23 Ekim 2011 13:14

Savaş mı barış mı?

Savaş mı barış mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gazeteler sekiz sütuna savaş; bomba, kan, kin ve intikam haberleriyle dolu. TV kanallarından kan damlıyor. Yine kan ve kin. “40 öldürdük”, “50 öldürdük”, “100 öldürdük”! Açık artırma sanki. Ve sanki tavuk boğazlanıyor. Ölümlerle coşuluyor.. Silahla yatılıp kalkılıyor. Uçaklar.. Helikopterler. Yine tam savaş havası. Türkiye baştan ayağa savaşı soluyor.
Bu sefer herkes emin görünüyor! Başta “intikam” çağrısı yapan, “misliyle görecekler” diyen cumhurbaşkanı ve kararlı mı kararlı başbakan.. “Bu sefer tamam” diyorlar.. “Bu sefer sonunu getireceğiz”. Hiç değilse PKK’nin iyice marijinalleştirilmesini amaçlıyor son muharebeler. “Ucu açık” bir harekat olduğu söyleniyor. Bitmeyecek yani.. Ya da “kökü kazınınca bitecek”!
Son bir kez daha ayağa kaldırıldı bütün ülke. Şoven damarlara taze kan pompalanıyor. Sadece sınır boylarında, içeride ve dışarıda askeri harekat değil.. Savaş bütün cephelerde yürütülüyor. Çok sayıda gösteri.. Yükseklerde dalgalanan bayraklar.. Büyük cenaze törenleri…
Tabii Kürtler de benzer şeyleri yapıyorlar. Yapabildiklerince. Ve savaş tırmanıyor. Tırmandıkça kan dökülüyor.
Bu bir yol. Yaklaşık otuz yıldır yüründü bu yoldan. Dönüp dolaşılıp başlandığı noktaya gelindi. Bir ilerleme sağlanamadı. Ama herhalde 50 bin kişiye vardı ölenler. Ve en azından birkaç misli yaralı. Sonuç? Elde edilen ne? Sadece savaşın yeniden ve yeniden yükseltilmesi için “kararlılıklar”! “Ezeceğiz” nutukları.. “İntikam” haykırışları.
Sınırlar zorlanıyor oysa. Bir tarafta Türkler.. Karşıda Kürtler.. Bilendikçe bileniyorlar. Birer “keskin bıçak”a dönüştürülmeye çalışılıyorlar. Kesen.. Ama aynı zamanda kör bıçaklar. Hem bıçaklardan kan damlıyor. Hem de Kürtlerin de Türklerin de yoksul yığınları biliyorlar ki kırmak ile tükenilmiyor. Tüketilemiyor. İki koca halk. Milyonlarca Kürt ve milyonlarca Türk.
O nedenle, “bu kez ’90’lardan farklı” olduğu söyleniyor. Bu kez “demokrasi içinde” hesaplaşılacağı ileri sürülüyor. Yani şimdi “demokrasi”ymiş! Şimdi biz “askeri vesayet”i aşmışız. Eskiden şunu yapmadı, bunu yaptı diye ordu eleştirisi yapan, eleştiri ne kelime, orduyla hesaplaşmaya girişmiş AKP ve yandaşı sağcısı ve solcusuyla liberaller, şimdi hop oturup hop kalkıp “ordumuz” diyorlar. Manşetler ordu yüceltisiyle dolu. Hem “yandaş” hem de “merkez” medyanın manşetlerindeki tutum bu. Yeni bir birlik çoktan sağlanmış, apaçık görünüyor. AKP devletleşmiş, devlet AKP’lileşmiş. Yeni bir halvet durumu bu. İki taraf birbirini benimsemiş ve özümsemiş halde. Ve artık yeni başkomutanın ziyaretinin ardından başbakan tarafından emir kumanda edilen bir savaş yürüyor.
Peki, “bu kez” diye başlayan “yapacağız” “edeceğiz” iddialarının gerçekleşme imkanı ne? Göreceğiz. Ancak görünen köy kılavuz istemezken, hatırlatılması gerekenler var.
Ne kadar “halkla örgütü ayırıyoruz” dense de, bunun hiç değilse bu koşullarda olanaksız olduğu ortada ve az çok “akil” herkes tarafından dile getiriliyor. Genelkurmayda bile dile getirilmiş bir gerçek bu. “Dağa çıkışların önü alınamıyor” deniyor örneğin. Bu, “halk direniyor” demek. “Ancak marijinalleştirebiliriz” görüşü halkın direnmekte olduğunu kabul etmekten başka anlama gelmiyor.
Peki haklar isteyerek direnen halkın üzerine varmak iş mi? Allahtan reva mı? Öldürmek.. Ve öldürürken ölmek.. Savaşmak yani, iş mi? Çıkar yol olmaması bir yana, hakkını tanımamak ve sefer üzerine sefer düzenlemek, üstelik şu kadar kişi öldürdük diye sevinçle övünmek yol mu?
Bir ulusal hareketin eğer otuz yıldır üstesinden gelinememişse “halk desteği” var demektir. Ve eğer halk otuz yıldır bir tutum almış geri dönmüyorsa, durum ciddidir ve savaşla olmuyor, olmayacak demektir.
Neden öyleyse Türk halkıyla Kürt halkı karşı karşıya getirilmek istenir? Neden barışçıl bir yol aranmaz? Bulmak aramanın yarısıdır oysa.
Halkın kendi kaderini kendisinin tayin edeceği bir yolu tutmak aslında zor değildir. Yeter ki istensin? Ama kim istemezse istemesin, ilericiyim, demokratım ve hele sosyalistim diyenlerin ulusal zora karşı çıkıp halkların kaderlerini kendilerinin tayin etmelerinden yana sadece düşünmeleri değil iş üstlenmeleri zorunluluktur!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa