05 Ekim 2011 08:01

Üniversiteler

Üniversiteler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Üniversitelerimiz yeni öğretim yılına sessiz sedasız başladı. Okullar açılalı neredeyse 3 hafta olmasına rağmen şatafatlı açılış törenlerine rastlamadık. Dolayısıyla yumurtalı, pankartlı protestolar da olmadı, olduysa da biz duymadık.
Türkiye’de birkaç elit(?) üniversite dışında hemen hemen tümü sorunlarla yeni yıla başladı. Özellikle Anadolu’daki üniversiteler, artık iyiden iyiye, esnafa müşteri üretme, ev sahibine kiracı bulma işlevinden öte bir şey yapamaz oldular. Önce ekonomik bunalıma sokulup sonra kurtuluş reçetesi olarak ikinci öğretim seçeneği ile karşı karşıya bırakılan öğretim üyeleri bilimsel araştırmayı, kongre, konferans gibi bilimsel faaliyetlere katılmayı unuttular. Yetersiz bütçe imkanları ile devletten alamadıkları yolluk, harcırah gibi ücretleri yaz okulundan toplayabilme telaşına girdiler.
Öğrenciler açısından durum daha da kötü. Yüksek kayıt paraları ödeyerek başladıkları öğrenimlerinde karşılarına çıkan ikinci büyük sorun barınma sorunu oldu. Devlet yurtlarında yer bulamayan büyük çoğunluğa aslında ucuz olmayan cemaat yurtları ya da yeni bir ekonomik alan olarak büyüyen yüksek ücretli 1+1’ler diğer seçenek olarak sunuldu. Artık üniversite işi bir şehir için iyi bir ticaret alanı olarak görülmekte. Hoca var mı? Fiziki şartlar uygun mu? gibi sorulara kimse aldırmıyor. Öğrenci kontenjanları üniversite içerisinden kimseye sorulmadan rastgele arttırılıyor. Yöre vekilleri, esnaf odaları, taşımacı esnafı, ev sahipleri, döner dürümcüler durumdan memnun. Fiyatlar yüksek, talep yoğun. Bir şehir başka ne ister ki?
Aslında sorunun en tepesinde rektör seçimlerindeki çarpıklık yatıyor. Sözde seçim numarasıyla belirlenen 6 kişi YÖK’e sunulduğu anda yapısı itibariyle hükümete bağımlı olan kurul 6 kişiden üçünü Cumhurbaşkanı’na sunuyor. Cumhurbaşkanı da istediğini rektör olarak atıyor. Böyle olunca rektör olmayı isteyen biri üniversitede alacağı hoca oylarından daha fazla şehir esnafıyla, şehrin vekilleriyle, iktidarın il başkanıyla, bakanıyla iyi geçinmeye çalışıyor.
İyi rektörlerin iyi bilim adamı olması değil, aktif girişimci özellikleri ön plana çıkıyor.
Türkiye’de siyasetçilerin sınırsız taleplerine “Hayır” diyebilecek rektör kaldı mı acaba? Hayır diyen rektörün bir kez daha seçilmesi mümkün mü? Bir kez daha seçilmesi yasal olarak mümkün olmayan rektör, rektörlük sonrası politik ikbalini tehlikeye atabilir mi?
Türkiye’de üniversiteler gelişiyor (?) ve bilim ölüyor.
Kadrolar yandaşlara, idari görevler yandaşlara, TUBA üyelikleri yandaşlara.
Sonuç?
Nemalanan devletliler, işsiz mezunlar.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa