3 Ağustos 2011

Karpuzu kesmek mi, ayvayı yemek mi?

Gazetelerin kritik dönemlerde attıkları başlıklar ya da partilerin, politik yapıların böylesi dönemlerde verdikleri tepkiler, aslında o başlıkları atanların, o tepkileri verenlerin de bir özeti gibidir. Yani bir bakıma “Bana attığın başlığı söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” ya da “verdiğin tepkiyi söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” gibi de denebilir.

Işık Koşaner’in Genelkurmay Başkanlığı görevinden, üç kuvvet komutanın da görevlerinden istifasının ardından ertesi gün atılan başlıklar arasında “Daha karpuz kesecektik” başlığı en dikkati çekenlerden biriydi. Ergenekon sürecinden bu yana siyasal alandaki gelişmeleri yakından izleyen birinin bu başlığın Taraf gazetesince atılmış olabileceğini kestirmesi güç değil. Aslında Taraf’ın, asker ile münakaşa biçimini de özetleyen bir başlık bu.

Elbette bugüne kadar, askerin siyaset alanını dizayn etmeye yönelik tutumlarını, yaptığı darbelerin sonuçlarını bilen herkeste ilk bakışta “hoş başlık” duygusu yaratan bu başlık, AKP Hükümeti’nin Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın, ‘Kavga karpuzun göbeğini paylaşma kavgasıdır’ değerlendirmesiyle birlikte düşünüldüğünde daha bir yerli yerine oturuyor.

Taraf gazetesi askerin şu an geri çekildiği alana belki AKP ile birlikte oturanlardan birisi olacağı duygusunu yaşamaktadır ve bu onda karpuzun en tatlı yeri olan göbeğine yaklaşma hissi yaratmaktadır. Ne var ki, “Karpuzu kesen göbeğini de yer.” Yani AKP siyasetinin sağladığı zeminde hareket eden yargı sürecinin, TSK’nın zirvesini sıkıştırmasıyla sağlanan yeni alan da, yine bu zeminin sahiplerince doldurulacaktır. Ve açıktır ki, Taraf gazetesinin de, bu zeminine basarak yükselme siyaseti zaman içinde farklı bir zemin kaymasına uğrayabilir. Taraf’ın mesleki zevkleri bile zaman içinde AKP tarafından ‘artık tolere edilmesi lüks olan mesleki keyfiyetler’ olarak görülebilir. Bu durumda Taraf’a biçilen rol de, ‘karpuz tarlasında bostan korkuluğu’ olmaktan daha ileri olmayacaktır. NTV’nin yaşadığı gerçek bile bu açıdan öğreticidir.

Diğer taraftan da, Koşaner’in ve kuvvet komutanlarının istifasının, AKP’nin, diğer temel kurumların ardından TSK’yı da kendi politikaları ekseninde yeniden yapılandırma hamlesinin bir devamı olduğunu görenler içinde bazı kesimler de, sanki tuhaf bir ‘ayvayı yeme’ haleti ruhiyesiyle hareket ettiler. Uzunca bir süredir temel stratejisini AKP’yi ‘Cumhuriyet ordusunun kılıcı’ ile bertaraf etme üzerine kurmuş olan Aydınlık ve İP çevresini kastetmiyoruz bunu derken. Onlar zaten epey bir zamandır, kendilerini huzur içinde, ‘Cumhuriyet ordusunun’ kollarına bırakmış durumdalar.

Ancak referandum sürecinde sol içinde birlikte hareket etmiş olanlardan bazılarının da, bu istifaları sanki ciddi bir ‘mevzi kaybı’ gibi okuduklarını görebiliyoruz. Böyle midir gerçekten? TSK’nın istifa eden komuta kademesinin NATO konseptinden bağımsız tek bir çıkışı olmuş mudur? Işık Koşaner Özel Herekat komutanlığı da yapmış ve TSK’nın bir NATO ordusu olduğu gerçeğiyle hareket eden bir isim değil miydi? Ya da istifa eden kuvvet komutanları arasında bulunan Orgeneral Erdal Ceylanoğlu 28 Şubat askeri müdahalesini simgeleyen tankları Sincan’da yürüten paşa değil miydi? 28 Şubat’ın ardından kaç tane önemli işçi grevinin ‘milli güvenliği tehdit ettiği’ gibi uyduruk gerekçelerle ‘ertelenme’ adı altında yasaklandığı unutabilinir mi? Ya da bu paşalar içinde Kürt sorunun çatışmasız çözümü konusunda tek bir cümle etmiş bir isim var mı? O zaman “AKP’nin paşaları geliyor” sendromuyla, istifa eden bu paşalara adeta ‘kalsaydınız’ diyerek paçalarına yapışmak kabul edilebilinir mi? Bu, 2. Cumhuriyet’e karşı 1. Cumhuriyet’i savunma tavrı mı oluyor?

Açıktır ki, demokratik bir halk cumhuriyetini ve ordunun da NATO’dan tamamen bağımsız olarak sadece halkın doğrudan denetimine bağlı bir kurum haline gelmesini savunanların tutumu, yukarıdaki her iki örnekten de farklı olacaktır. Karpuzu gerçekten halk güçlerinin keseceği zaman, o karpuzun göbeği herkese yetecektir. Kimsenin  kuşkusu olmasın. Ayvayı yeme gerilimi yaşayanlara da şunu söyleyebiliriz: O kadar da telaş etmeyin; tadı daha önce yediğiniz ayvalardan çok da farklı olmayacaktır!

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

Türkiye’de siyanür kullanılan 24 maden var. Bunların 10’u fay hattı üzerinde.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Grevdeki Çelikaslan Tekstil patronunun kardeşi: "Benim zenginliğimi Allah verdi."

Evrensel'i Takip Et