Üç araştırma bir gerçek!

Basında ve TV kanallarında haberlerden de izliyoruz. Son günlerde üç araştırma yayımlandı. Ve üstünden de değerlendirmeler yapılıyor.

Bu araştırmalardan birincisi; hükümet ve onun başı Erdoğan’ın bütün tantanalı, “Büyüdük”, “Daha da büyüyeceğiz”; “Kişi başına ulusal gelir şu kadar arttı, bu kadar arttı”; “Vatandaş, yoksul, işsiz diyenler yalan söylüyor” propagandasına karşın; yoksulluğun çığ gibi büyüdüğünü gösteren TÜİK araştırması!

TÜİK’in verilerine göre, Türkiye’de nüfusun yüzde 17.1’i yoksulluk sınırının altında. Araştırma İstanbul’da bile 1 milyon 199 bin kişinin yoksulluk sınırı altında yaşadığını gösteriyor. Nüfusun en yüksek gelirli yüzde 20’lik kesimiyle, en düşük gelirli yüzde 20’lik kesimi arasındaki oran ise 8.5 kata çıkmış!

İkinci araştırma ise ünlü Forbes dergisinde yayımlandı. Türkiye’nin ilk yüz zenginini sıralayan araştırmaya göre Türkiye’nin ilk 100 zenginin 2010’daki servetleri, 87 milyar dolardan 104 milyar dolara çıkmış. 2009 yılında bu ilk 100 içindeki zenginden 28’i dolar milyarderi iken, 2010’da bu sayı 39’a çıkmış!

Bu basit rakamsal gerçekler dikkate alındığında bile şu açıkça görülmektedir ki; bir yıl içinde dolar milyarderlerinin sayısı yaklaşık yüzde 40 artarken, bu 100 en zenginin servetleri de yüzde 15 artmıştır.

Yani Türkiye ekonomisi 2010 yılında yüzde 7-8 büyürken, en zengin 100’ün servetleri yüzde 15 büyümüştür.

Bu rakamlar en dolaysız biçimde; alt sınıflardaki yoksulluğun artmasının arkasındaki gerçeği göstermektedir. Yani en zenginlerin serveti ülkenin büyümesinin yaklaşık iki katına ulaşmıştır ve bu da uygulanan politikalarla hükümetin alt sınıflardan alarak üst sınıflara aktardığı anlamına gelmektedir.

TÜİK’in araştırması, zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun büyüme nedenini, en zenginlerin gelirlerindeki, ülke büyümesinden aldıkları büyük payı açıkça göstermektedir. Ama Forbes bu çarpıcı farkı, en zengin 100’ün şahsında somutlaştırmıştır.

Nitekim işçilere, emeklilere, kamu emekçilerine yüzde 4-5 civarında artış yaparken bile “Vallaha yok; olsa kurban olsun!” diyen hükümet doğru söylüyor! Çünkü işçinin, emekçinin karşısına geçtiğinde tüm geliri, çoktan zenginlerin cebine aktarmış oluyor!

Kısacası ülke yüzde 7-8 büyürken en zengin 100’ün serveti yüzde 15 büyümüşse; bu açıkça ülke gelirlerine; en zenginlerin, patronların, rantiyenin el koyduğu anlamına gelmektedir.

MESS’in ve Türk Metal’in yüzde 5 zam dayatmasını kırmaya çalışan ve greve hazırlanan Birleşik Metal-İş Sendikası ve metal işçileri; şimdi patronlardan ne isteyeceklerini, bu rakamlardan sonra daha somut göreceklerdir.

Yine bu rakamlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin nasıl bir “kalkınma” ve nasıl bir “adaleti” temsil ettiğini göstermesi bakımından da son derce çarpıcıdır.

Üçüncü araştırma ise bir “sonuca” işaret etmektedir. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezinin (BETAM) yaptığı araştırmaya göre, AKP’nin en çok oy kaybına uğradığı toplumsal kesimin en yoksul kesimler olduğunu göstermektedir. Yoksullaşan yörelerde AKP’nin yüzde 5 dolayında oy kabına uğradığına, en önemlisi de bu kaybın kalıcı olduğuna dikkat çekiliyor. Ki, diğer sermaye partileri karşısında en yoksul kesimleri yedekleyen AKP’nin bu kaybının, yoksulları yedekleme çabalarının bu partinin var olma stratejisinin temeli olduğu dikkate alındığında son derece önemli bir kayıp olduğu anlaşılmaktadır.

Yani emekçilerin, daha iyi yaşama ve daha iyi çalışma amaçlı taleplerini karşılayacak umuduyla peşine düştükleri AKP’nin, bu talepleri karşılayamayacağını görmeleri ve onu terk etmeye başlamaları, ilk iki araştırmadaki gerçeklerin emekçilerin canını iyice acıtmaya başladığını göstermektedir.

Bu da elbette emek mücadelesi, emekçi sınıfların sermayeye karşı mücadelesi bakımından üstünde önemle durulması gereken bir gelişmedir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et