18 Ağustos 2011

Son günlerdeki olayların ardından Başbakan Erdoğan’ın en fazla kullandığı sözcükler savaş sözcükleri oldu. “Sabrımızın sonuna geldik, artık yeter, bundan sonra olacakları seyredin“ vb.. vb.. Başbakan bütün bu tehditleri Kürtlerin üzerine savurdu. Öyle anlaşılıyor ki, bir süredir yapılan yoğun hazırlıkların sonuna gelindi. AKP Hükümeti dededen, atadan miras aldığı yol ve yöntemlerle Kürt Sorunu’nu “çözmeye“ kararlı. Hatırlatmakta yarar var, sorunu böyle ”çözme” iddiasını güdenlerin üzerini tarih çizmişti.
Başbakan bir süre önce özel harekat polislerinin yeniden devreye sokulacağını ilan etmişti. Genelkurmay’daki son tasfiyeler sonrasında Genelkurmay Başkanlığına kartvizitinde “psikolojik savaş uzmanı” yazan bir komutan atandı. Ordunun başına Özel Harp deneyimi olan bir komutanın atanması saldırı hazırlıklarının genişliğini gösteriyordu. AKP Hükümeti’nin yemlediği basın organları ve gericilikte onları aratmayan büyük basının bazı organları, Başbakan’ın “terörle ilişkisini kesmeyen siyasi kanada yönelttiği” tehditleri temelinde bir yayın politikası izliyor. Bu açıdan hükümet destekçisi Yeni Şafak Gazetesi’nin BDP’li milletvekillerinin resminin altına “katil sizsiniz” başlığı atması oldukça çarpıcıdır.
Başbakan Erdoğan’ın “sabır” gösterdiği zamanlarda neler olduğunu hepimiz biliyoruz. Binlerce Kürt politikacısı cezaevlerine dolduruldu. KCK davasında savunma yapılamıyor, seçilmiş belediye başkanları elleri arkalarından bağlanmış vaziyette teşhir ediliyor, millet iradesinin üstünlüğü demagojisini kendisine rehber edinmiş bir parti ve hükümet seçilmiş milletvekillerinin cezaevlerinde tutulmasını meşru görüyor. Kürt ve Türk gençleri ölmeye devam ediyor vb...vb. “Sabır gösterdiği” zamanda bunları yapan hükümet ve Başbakan sabrı tükendiğinde bunlardan başka ne yapabilir ki?
Yapabileceği tek şey savaşı tırmandırmak, Kürt halkı üzerindeki terörü artırmak, vicdan sahibi Türkleri susturmaya çalışmak olacaktır. Bütün bunların çözüm olmadığını ise deneyimler ve tarih kanıtlamış durumda. Kendisinden öncekilerin başaramadığını başarmak için AKP ve Erdoğan’ın elinde nasıl bir avantaj var? Hükümet yüzde 50 oy oranına güveniyorsa, hatırlatmak gerekir ki, Kürt Sorunu söz konusu olduğunda Meclis’te hükümete destek veren partilerin oy oranları her zaman yüzde 50’yi çok aştı! Açıkçası bu konuda “milli mutabakat sağlamak” hiç zor olmadı.
Şimdilerde Kandil ve diğer PKK kampları bombalanıyor. Oysa gerilla mücadelesine karşı hava saldırıları ile bir sonuç alınamayacağını bilmek için askeri uzman olmak gerekmiyor. Öyle anlaşılıyor ki bu kez İran ile de bir anlaşmaya varılmış durumda ve ikili bir sıkıştırma uygulanmak isteniyor. Ama ikili, üçlü, dörtlü sıkıştırmaların bölgedeki Kürt mücadelesini önleyemediğini tarihsel tecrübeler göstermiyor mu? Geçmişte başarılamayanın bugün başarılacağına ilişkin ne gibi bir gerekçe var? Bütün bunlara karşın Kürtlerin mücadelesi bugün daha ileride ve daha fazla mevzi kazanmış durumda değil mi?
Hükümetin izlediği politika çözümsüzlüğü derinleştiren, Kürt ve Türk halkına daha fazla yıkım ve acı getiren gerici bir politikadır. Bu politikaların iflas ettiğini tarih ve tecrübeler açıkça göstermektedir. Çözüm Kürtlerin demokrasi ve eşitlik temelinde şekillenen taleplerinin karşılanmasında yatmaktadır. AKP Hükümeti ise Kürt Sorunu’nda yapabileceklerinin sınırına gelmiştir. Hükümet sınırlı dil özgürlüğünün, bazı ad değişikliklerinin, ufak tefek “jestlerin” Kürt Sorunu’nu çözmeye yeterli olduğunu savunmaktadır.
Kürtler ise bölgesel, demokratik özerklik, iç işlerini özgürce düzenleyebilme, ana dilde eğitim, haklarının anayasal güvenceye alınmasını, demokrasi içerisinde eşit ve özgür bir yaşam istemektedirler. Hükümetin “çözüm” için öne sürdüğü, uyguladığı gerici politikalar ile, Kürtlerin özlem ve talepleri arasında derin bir uçurum bulunmaktadır. Bir kez daha hatırlatmakta yarar var; sizin kafanızdakileri uygulamaya çalışan önceki hükümetler bu uçuruma yuvarlandı ve tarih oldu!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et