daha neler yapacaklarını konuştuklarını” söyledi. Bunda en dikkat çekici olan ise Clinton’un ziyaretinde Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesinin önemine yaptığı vurgulardı. Cumhurbaşkanı Gül de, “İsrail elini uzatırsa Türkiye’nin bu eli geri çevirmeyeceğini” söyleyerek asılında fiiliyatta hayli ilerleyen ABD-İsrail-Türkiye blokunun daha etkinleştirilmesini istediğini açıkça deklare etti.
Son dört gün içinde Türkiye’yi ziyaret eden öteki ABD’li üst düzey yetkili ise, Afganistan’daki ISAF Komutanlığını devreden ve CIA Başkanlığı’na atanan Orgeneral David Petraeus, oldu.
Petraeus, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile yaptığı görüşmede, “CIA Başkanı olarak söz veriyorum PKK ile etkin mücadele yapacağız” sözü verdi.
Böyle, temmuz ayının dört sıcak gününe sığan bu önemli ziyaretlere bakan bir Amerikancı, ya da zamane bir dış politika uzmanı; “Tükiye’nin bölgedeki öneminin artması”na dikkat çekip bundan büyük bir hoşnutluk duyar.
Ama gerçekler böyle midir?
ABD ve batı emperyalizminin bölgedeki planlarını göz önüne alan, bölge halklarının kardeşliğini, her halkın kendi kaderini tayin etmesini isteyen aklı başından her kişi ise bu ziyaretlerin Türkiye’nin emperyalizmin Ortadoğu’daki büyük bataklığının içine Türkiye’yi çekmek için girişilmiş hamleler olarak görür; dolayısıyla bu ziyaretleri hayra alamet saymaz.
Gazetemizi az çok izleyen herkes bilir ki, bizler de bu ziyaretleri; ABD ve batı emperyalizminin bölge stratejisinde Türkiye’yi ileri karakol olarak cepheye sürmenin girişimleri olarak görenlerdeniz.
İşin kötüsü ülkeyi yöneten AKP Hükümeti ve arkasındakiler de ABD’nin kendilerine biçtiği bu rolü oynamak için can atmakta, sadece bunu halka kabul ettirecek bahaneler bulmak için uğraşmaktadır. Manevralar, laf dolandırmalar, efelenmelerle yelken indirmelerin birbirine karışmasının nedeni budur. Dahası bölgede Kürtlere karşı girişilen mücadelede AKP Hükümetine desteği karşılığında ABD’nin bölgedeki çıkarlarının baş savunucusu olmayı benimseyen Türkiye, hızla bu rolünü oynamaya soyunmuştur. Onun içindir ki Burt, Clinton ve Petraeus, “terör sorunu” dedikleri, Kürtlere karşı mücadelede destek vermeye özel vurgu yapmışlardır.  
Türkiye’nin bölge rolüne dair en tipik gelişme Türkiye İsrail ilişkilerinde olmaktadır. Gerek İsrail gerekse Türkiye’deki basına bakıldığında, Türkiye’nin İsrail’den sadece, “namusu kurtarmak” için ihtiyaç duyduğu  “özür talebi” vardır.
Türkiye ise Suriye’ye yönelik olarak, ABD ve batı emperyalizmini belirlediği çizgiden aldığı tutumla, bölgede fiilen  İsrail-ABD blokunda yerini almıştır. Buna resmiyet kazandırmak için İsrail’in bir adım daha atması beklenmektedir. Gül’ün Clinton’a dediği de budur.
Öte yandan geçtiğimiz yıl Mavi Marmara ile “Gazze’ye yardım” adı altında provokatif bir eylem yapan kimi dini-siyasi tarikat, cemaat (vakıf) çevreleri ise, uzun uzun “Gazze’ye yeni yardım filosu” kurma adı altında sürdürdükleri başarısız girişimlerden sonra şimdi Hatay, Antep gibi Suriye’ye sınır illerde gösteriler düzenleyerek, Suriye rejimini protesto etmektedirler. Amaçları ise Suriye’deki Alevi Arap iktidarını yıkıp yerine Sünni-Arap bir iktidar getirmektir. Ancak burada, Amerika ve İsrail’le aynı safa girmişlerdir. Çünkü onların amacı da budur. Çünkü, ABD ve İsrail, Suriye’de böyle bir rejim değişiminin İsrail’e karşı az çok direnen bölgedeki Arap güçlerini dağıtacağını hesap etmektedir.
Bu nedenle de gerek AKP Hükümetinin gerekse onun eteğine yapışan ama kendilerinin daha İslamcı olduklarını belirten “sivil dini-siyasi odaklar”ın geldikleri yer ABD-İsrail stratejisine hizmet etme çizgisi olmuştur. Tıpkı 1960-70’lerdeki “Yeşil Kuşak Projesi”ne katılmalarında olduğu gibi.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et