Uzlaştırma Komisyonu ne yapacak?
Fotoğraf: Envato
Geçtiğimiz perşembe günü, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda, gazete ve TV’lerin genel yayın yönetmenleriyle bir toplantı düzenledi. Toplantıya komisyonun üyeleri olarak AKP’den Mustafa Şentop, CHP’den Süheyl Batum, MHP’den Oktay Öztürk, BDP’den de Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan katıldı.
Mecliste dört partiden verilen eşit sayıda milletvekillerinin katılımıyla kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmaları hakkında yayın yönetmelerine ayrıntılı bilgi veren Çiçek, komisyonun 2012 nisan ayına kadar bir taslak üzerinde uzlaşabileceğini ve 2012 sonuna kadar da yeni anayasanın yasallaşmış olacağına dair tahmini bir takvim de verdi.
Meclis Başkanı Çiçek, komisyonun oluşumu ve çalışmasının yürütülmesine dair hazırlanan “tüzük” hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulundu. Burada en önemli tüzük maddesinin “13’üncü Madde” olduğu anlaşılıyor. Bu madde; “Anayasa taslak metni, gerek uzlaşma ve yasama komisyonunda ve gerekse Genel Kurulda partilerin mutabakatı olmadıkça değiştirilemez, ekleme yapılamaz.” şeklinde.
Hazırlanan taslak metnin (teklifin) Meclis Başkanlığına verilmesinden sonra bu metin üzerinde mutabakata dayalı değişiklik yapılması halinde Anayasa Uzlaşma Komisyonunun görüşü alınır.” biçimindedir.
Ve öyle anlaşılmaktadır ki böylece komisyon, Meclis çoğunluğuna dayanarak, üstünde uzlaşılan metnin Mecliste bozulmasını önlemek istemektedir. Ancak burada dört partinin bir metin üstünde nasıl anlaşacağı da meçhuldür. Çünkü, CHP’nin “kırmızı çizgileri” vardır. MHP’nin CHP’den de fazla “kırmızı çizgileri” var. Bugün çok öne çıkmasa da AKP’nin de “kırmızı çizgileri” vardır. BDP’nin de örneğin “Özerklik” ve “Ana dilde eğitim” gibi Kürtlerin ulusal hakları konusunda ön açıcı olmayan bir anayasaya evet demeyeceği malumdur. Öyle olunca da dört partinin bir metin üstünde anlaşması konusunda “çok zor olur” demek bile yetmez.
Sayın Çiçek’in de belirttiği gibi “iyimser olunacak” tek dayanak, dört partinin de (genel olarak kamuoyunun da) 12 Eylül Anayasasından artık kurtulmak gerektiği konusunda hemfikir olmasıdır.
Meclis Başkanı Çiçek, ‘82 Anayasasının, “Değiştirilmesi dahi teklif edilemez” ilk dört maddesinin de tartışılabileceğini, böyle bir engelin olmadığını söylemenin ötesinde anayasanın içeriğine yönelik sorulara yanıt vermekten kaçındı.
Ancak ortada, hazırlanacak anayasa taslağının içeriğine, partilerin “kırmızı çizgileri”nin nasıl aşılabileceğine gelmeden çok önce sorunlar var. Bu sorunların en başında da BDP’ye yönelik kitlesel tutuklamalar ve BDP’nin seçilmiş belediye yöneticilerinin, sendikacıların, partinin her kademeden yöneticilerinin KCK soruşturması kapsamında tutuklanmasıdır. Ki, bu tutuklamalar BDP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonunda görevlendirdiği Profesör Büşra Ersanlı’nın tutuklanmasına kadar gelmiştir.
Dahası komisyondaki üç partinin sekiz milletvekili hâlâ tutukludur. Ve basın ve kamuoyunda özel görevli savcıların ve mahkemelerin yarattığı baskının “İfade özgürlüğünü tehdit eder bir boyuta geldiği” kanısı her geçen gün büyümektedir.
Ve giderek daha büyük ölçüde siyasi ortamı silahlı çatışmalar ve “özel görevli savcıları” ve ilgili ağır ceza mahkemeleri belirler hale gelmektedir.
Böyle bir ortamda bir anayasa tartışmasının ne kadar sağlıklı olabileceği ise tartışılırdır.
“Bu konuda Mecliste bir ‘yol temizleme’ çalışması var mı, olacak mı?” sorusuna Sayın Çiçek yanıt vermedi; ama kritik noktanın bu olduğunu da bu ülkede yaşayan, gelişmeleri nesnel bir gözle izleyen herkes biliyor.
Bu gelişmeler bazı milletvekillerine, hatta Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç gibi bakanlara da “üzüntü ve endişe verici” bir düzeye gelmiştir.
Ancak bu tür itirazlara Başbakan Almanya’dan Fransa’ya geçerken tepki göstermiş, Arınç gibi düşünenleri, tepki gösteren aydınları, olup biteni anlamamakla suçlamıştır.
Başbakan böyle bir tutum aldığına göre; Dolmabahçe’deki toplantıda bir gazetecinin BDP’li vekillere yönelttiği; “BDP’ye yönelik tutuklamalar böyle 4-5 ay daha sürerse, BDP’li vekiller Anayasa Uzlaştırma Komisyonunda kalabilir misiniz?” sorusu, giderek büyüyen ve yanıt verilmesi gereken bir soruya dönüşecektir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00