Ne yapmak istiyorlar?
Son günlerde bazı gazetelerde Kürt sorununa ilişkin “ilginç” yazılar çıkıyor. Bu yazıları kaleme alan köşe yazarları kendi cephelerinden “çözüm önerilerini” dile getiriyorlar. Bunlardan bir kısmı Belfast’da yapılan bir toplantıdan İrlanda ve IRA’ya ilişkin geçmiş deneyimleri aktarıyorlar. Bazı köşe yazarları da AKP Hükümetinin politikalarını “derinleştiren”, ona yardımcı olan yazılar kaleme alıyorlar.
Bu konuda son günlerde Sabah ve Yeni Şafak’ta dikkati çeken iki köşe yazısı yayınlandı. Yeni Şafak Yazarı Murat Aksoy “Çatı partisinde kim siyaset yapacak”, Sabah’ta Emre Aköz “Kürt ulusalcıların solcu payandaları” başlıklı yazıları kaleme aldılar. Aksoy yazısında, çatı partisi tartışmalarını iki noktadan eleştiriyor. İlk nokta burada Kürt siyasetinin egemen olacağı, bu nedenle buraya katılan aydınların vb. “mikro siyaset” yapacakları –sadece Kürt sorunu üzerine demek isteniyor- ve ikinci olarak inisiyatifin Öcalan ve Kandil’de olacağı. Bu noktalara ileride kısaca değineceğiz. Sabah Yazarı Aköz ise, moda deyimi ile “siyaset mühendislerinin” bazı solcuların hangi alanda politika yapacaklarını belirlediğini, Ergenekon, ulusalcılık, CHP arasındaki görev bölümünde kendilerine böyle bir görev düştüğünü, asıl amacın AKP Hükümetini zayıflatmak olduğunu ileri sürüyor. Bu noktalara da kısaca değineceğiz. Ama bir cümle ile burada belirtelim: mevcut hükümete karşı muhalefet yapanların hükümeti güçlendirecek politikalar yapmaya mecbur oldukları nerede görülmüş, Aköz kendi görevini neden tüm muhaliflere yüklemek istiyor? Yüzsüzlüğün de bir sınırı olur değil mi?
Şimdi gelelim sorunun asıl noktasına: AKP Hükümeti bir süredir Kürt sorununda makarayı geriye sarmak istiyor. Şu bayatlamış klişe son günlerde daha fazla dillendirilir oldu, “terörle Kürt halkını ayırmak, PKK ile savaş, Kürtlerle barış vb”. Bunlara Kürt sorunu yoktur, Kürt vatandaşların sorunları vardır vb. gibi demagojik söylemleri de eklemek gerekiyor. Hükümetin gerici taktiğinin hedefi açıktır, Kürt ulusal mücadelesini yürüten kesimleri Kürt halk kitlelerinden tecrit etmek. Bu ve bu tür taktiklerin başarılı olmadığını, olamayacağını Kürtlerin mücadelesinin deneyimleri açıkça ortaya koymaktadır. AKP Hükümetinin kendisinden önce gelen hükümetlerin başaramadığını başarmak için herhangi bir ek avantajı bulunmuyor. Aksine öncekilere göre dezavantajları daha fazla olan bir hükümettir. Ancak hükümetin bu politikada ısrar edeceği, dolayısıyla çözümsüzlüğü derinleştireceği görülmektedir. Yukarıdaki yazılar ve hükümetin borazanı olan gazeteler, TV’ler tam da burada devreye girmekte, hükümete kendi cephelerinden destek sunmaktadırlar.
Amaç bellidir: Kürt hareketini hem kendi halkından, hem de müttefiklerinden, yani sosyalist, aydın, solcu ve vicdan sahibi Türk kesimlerinden tecrit etmek. Bunun olamayacağını somut gelişmeler ortaya koymaktadır. Birincisi, Kürt hareketinin Kürt halk kitleleri ile bağı ve Kürt halkının örgütlenme düzeyi kendi tarihinin en üst seviyesindedir. AKP içerisinden, “bölgeye yaptığımız yatırımlar seçimlerde bize kazanç olarak dönmedi” itirafı da bu durumu açıkça göstermektedir. Bu gerici kuşatmanın başarılı olamayacağının ikinci kanıtı ise şudur: sosyalistler, vicdan sahibi aydın, ilerici ve solcular ile Kürt hareketi arasındaki ilişki artık koparılamayacak bir noktaya ulaşmıştır. Bu birden bire şekillenen bir ilişki değildir. 25-30 yıllık mücadelenin deneyiminden kaynaklanan bir ilişkidir.
Bugün şu açıkça belli olmuştur, AKP Hükümetinin yukarıdaki gibi borazanları, aksini kanıtlamaya çalışsalar da, ülkedeki demokrasi sorununun en önemli halkası Kürt sorunudur ve demokrasi mücadelesi bugün için “minimize” bir mücadele değil, ülkenin demokratikleşebilmesinin temel koşuludur. Kürt sorunu demokratik bir çözüme kavuşmadan ülkede demokrasinin olabileceğini ileri sürmek hayal görmektir. Bunun aksini ileri sürmenin Osmanlı Maarif Nazırı’nın “Şu okullar olmasaydı eğimi ne güzel yönetirdim” demesinden farkı yoktur. Ama şu söylenebilir, Kürt sorunu bir uzlaşma ile çözülse de demokrasi alanında atılacak başka adımlar da vardır vb.
AKP Hükümetinin ve onun destekçisi sürüngen basının temel korkusu şudur: Eğer Kürt hareketi ile ilerici, sosyalist, aydın birikimi ve işçi ve emekçi sınıfların ileri kesimleri bir araya gelip, güçlü bir mücadele birliği örebilir ve bu birliktelik bir çatı partisi ile somutlaştırılabilirse, hükümetin ve devletin geleneksel Türk milliyetçiliği ve Türk-İslam Sentezi politikaları bozguna uğrayacaktır. Aköz’ler, Aksoy’lar ve diğerleri bu gelişmenin önünü kesmek üzere kalem oynatmaktadırlar. Yukarıda yapılan bütün eleştiriler gelip bu gerici amaca dayanmaktadır. Bu boşuna bir çabadır, su yolunu bulacaktır.
Bu zevat Öcalan ve Kandil’i denklem dışında tutmak istiyorlar. Peki Kürt sorununda onlar konuşmayacak, inisiyatif almayacaklarsa kim alacak. Hükümet IRA ile BASK’lılarla mı konuşacak? Ortada bir savaş, mücadele varsa, barışı da savaşanlar yapacaktır. Nitekim İmralı görüşmeleri inkar edilmemektedir. Ama hükümet ve devlet kendi açısından azami kazanç elde etmeyi umarak bu görüşmeleri halk kitlelerinden gizlemekte, kendi gericiliğini güçlendirmeye çalışmaktadır. Kürt ve Türk halkı bu görüşmelerin içeriğinden ancak Kürt hareketi kanalıyla bilgi sahibi olabilmektedir. Kuşkusuz bütün bu sorunlar bir gazete makalesinin sınırlarını çok aşmaktadır. Bu nedenle zaman zaman bu soruna değinmeye devam edeceğiz.
Evrensel'i Takip Et