24 Ekim 2011 09:45

Depreme siyaset karışır mı?

Depreme siyaset karışır mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Van’da büyük yıkıma ve can kaybına yol açtığı anlaşılan 7.2’lik depremden sonra görüldü ki; ne medyanın ne hükümetin ne de öteki yetkililerin tutumlarında, önceki depremlerden öğrenilmiş bir şey yoktur.
Oysa bu ülkede 1999 Kuzey Marmara depreminden sonra; “deprem vergisi” koyma başta olmak üzere pek çok önlemin alındığı söyleniyor; hükümetlerin, yerel yönetimlerin artık deprem başta olmak üzere “Doğal afetlere hazır” olduğu sıkça yineleniyordu.
Ancak iki günden beri; televizyonların haber kanalları ve popüler TV kanalları, “depremin jeofiziği”nden, inşaat sektörünün sorunlarına, “yapı tekniği”ndeki gelişmelerden, Van depreminin yarattığı sarsıntının İstanbul’daki fayları tetikleyip tetiklemeyeceğine, bu konulardaki akademi dünyasındaki görüş farklılıklarına, her konuda bilgilerimizi yeniliyorlar! Ama hükümetlerin aldıkları önlemler, 2009’un sonuna kadar 27 milyar TL’yi aşmış olan deprem vergisinin (Bu tarihten sonra deprem vergisi, bütçe açıklarını kapatmak için doğrudan hazineye gelir kaydedilmeye başlandı) nasıl harcandığına, bir deprem bölgesi olarak bilinen Van’da, Van Valiliğinin hangi önlemlerle bir depreme hazır olduğuna dair bir haber görmüyoruz. Ve dahası üstünden bir tam günden bile uzun zaman geçmesine karşın sadece Van, Erciş ve birkaç yakın köydeki can kaybının bir bölümü bilinmektedir ama yüzlerce köyden, kaç can kaybı ne kadar yıkım vardır; haber yoktur. Öyle ki Erciş ve beldelerinde, birçok sokaktaki enkazlara müdahale edecek bir organizasyonun bile olmadığı belirtiliyor.
Ulaşılan Van merkeze yakın köylere de herhangi bir yardım (çadır, yiyecek, içecek) gitmemiştir. Örneğin Van merkeze 30 kilometre olan bir köye bile olayın üstünden 24 saat geçmesine karşın herhangi bir yardım gitmemişti. Ve en önemlisi de hükümetin en başındaki Başbakan, gündüz gözüyle olmuş bir depremin hasar ve yıkımı için gece yarısında kameraların karşısına geçip “Çok büyük yıkım olduğunu sanıyoruz ama köylerden haber yok!” diyebilmiştir. Ama Başbakan, arkasından bakanları, bölgeye özel uçaklarla helikopterlere gidip bir gövde gösterisi yapmaktan geri kalmamıştır.
Burada akla, “Peki bu Başbakan ve bakanların üstelik de ‘kritik 24 saat içinde’ deprem bölgesine gitmesinin kime ne faydası vardır?​” sorusu gelmektedir. Ve depremzedelerin anlattığına göre, başbakanın ziyareti sırasında tüm kurtarma çalışmaları durdurulmuş, ancak sabah yeniden başlatılabilmiştir!
Öte yandan mikrofon tutulan depremzedeler, yardım ulaşmamasından, özellikle çadır ihtiyacının aciliyetinden söz etmektedirler. Köylerin durumunun daha da vahim olduğu anlaşılmaktadır.
Elbette depremden sonraki “ilk 24 saat”in çok kritik olduğu herkesin malumudur. Van depreminde hükümetin bu 24 kritik saati, bölgeye ulaşma ve gerekli teknik personeli ve teçhizatı afet bölgesine ulaştırma ve mümkün olduğu kadar çok insanı kurtarma konusunda bir kargaşa içinde geçirdiğini söylemek abartılı olmaz.
Ama bundan sonraki saatlerde belki yetersiz de olsa çadırlar kurulacak, yemek vb. ihtiyaçlar düne göre daha iyi karşılanacak. Ancak, bu depremin başka bir tehlikeyi bağrında barındırdığı da ortadadır. O da depremin yarattığı ortamın ve yıkımın siyasi amaçlarla kullanılıp vatandaşı baskı altına alacak biçimde “yardım edilmesi” ihtimalidir.
Diyarbakır Belediyesinin gönderdiği sıcak yemeğin, “Kızılay çadır kentte (ortada ne çadır ne kent vardır henüz) yemek yapıp dağıtacak” gerekçesiyle dağıttırılmaması, İnternet sitelerinde Vanlılara, Diyarbakırlılara lanetler yağdıran mesajlar ve daha şimdiden kahvelerde, “yardımların nereye gideceği” tartışmasının başlatılması da göstermektedir ki, Van depremi bugüne kadar ki “en siyasi deprem” olmaya adaydır. Bunlara bölgedeki siyasi tansiyonun yüksekliği ve askeri operasyonların yoğunlaştırılmış olması da eklendiğinde, deprem yardımlarının toplanmasından dağıtılmasına kadar her girişime siyasi baskıların eşlik edeceğini söylemek abartı olmaz. Özellikle hükümetin elindeki imkanları bu bölgedeki siyasi hamleleriyle birleştirme ihtimali, deprem yardımlarının dağıtımı, Van ve Erciş’in yeniden inşasında siyasi bir hesaplaşmayla ilerleyeceğini akıllara getirmektedir.
Manşetimizde binaları yıkanın ve insanları öldürenin deprem değil devletin izlediği rantçı politika olduğunu gösteren belgeler verilmektedir. Enkazın altında da hükümet kalmıştır.
Umalım ki bundan böyle bilim ve tekniğin gerekleri ışığında, insan yaşamını birinci sıraya koyan bir yeniden inşa politikası esas alınır.
Ama bugüne kadarki deneyler, bunun koşulunun halkın kendi can güvenliğine sahip çıkmasından, sermaye hükümetleri ve aç gözlü müteahhitlere de prim vermemekten geçtiğini göstermektedir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa