Evrensel için yeni bir dönem

İran batağa sürükleniyor!

Ortadoğu, yüzyılı aşkın bir süredir hem sahip olduğu enerji rezervleri, hem de farklı kıtaları birleştiren bir konumda bulunması nedeniyle emperyalist güçlerin ilgi odağı olmayı sürdürüyor. Bu ilgi, Bölge’nin çıkar çatışması içindeki farklı emperyalist güç ve odakların mücadele alanı olduğu anlamına da geliyor. Hatırlanacağı gibi 2001 11 Eylül saldırısından sonra ABD, Ortadoğu’yu modern dünyayı tehdit eden bir coğrafya olarak ilan ederek bu coğrafyayı yeniden dizayn etmek üzere harekete geçmişti. ‘Büyük/Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ olarak bilinen plan ile Fas ve Cezayir’den Afganistan ve Pakistan’a 23 ülkenin içinde yer aldığı geniş bir coğrafya müdahale alanı olarak belirlenmişti. Planın uygulanmasına Afganistan ve Irak müdahaleleri ile başlanmış; Irak’ın Suriye ve İran’a karşı müdahale için atlama tahtası yapılması hesapları yapılmıştı. Böylece ABD, bir yandan Bölge’de kendi karşıtı rejimlere son verecek, öte yandan da Rusya ve Çin’in etki alanlarını daraltacaktı. Ama ABD’nin buralarda batağa sürüklenmesi (Mesela Irak’taki müdahaleden sonra Irak’ın atlama tahtası olması bir tarafa İran ve Suriye’ye yakın Şiilerin güç kazanması) bu planın rafa kaldırılmasını beraberinde getirmişti. Ancak Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmaları ve ardından Bölge’nin diğer ülkelerinde halkların değişim yönünde gelişen hareketleri karşısında ilk önce korkuya kapılan ABD ve Avrupalı emperyalistler, şimdi bu değişim rüzgârını kendi çıkarlarına hizmet edecek biçimde estirmek istiyorlar. Mesela işbirlikçi rejimlerin olduğu ülkelerde (Bahreyn, Ürdün, Yemen) bu hareketlerin etkisizleştirilmesi, bastırılması için her şeyi yapıyorlar. Üstelik yaşananların dünya tarafından görülmesini de engelliyorlar. Ama söz konusu Libya, Suriye gibi kendi denetimleri dışındaki rejimler olunca muhalefeti örgütleyip kendi denetimlerine sokarak işbirlikçi rejimler oluşturmak içi harekete geçiyorlar.
Bu uzunca girişi söz konusu kamplaşma ve hesaplaşmada İran’ın tuttuğu yerin daha iyi anlaşılmasını sağlamak için yaptık. Çünkü İran; ABD, İsrail ve Avrupa emperyalistlerinin Bölge’nin denetimini sağlamak için yılardan beri müdahale hesapları/planları yaptıkları ve karşıt emperyalist güçler (Rusya ve Çin) içinse adeta son kale olma konumunda bulunan kilit bir ülke. İran, müttefiki Suriye’nin düşmesi halinde düşmanın kapıya dayanacağını gördüğü için Suriye’ye yapılacak müdahaleyi kendisine yapılmış sayacağını açıkça ilan etti. Bugün İran, Lübnan’da İsrail’e karşı en önemli direnç merkezi olan Şii Hizbullah’tan, Bahreyn, ırak ve Suriye’ye kadar Şii rejim ve güçlerin liderliğini yapıyor. ABD ve Avrupalı emperyalistler de İran’a karşı ‘Bölgesel liderlik’ rolü biçtikleri Türkiye’yi bu güçlerin karşısına Sünni İslam’ın lideri olarak cepheye sürmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin İsrail’e karşı açıklama ve tutumlarında başkaca nedenlerle birlikte kendisine biçilmiş bulunan bu rolün etkisi olduğu açıktır. Kısaca aslında mezhep savaşı görüntüsü altında emperyalist güçler ve Bölge’deki işbirlikçileri üzerinden bir çatışma ve mücadele sürdürülüyor.
Bugün farklı emperyalist güç ve odaklar Bölge ülkelerine karşı müdahalelerinde, bu ülkelerdeki etnik, dinsel (mezhepsel) vb. sorunları kullanıyor/kullanmaya çalışıyor. Mesela bugün Suriye’de Dürzîler ve Hıristiyanlar tarafından desteklenen Nusayri rejime karşı Müslüman Kardeşler öncülüğünde Sünni bir muhalefet odağı oluşturulmuş durumda. Ve denebilir ki Suriye’de Esad rejiminin en büyük şansı, Suriye’de bu kamplaşmada kilit bir rol oynayabilecek Kürtlerin tarafsız kalmış olmasıdır. Esad, hapishanelerdeki Kürt tutsakları bırakarak ve 250 bin Kürdün kimliksiz olması ayıbına son vererek bu durumun devam etmesini sağlamaya çalışıyor.

PEKİ, İRAN NE YAPIYOR?

PJAK’ın Irak Kürdistanı’ndaki kamplarına karşı savaş başlatıyor.
PJAK kim? İran’da Kürtlerin demokratik hakları için mücadele eden ve İran’a operasyonlara son vererek bu hakların tanınması yönünde müzakere yapma çağrısı yapan Kürt örgütü. PKK gibi, ABD tarafından “terör örgütü” ilan edilmiş bir örgüt. Çünkü yıllardır Bölge’de ABD’nin planlarına yedeklenmeyi reddederek demokratik bir zeminde mücadelesini sürdürüyor. KCK Yürütme Konseyi başkanı Murat Karayılan, Köln’deki Kürt Festivali’nde yayımlanan görüntülü mesajında İran’ın Kürtlerle çatıştırılmasının bir tuzak olduğunu söylüyor. İran’a saldırılarına son verme çağrısı yapıyor. Ama İran bu çağrılara kulaklarını tıkamış durumda. Bölge’deki konjonktürün kendisine ülkedeki en önemli muhalefet odağını ezme fırsatı sunduğunu düşünüyor. Temmuz ayında başlattığı ve başarısızlıkla sonuçlanan ilk operasyondan sonra şimdi Kandil’e ikinci bir harekât başlatıyor. Demokrasi istemlerine karşı gerici bir rejim olma refleksiyle davranıyor. Üstelik bu harekâtın istihbarat bilgileri ABD tarafından Türkiye üzerinden İran’a aktarılıyor. ABD, kendi güdümünde olmayan iki gücün çatışmasından neden memnun olmasın? Çatışmalar, her şeyden önce ABD ve işbirlikçilerinin Bölge’ye olası askeri müdahale olanaklarını arttırıyor. Ötesinde İran’ın kendi Kürtleriyle uğraşması; İran’ın dikkatlerinin Suriye’den kayması, ABD ve Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin hesaplarını kolaylaştırmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde Rusya’da yayın yapan savunma dergisi Vayennoye Obozreniye’de yer alan “İran-Kürt Çatışması Hangi Sonuçlara Yol Açar?​” başlıklı analizde, bu çatışmanın bölgede büyük savaşlara yol açabileceğine dikkat çekiliyor. Özetle İran’daki Molla rejimi, Kürtlerle savaşarak Bölge ülkelerinde gelişen halk hareketlerinin kendi ülkelerine sıçramasını engelleme, esen rüzgâra karşı koyma hesapları yapıyor. Oysa Kürtlerle çatışma, İran’ı daha büyük bir açmaza; Bölgesel bir savaşın batağına doğru sürüklüyor!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et